45
S
İ Y A S E T V E
K
Ü L T Ü R
D
E R G İ S İ
ne katıp sürmektedir. Haber Türk Dünyasında
bayram etkisi yapar. Türkistan’da, Taşkent de-
nen bir şehirde 30 yaşlarında bir aydın “Tufan:
Anadolu Kışlağının Muzaffer Ordularına” diye
destansı bir şiir yazar ve noktayı şöyle koyar:
“Ey İnönü, ey Sakarya, ey İstiklal erleri
Yürü, mazlumlar tufanının öç alıcı selleri”
• Şairin adı A.
Süleymanoğlu Çolpan’dır. “Gü-
zel Türkistan sana ne oldu? Sebep vakitsiz gül-
lerin soldu” dizelerinin ve daha nice hoş şiir-
lerin yazarıdır. Stalin Çolpan’a da diğer Türk
aydınlarına yaptığını yapar, kurşuna dizdirir.
Bugün Çolpan’ın mezarı nerededir bilinmez.
Lakin ülküleri ve hatırası her Türk Ülkücüsü-
nün yüreğinin en kanayan yerindedir.
Yukarıdaki örnekler çoğaltılabilir. Türkiye’den Turan yollarına düşen Enver
Paşa başta olmak üzere bilindik bilinmedik nice destansı hikâyeler ve şahsiyetler
vardır. Mesela, tam da Osmanlı çökerken, Azerbaycanlı kardeşlerinin yardımına
koşan Kafkas İslam Orduları Komutanı Nuri Paşa ve askerleri bugün bile göz
yaşartan hatıraların ve hakikatlerin merkezinde değiller mi? Benzeri şekilde o
dönemde İstanbul’dan İran, Afganistan, Hindistan, hatta Endonezya’ya uzanan
stratejik ziyaretleri; Macar Turancıları arasına katılan Türkçüleri ayrı ayrı anlatacak
eserler de bir gün yazılacaktır elbette. 1944 Turancılık olayları; 1970’lerde Turancılığı
tekrar Türk siyasi hayatının merkezine çeken Alparslan Türkeş ve dava arkadaşları
bu yüzyıllık yürüyüşün metanetli ve dirayetli temsilcileridir. Bu yazı tam da bu iç
içe geçmişlik üzerine inşa edilmiştir: Türkiye Turan’ın neresindedir?
Şaşkınlıktan Aydınlanmaya
Osmanlı-Türk merkezli bir çözümleme yaptığımızda 19. yüzyılı “şaşkınlık-
kargaşa”, 20. yüzyılı ise “aydınlanma girişimi” olarak tanımlamak mümkündür.
19. yüzyıl şaşkınlığının başında bırakın Avrupalı ordulara, “dünkü başıbozuk vahşi
Ruslara” karşı alınan askeri yenilgilere akıl sır erdiremeyen bir Osmanlı idari ve
askeri yönetiminden söz edilebilir. Osman Turan (2000) özellikle Sultan 3. Selim’in
yaşadığı şaşkınlığı ve bu nedenle kısa sürede bir yenilikçilik hareketinin başlatılması
konusunda karşılaştığı engel ve tepkileri ayrıntılı şekilde vermektedir. Her yenilikçilik
girişimi derin ve vurdumduymaz bir ataletsizliğe ve köhnemişliğe çarpar. Gelenek
adına takınılan bu “tembel ve uyuşuk tavır” gün gelecek kendi zıddını yaratacak ve
Türk’e dair ne varsa hepsini toptan reddedecek bir Avrupacılık akımının doğmasına
da sebep olacaktır. Bugün dahi hem Türkiye ve Türk Dünyasında, hem de genel
olarak Doğu ve İslam dünyasında bu gelenek ve modernleşme ikileminin aşırı
Osmanlı-Türk
merkezli
bir çö-
zümleme yaptığı-
mızda 19. yüzyılı
“şaşkınlık-karga-
şa”, 20. yüzyılı
ise “aydınlanma
girişimi”
olarak
tanımlamak
mümkündür.