Carl gustav jung



Yüklə 3,33 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə67/138
tarix18.06.2018
ölçüsü3,33 Mb.
#49331
1   ...   63   64   65   66   67   68   69   70   ...   138

204

ANALİTİK PSİKOLOJİ

günümüzde,  toplumsal  derinliklerden  yükselerek,  üç  yüz  yıl  önce 

aforoz  edildiği  üniversitelerin kapılarım  çalmakta.  Doğu düşüncesi  de 

aynı  durumda olsa gerek;  düşük toplumsal  düzeylere kök salmıştır da, 

şimdi  yavaş  yavaş  yüzeye  doğru  yükseliyordur.  D om ach’taki  Antro- 

posofism   tapınağı  için  beş  altı  milyon İsviçre Frangı  nerden geldi? Bu 

paranın  kaynağı  herhalde  tek  bir  kişi  değil.  Kendilerini  açıktan  açığa 

teosofist  diye  ilan  edenlerin  tam  sayısını  söyleyecek  istatistik  yok 

elimizde;  ilan  etmeyenlerse  cabası.  Am a  milyonlarcası  olduğu  kesin. 

Bu  sayıya birkaç  milyon  da Hıristiyan  veya teosofist  eğilimli  ispirtiz- 

macı  ekleyebiliriz.

Büyük  yenilikler  hiçbir  zaman  tepeden  gelmez,  hep  aşağılardan 

yükselir;  tohumlarının  gökten  düşmüş  olduğu  nice  gerçek  olsa  da 

ağaçlar,  gökten  aşağı  değil,  yeryüzünden  göğe  yükselirler.  Yeryüzü 

kabuğunun  kabarmasıyla  bilincin  kabarması  aynı  şey.  H er  şey  göre­

celeşiyor,  dolayısıyla,  kuşkuya  bürünüyor.  Duraksayan,  soru  soran 

insan,  barış  anlaşmaları,  dostluk  paktları,  demokrasi  ve  diktatörlük, 

kapitalizm   ve Bolşeviklik  ile şaşkın  bir dünyayı  seyrede  dursun,  ruhu 

kuşku  ve  güvensizlik  kargaşasını  yatıştıracak  bir  yanıta  özlem  duyu­

yor.  Ruhun  bilinçdışı  güçlerine boyun  eğenler,  aşağı  toplum  düzeyin­

deki  kimseler;  ülkenin  alabildiğine  horlanan  sessiz  halkı,  ünlü  büyük­

lerin  alışık olduğu  akademik önyargılara bulaşmamış  kimseler.  Bütün 

bu  insanlar,  yukardan  bakıldığında,  acıklı,  ya  da  gülünç  bir  güldürü 

sahneliyorlar gibi;  ne  var  ki,  bunlar  da,  bir  zamanlar Tanrının  hoşnut 

olduğu  G alileliler  kadar  saf  ve  basit.  İnsan  ruhunun  süprüntüsünü  bir 

karış  kalınlığında  bir  kitapta  özetlenm iş  görmek  acı  değil  mi? 

Havelock  Ellis  ve  Freud’un,  bilimsel  saygı  ile  karşılanan  ciddi  eser­

lerinde  ciddi  olarak  ele  aldığı  konular,  Anthropophyteia  adlı  kitapta 

nasıl  da  bir  sürü  saçmalıklar,  olmayacak  hayaller,  saçma  eylemler 

olarak  yansıtılmış:  O  ne  saçma  sözler,  eylemler,  yabanıl  fanteziler! 

Bunlara  bilimsel  saygı  göstermede  kusur  etmeyen,  Freud  izleyicileri 

okurları  da  dünyanın  dört  bir  bucağına dağılmış  durumda.  İtici  şeyler 

karşısındaki  bu  coşkunluğu,  bu  yavanlığın  uyandırdığı  saygıyı  nasıl 

açıklamalı? Görüyoruz ki itici  şeyler ruha aittir,  ruhun özündedir,  eski 

yıkıntılardan  kurtarılmış  değerli  el  yazması  parçalardır.  İç  yaşamın




ÇAĞDAŞ İNSANIN RUHSAL SORUNU

205


tti/li  ve  gürültülü  nesneleri  bile  çağdaş  insan  için  değerlidir,  çünkü 

umacına yaramaktadır.  Hangi  am aca mı?

Freud,  D üşlerin  Yorum u  adlı  kitabının  başında  şu  satırları 

V arm ıştı: 

«Flectere  sine  queo  superos  Acheronta  movebo»  (Üstesin- 

ılt*n  gelinmezse  yolumuz cehennemdir);  güzel  de,  ne uğruna?

Tanrılarımız,  tahttan  indirmemiz  gereken  bilinçli  dünyamızın 

putları  ve  değerleridir.  Eski  tanrıların  gözden  düşmesinin  başlıca 

nedeninin  aşk  skandalları  olduğu  bilinen  bir  gerçek.  Tarih  kendini 

yinelemekte;  övülen  erdemlerimizin  ve  eşsiz  ülkülerimizin  kuşkulu 

temellerini  açığa çıkarmamız  isteniyor;  derken bir  zafer  çığlığı  işitili­

yor:  «tşte  sizin  tanrılarınız,  insan  işi  hepsi  de,  tuzak  bunlar,  insan 

alçaklığının  damgasını  taşıyan  sabuklamalardan  başka  şey  değil  ölü 

kemikleri  ile  dolu  iğrenç  beyaz  mezarlar».  Kulaklarımıza  yabancı 

gelmiyor bu  ses,  vaktiyle kavrayam adığım ız Incil’deki  sözcükler bun­

lar.


B unların  gelişigüzel  benzetm eler  olm adığı  kesin.  F reud’çu 

psikolojiyi  İncillerden  üstün  tutan  ve  bolşevikliği,  yurttaşlık  erde­

minden  daha  anlamlı  bulan  insanların  sayısı  oldukça  kabarık.  Oysa, 

bütün  bu  insanlar,  gene  bizim   kardeşlerimiz  ve  her  birimizde  onları 

destekleyen  hiç  olmazsa  bir  ses  var,  çünkü  sonunda,  hepimizi  saran 

biricik ruh söz konusu.

Bu  ruhsal  değişikliğin  beklenmedik  sonucu  dünyaya  daha çirkin 

bir  yüz  giydirilmesi.  Öyle  çirkin  ki  bu  yüz,  onu  sevemiyoruz  artık, 

kendimizi bile sevemez olduk, sonunda da bizi  iç  yaşamımızın gerçek­

liğinden  ötelere  çekecek  hiçbir  şey  bulamaz  olduk  dış  dünyada.  Bu 

ruhsal değişikliğin gerçek anlamı  burada kuşkusuz.  Karma ve ruhların 

beden değiştirmesi öğretileri ile teosofi neyi anlatmaya çalışıyor sanki, 

bu  dünyanın  ahlaksal  açıdan  tamamlanmamış  kişiler  için  geçici  bir 

sağlık merkezi gibi görünmekte olduğunu, değil mi? Çağdaş dünyanın 

içkin  anlamını  göreceli  yapıyor,  ancak  başka  bir  teknik  uyguluyor,  o 

kadar;  dünyamızı  alçaltmaktan  çok,  başka,  daha yüksek  dünyalar vaat 

ederek, ona göreceli  bir anlam   veriyor,  o kadar.  Sonuç değişmiyor.

Bütün  bu  düşüncelerin  «bilimsel»  olmadığı  kesin,  işin  gerçek 

yanı  bunların  çağdaş  insanı  aşağılardan  ele  geçirdiği,  en  az  bilinçli



2 0 6

ANALİTİK PSİKOLOJİ

olduğu  yanından.  Çağdaş düşüncenin, Einstein’ın görecelik kuramıyla 

uzlaşması  ve  atomun  yapısıyla  ilgili,  bizi  gerekircilikten  ve  görsel 

betimlemeden uzaklaştıran fikirleri benimsemesi rastlantı mıdır? Fizik 

bilimi  bile  madde  dünyamızı  buharlaştırıveriyor.  Çağdaş  insan  ruhsal 

yaşam  gerçeğine  dönüyorsa  ve  dünyanın  kendisine  vermediği  güveni 

ondan  bekliyorsa,  bence  bunun  şaşılacak  yanı yok.

Ancak, ruhsal açıdan, Batı dünyası tehlikeli durumda, ruhumuzun 

güzelliği  konusundaki  kuruntu  yüzünden  acımasız gerçeğe  gözümüzü 

kapamadığımız  oranda  da  bu  tehlike  artmakta.  Batı,  kendi  sarhoşluk 

bulutu  içinde  yaşıyor,  kendi  yüzünü  göremiyor.  Acaba  başka  ırklara 

nasıl  görünüyoruz?  Çin,  Hint  bizler  için  ne  düşünüyor?  Siyah  halklar 

arasında  ne  gibi  duygular  uyandırıyoruz?  Ya  o,  ülkelerinden  yoksun 

kıldığımız,  içki  ile frengi  ile  köklerine  kibrit  suyu  ektiğimiz  ulusların 

düşüncesi  nedir bizim  için?

Bir Kızılderili  dostum  var.  Beyaz  adam  konusunda çene  çalıyor­

duk  bir  keresinde,  bana  şöyle  demişti:  «Beyazları  anlamıyoruz,  hep 

tedirgin  dürümdalar,  sürekli  olarak  bir  şey  aramaktalar.  Nedir  aradık­

ları? Bilmiyoruz. Onları anlamıyoruz.  Burunları pek dik, dudakları pek 

ince  ve acımasız,  yüzlerindeki  çizgiler de öyle.  Düpedüz deli  bunlar.»

Adını  bilmiyordu, ama onu anımsamıştı dostum: Her ülkeye, ken­

disini  ilgilendirmeyen  ülkelere  bile  kanadını  germek  isteyen  yırtıcı 

Aryen kuşuydu  bu.  Hıristiyanlığın  tek gerçek,  beyaz ırktan İsa’nın  tek 

kurtarıcı  olduğunu  bize  inandıran  şu  ünlü  büyüklük  kuruntumuza  da 

değinmişti.  Tüm Doğuyu, bilimimizle, teknolojimizle kargaşaya salıp, 

ondan  vergi  alıyor,  misyonerlerimizi  ta  Ç in’e  kadar  gönderiyoruz. 

Afrika  misyonerlerinin  çokkarılı  evlilik  düzenini  kaldırması  sonucu, 

fuhuş  öylesine  artm ıştır  ki,  yalnız  U ganda’da,  yılda,  zührevi 

hastalıklardan  korunma  önlemleri  için  yirmi  bin  İngiliz  lirası  harcan­

maktadır;  bunun,  sözünü  etmediğim  ahlâksal  sonuçlan  daha  da  kötü. 

«İyi»  Avrupalı  da,  bu  yola getirici  başarıları  için  misyonerlerine  ücret 

ödemekte.  Polinezya’da  çekilen  acılardan,  esrar  ticaretinin  nimet­

lerinden  söz ettiğim yok daha.

Kendi  ahlâk  bulutlarından  dışarı  çıkarıldığında,  Avrupalının 

görünümü böyle işte. Ruhsal  yaşamın gömülü bölümlerini açığa çıkar-




Yüklə 3,33 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   63   64   65   66   67   68   69   70   ...   138




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə