300
ANALİTİK PSİKOLOJİ
oldu. Ama tanrılar zamanımızda herhangi bir bireyin kucağında
toplanıyor ve psişik fonksiyonlar halinde kılık değiştirmiş olmalarına
rağmen yine eskisi kadar güçlü ve hayret verici, insan psişesini avucunun
içinde tuttuğunu sanıyor. Onu bir bilim durumuna getirmeyi bile
düşünüyor. Ama psişe aslında hem yapan, hem doğuran psişik özne ve
hatta bilinç olanağının ta kendisidir. Psişe bilincin sınır çizgisinin öyle
ötesinde ki, bilinç, okyanusta bir adaya benzetilebilir. Ada küçük ve
dardır, oysa okyanus geniş ve derindir, öyle ki, mesele bir mekân mesele
siyse tanrıların içte veya dışta olmaları farketmez. Ama dünyanın ruhani-
likten çıkarılması — yansıtmaların çekilip alınması— tarihsel süreci
şimdiye dek sürdüğü gibi sürerse o zaman tanrısal veya şeytansı her türlü
özelliğin, ruha, bilinmeyen insanın içinde dönmesi gerekir. îlkin bu mad
deci hata kaçınılmaz gibi görünüyor. Tanrının tahtı yıldız kümeleri
arasında bulunmadığından, bundan Tanrının hiçbir zaman var olmadığını
çıkardılar. İkinci kaçınılmaz yanlış da, psikolojizm’dir: Tanrı bir şeyse,
bazı saiklerden, korkudan, örneğin güç isteminden ya da bastırılmış cin
sellikten türetilmiş bir hayal olsa gerek denmiştir. Bu sözler yeni değildir.
Putperest tanrılarının putlarını yıkan Hıristiyan misyonerleri tarafından
buna benzer şeyler söylenmişti. Ama eski misyonerler eski tanrılarla
savaşarak yerine yeni bir Tanrıyı koyarlarken çağımızdaki putkıncılar
eski değerleri yok ederken yerine herhangi bir şey koyup koymadıklarını
bilmiyorlar. Nietzsche eski yazıtları yıkarken ne yaptığını pekâla biliyor
du, yine de ikinci bir kişilik gibi, kendini büyük trajedisi Böyle Buyurdu
Zerdüşt'de. bir tuttuğu bir çeşit alterego60 olan dirilmiş Zerdüşt ile kendi
kendini desteklemek için hutaf bir ihtiyaç duydu. Nietzsche tanrısız
değildi; sadece, Tanrısı ölmüştü. Bunun sonucu olarak Nietzsche’nin
kendi ikiye ayrıldı, öteki ikinci B en’ine Zerdüşt, başka zamanlardaysa
Diyonizos demek zorunda kaldı. Kurtulamayacağı hastalığı sırasında
mektuplarını
TrakyalIların
uzuvları koparılan Diyonizosu olan «Zagreus»
diye imzalardı. Zerdüşt’ün trajedisi şu ki, Tanrısı öldüğünden Nietzsche’
nin kendisi tanrı oldu; bunun böyle olması Tanrısız olmayışındandır.
Olumsuz bir inançla yetinmeyecek derecede olumlu bir nitelikteydi.
60 Ö teki Ben.
BlLlNÇDIŞI ZİHNÎN BAĞIMSIZLIĞI
301
Böyle biri için Tanrının öldüğünü söylemek tehlikeli gibi görünüyor.
Hemencecik şişinmenin kurbanı olur. Tanrı fikri önemli hatta ezici, psişik
yoğunluğu temsil ettiğinden, bir bakıma böyle bağımsız bir yoğunluğun
bir nonego olduğuna inanmak daha güvenilecek bir iş olur, belki de
tamamiyle başka insanüstü bir varlık totaliter aliter' dir. Böyle bir inanç
karşısında ister istemez küçük, hemen hemen kendi boyunda görür kendi
ni. Ama tremendum'un öldüğünü ilân ederse, o zaman bir zamanlar Tanrı
gibi büyük bir varlığa yatırılmış olan büyük gücün nereye gittiğini bul
ması gerekir. Başka bir ad altında belirebilir ya da izm’le biten bir şeyler
olur, hatta ateizm diyebilir, bunlara karşı insanlar eskiden Tanrıya nasıl
davranıyorlarsa, öyle davranırlar, inanırlar, ondan ümit eder ve beklerler.
Yeni bir ad altında başka bir kılıkta çıkmazsa ortaya, ölüm ilanının çıktığı
kimsenin zihnine elbette döner. Korkunç bir enerji işi olduğundan, sonuç
kişiliğin bölünüşü şeklinde aynı derecede önemli psikolojik bir bozukluk
olacaktır. Bu ayrılma iki veya daha çok kişiliğe ayrılmaya sebep olabilir.
Sanki bir tek kişi bütün enerji toplamını taşıyamayacağından, o ana kadar
görevsel parçalardan meydana gelen kişilik, bölümlere ayrılır ve bağımsız
kişilerin onurunu ve önemini üzerine alır.
İyi ki insanlığın büyük bir kısmı Nietzsche kadar duyarlı, dinsel
kişilerden meydana gelmemiş. Alık, duygusuz kimseler Tanrı fikrini
yitirirlerse hiçbir şey olmaz hiç olmazsa o anda kendilerine bir şey olmaz.
Ama toplum olarak, yığınlarda zihin salgını baş gösterir ki, bu şimdi
oldukça çoğalmaktadır.
Mandalayla ifade edilen yaşantı, artık tanrısal imgeyi yansıtmayan
kimselerde görünür. Bunlar gerçek şişinme ve çözünme tehlikesiyle karşı
karşıyadırlar.
Yuvarlak ve kare çitler bu yüzden bir patlama ve çözülmeyi önlemek
için koruyucu duvarlar veya bir vas hermeticum61 yaratan büyüsel
araçların değerini taşır. Böylece mandala insanın kendi içine tam olarak
dönmesini gösteriyor ve destekliyor. Bu durum hiç de bencillik değildir.
Tersine, şişinme ve çözümlemeyi önlemek amacı güden çok ihtiyaç duyu
lan nefse dönüştür.
K apalı vazo.
302
ANALİTİK PSİKOLOJİ
Görmüş olduğumuz gibi çit, Yunanca lemenos denen bir tapmağın
veya yalnız bir kutsal yerin sınırıdır. Bu durumda daire, dıştaki şeylerle
karışmaması gereken bir iç sürecini korumakta ve yalnız tutmaktadır.
Böylece mandalalar simgesel olarak eski somut gerçekleri tekrar eden çok
eski yöntem araçlarıdır. Söylemiş olduğum gibi, temenos'un sakini
tanrıydı. Ama mahpus veya mandaladaki iyi korunan şey tanrı gibi değil,
çünkü yıldız, haç, küre vb. gibi kullanılan simgeler bir tanrının ifadesi
değil, insan kişiliğinin pek önemli bir bölümü gibi görünüyor.
Mandalanın mahpusu ya da korunan sakini, sanki insanın kendi, ya da hiç
olmazsa iç ruhudur. Modern mandalaların ortalarında genellikle tanrıyı
bulduğumuz eski büyüsel dairelerin içinde hayret verici derecede yakın
paralelleri olduğundan, modern mandalada insanın — tam insanın—
tanrının yerine geçtiği açık.
Bu yer değiştirme, tabii, ne kendiliğinden oluşu ne daima temelde
bilinçdışı oluşu bakımından dikkate değer bir olaydır. Tanrı fikrinin artık
bağımsız bir varlık olarak yansıtılmadığı bir durumda, neler olacağını
bilmek istiyorsak, insanın bilinçdışı zihninin cevabı şudur; Bilinçdışı tanrı
yerine in loco dei yeni bir insan fikri, tanrılaştırılmış veya tanrısal bir
insan, hapsolunmuş, gizlenmiş ve toplumsal sembolizmle ifade olunan bir
insan fikri yaratmaktadır. Simgeler hastanın örneğin dünya saati duru
munda olduğu gibi mikrokozmos ve aynı zamanda makrokozmos Ortaçağ
kavramını ima etmektedir.
Mandalaya götüren birçok süreçler ve mandalanın kendi, Orta Çağ
spekülasyonlarının, doğrudan doğruya doğrulamaları gibi görünüyor.
Sanki halk Filozof taşı, ac/ua permanens tanrısal su, yuvarlaklık,
dörtköşelik, dört renk vb. üstünde eski kitapları okumuş gibi. Oysa simya
cı felsefenin ve anlaşılması güç simgeciliğin yanından bile geçememişler
dir.
Bu olayları tam takdir etmek güçtür. Kişinin başlıca kaygısı, bun
ların Orta Çağ simgeciliğiyle açık ve etkili paralelliği olsaydı, bu eski
düşünme yöntemlerine dönüş diye açıklanabilirdi. Ama bir eski yönteme
dönüş olunca, bunun sonucu bozuk bir uygulama ve buna tekabül eden bir
etkinlik eksikliği oluyor. Bununla birlikte böyle bir sonuç, sırf böyle
gelişmelerden çıkmaz ortaya. Tersine, nevrotik ve kişiliğin ayrıldığı
Dostları ilə paylaş: |