42
D
Ü Ş Ü N C E
D
Ü N Y A S I N D A
T
Ü R K İ Z
Sovyet siyaseti tarafından tehlikeli görülmüş ve yasaklanmış, bir kısmının da
sınırları çok daraltılmıştır. Mesela hem Sovyet Türkolojisi, hem de bugünün Rus
Türkolojisi Türk denildiğinde Türkiye Türklerini, Türkçe denildiğinde de Türkiye
Türkçesini anlar, ayrı Türk halklarının her birini ayrı millet, lehçelerin her birini de
ayrı diller olarak değerlendirir. Yani hem Çarlık, hem de Sovyet siyasetinin böl ve
yönet prensibi değişmemiştir, ne yazık ki Türkiye’den de bir kısım Türkolog bu tavrı
kabul etmişlerdir.
Bu Kurultay’ın pek çok ilmî ve siyasi sonucundan söz edilebilir, ancak göz
ardı edilmemesi gereken çok önemli bir husus da kurultaya katılarak ilmî, yer
yer de siyasî tartışmalar yapan bilgin ve aydınların sonlarının nasıl olduğudur.
Katılımcılardan Samoyloviç gibi bazı Rus bilginler de dâhil olmak üzere Türk
soyluların pek çoğu 1939’u görememiş ve Stalin zindanlarında yok edilmişlerdir. Bu
kişilerin ölümlerinde hangi düşünceyi savundukları ya da hangi konuda kimlerle
tartıştıkları araştırıp soruşturulmamış, Kurultay’a katılmış olmak öldürülmek
için yeterli sayılmıştır. Öldürülen bilginlrden bazıları şunlardır: Rus Samoyloviç,
Estonyalı Zifeldt, Azerbaycanlı Zeynallı, Kazakistanlı Baytursun, Kırgızistanlı
Tınıstanov, Tataristanlı Galimcan Şeref, Tataristanlı Galimcan İbrahim, Tataristanlı
Gaziz Gubeydullin, Başkurdistanlı Salih Atnagulav, Kırımlı Bekir S. Çobanzade vb.
15
______________________________
1 NERİMANOĞLU, K. V., ÖNER, M. (2008), 1926 Bakü Türkoloji Kurultayı Tutanaklar, Ankara: TDK
yayınları, s. 57.
2 age., s. 58
3 age., s. 61
4 age., s. 108.
5 age., s. 142
6 age., s. 198
7 age., s. 220.
8 age., s. 231.
9 age., s. 260.
10 age., s. 321
11 age., s. 340
12 age., s. 343.
13 age., s .360.
14 Türklerin tarihte ve bugün kullandıkları alfabeler, Hatice Şirin-User’in Başlangıcından
Günümüze
Türk Yazı Sistemleri adlı eserinde çok geniş bir biçimde anlatılmıştır.
15 Stalin zulmünde yok edilen bilginlerin ve aydınların kimlik ve hayatları Prof. Dr. Ahmet Buran tara-
fından yayınlanan Kurşunlanan Türkoloji adlı eserde etraflıca anlatılmıştır.
44
D
Ü Ş Ü N C E
D
Ü N Y A S I N D A
T
Ü R K İ Z
çıkmakta; farklı kombinasyonlarla değişik tonlar
kazanmakta ve yakın bir gelecekte kurulacak olan
Türkiye Cumhuriyeti’ne kendi rengini vermeye
çalışmaktadırlar.
Savaşın, ihanetin, yenilginin, zaferlerin,
darbelerin, komitacılığın tozu dumana kattığı bu
devrin bir özelliği de Türk aydınlarının yüzyıllar
sonra ilk defa yönlerini kadim atalar yurduna
çevirme gereği duymalarıydı… Turan ilk kez
yüksek sesle dile getiriliyordu. Hayal ile gerçek arasında bir yerdeydi bu ülkü…
Ama önce birkaç anekdotu aktarmak gerekir.
•
1860’ların sonu… Moskova’da askeri okulda eğitim görmekte olan 16-17 yaşların-
da Kırımlı bir Türk genci arkadaşıyla birlikte okulundan kaçar. Uzun bir yolculuk
sonucunda Odessa’ya gelirler. Niyetleri İstanbul’a geçip Girit’te Rumların başlat-
tıkları isyanı bastırmak için hazırlanmakta olan Türk ordusuna katılmaktır. Pa-
saportları yoktur. Çarlık polisine yakalanırlar. Adları: İsmail Gaspıralı ve Ahmet
Mirza’dır…
•
Sene 1912… Osmanlı ve Türk tarihinin en kara günleri yaşanıyor. Balkan hezime-
ti sonrasında İmparatorluk dağılmanın eşiğindedir. Edirne, Balkanlardan canını
kurtarabilen göçmenlerle dolu... 20 yaşında bir Azerbaycanlı genç. Yanında üç ar-
kadaşı daha var. Gence’den Batum’a geçiyorlar. Bir Rum’dan İran pasaportu satın
alıyorlar. Edirne’ye gidiyorlar. Niyetleri Türk Ordusu’na gönüllü yazılmak ve Bal-
kanların intikamını almaktır. Bu genç, Azerbaycan milli marşının ve Çırpınırdın
Karadeniz’in yazarı; Stalin kasabının kurşuna dizdirdiği Ahmet Cevat’tır…
•
Osmanlı Sevr Anlaşmasını imzalamış. Batı Türklüğü esaretle yok olmak arasında
gidip geliyor. Ata Yurt’tan yiğit sesler yükseliyor. Ceditçiler önderliğinde bağım-
sızlık savaşları veriliyor. Lakin Doğu Türklüğü de ağır bir baskı altındadır ve ça-
resizdir. Bir Kazakistanlı yiğit ben diyeyim şiir siz deyin ağıt yakıyor: “Uzaktaki
Kardeşime…” diye…
“Kardeşim! Sen o yanda, ben bu yanda
Kaygıdan kan yutuyoruz, bizim adımıza
Layık mı kul olup durmak, gel gidelim
Altay’a, atandan miras altın tahta.”
• Şiirin yazarı büyük Turan şehidi
Mağcan Cumabay’dır. O ve arkadaşları Stalin
kasabı tarafından şehadete gönderildiler. Mezarları bilinmiyor…
•
Sene 1922… Yunan Ordusu’nun İzmir üzerinden başlayan ve Anadolu’nun içeri-
lerine doğru kıvrılan işgal yürüyüşü bütün Türk Dünyasını ve Türkleri merak ve
endişe içerisinde bırakmıştır. Ankara’dan top sesleri duyulurken Türk ve İslam dün-
yasının yegâne bağımsızlık ümidi de sönecek diye yastadır bütün gönüller. Birden
makus talih yenilir. Türk Ordusu Ağustosun sonlarında Yunan Ordusu’nu önü-
Turan ilk kez yük-
sek
sesle dile ge-
tiriliyordu. Hayal
ile gerçek arasın-
da bir yerdeydi
bu ülkü…