79
S
İ Y A S E T V E
K
Ü L T Ü R
D
E R G İ S İ
Münevver Kari, Feyzullah Hoca, Abdulrauf
Fıtrat ve Çolpan gibi isimleri ana hatlarıyla ele
aldıktan sonra, şimdi üzerinde duracağımız
isimlerin başında Ahmet Baytursun, Bekir Sıtkı
Çobanzade, Halid Seyid Hocayev ve Gaziz
Gubaydillin gelecektir. Çalışmamız bir makale
sınırları içerisinde kalacağı için Tatar (Kırım-
Kazan), Azeri, Türkmen, Özbek ve Kazak Türkleri
arasından yetişmiş ve “repressiya”nın kurbanı
olan diğer isimler hakkında ayrıntılı bilgiler
verilemeyecek, çalışma sonunda bu isimlerin bir
listesi ve kısa açıklamalar yer alacaktır. Liste ve kısa
açıklamalara geçilmeden önce, Galiyevci düşünce
temsilcileri ortadan kaldırılmamış, Galiyevci
düşünce ile Türkistan ve Kafkasya’daki Rıskolovcu
ve Nerimanovcu düşünce başarıya ulaşmış olsaydı
20. yüzyılın “esir” ve “bağımsız” Türklerini nasıl
bir gelecek bekliyor olabilirdi sorusuna da cevap
bulunmaya çalışılacaktır.
Sultangaliyev’in ideolojisinin biçimlenme-
sinde önemli bir yere sahip olan Molla Nur
Vahitov, Mirseyid Sultangaliyev, Mustafa Suphi,
Turar Rıskulov gibi isimlerin ortadan kaldırılması
ve Neriman Nerimanov gibi önde gelen milliyetçi
komünist aydın ve siyasilerin etkisizleştirilmesinden
sonra, Stalin’in talimatlarıyla 1937-1938 yıllarında
Sovyetler Birliği’ndeki Türklere yönelik büyük katliamlara girişilmiştir. Girişilen
katliamlar, kitleleri hedef almakla ve milyonlarca insanın ölümüne neden olmakla
birlikte, asıl vurucu etkisini, Kazan’da “Galiyevclilik”, Bakü’de “Nerimanovculuk”,
Türkistan’da da “Rıskulovculuk” adını alan ve İsmail Gaspıralı’nın “Dilde, Fikirde,
İşte Birlik” şiarını esas alan milliyetçi komünizmin takipçilerini ortadan kaldırarak
ve Sovyetler’de yaşayan Türk topluluklarını ülkeleri, alfabeleri, edebi dilleri ve
tarihleri ayrı topluluklar haline getirerek göstermiştir.
1937-1938 yılları, yukarıda da ifade edildiği üzere, binlerce Türk aydınının,
siyasetçisinin, bilim adamının, yazarının, şairinin öldürüldüğü, sürgüne
gönderildiği, hapsedildiği yıllar olmuştur. Repressiya yılları, Sultangaliyev,
Rıskulov ve Nerimanov’un takipçilerinin ortadan kaldırılmasına, özellikle de
Bolşevik Rusya egemenliğinde yaşayan Türk topluluklarının ortak bilincinin
çok ağır darbeler almasına, Türk topluluklarının Sovyet yönetimi karşısında
her anlamda mağlup olmasına, boyun eğmesine neden olmuştur. Özellikle de
Repressiya yılla-
rı, Sultangaliyev,
Rıskulov ve
Nerimanov’un
takipçilerinin
ortadan kaldırıl-
masına,
özellikle
de Bolşevik Rus-
ya egemenliğinde
yaşayan Türk
topluluklarının
ortak bilincinin
çok ağır darbeler
almasına, Türk
topluluklarının
Sovyet
yönetimi
karşısında her
anlamda mağlup
olmasına, boyun
eğmesine neden
olmuştur
80
D
Ü Ş Ü N C E
D
Ü N Y A S I N D A
T
Ü R K İ Z
bağımsızlık mücadelelerinin bilimsel, kültürel ve
fikri alt yapısını oluşturan Türkologların, aydınların
ve siyasilerin öldürülmesinin, sürgün ve hapis
yöntemleriyle etkisizleştirilmesinin zararlı
ve bilinç
yıkıcı etkileri, sadece Sovyetler Birliği döneminde
değil, bağımsızlık döneminde de kendisini çok
ciddi bir şekilde göstermiştir.
Çarlık Rusyası döneminde, misyoner papaz-
larca başlatılan Türkoloji araştırmalarının, Çarlık
Rusya’sı ve Sovyet Rusya dönemlerinde, Türk
topluluklarını Ruslaştırma ve Hrıstiyanlaştırma,
parçalama ve ayrı ayrı milletler haline getirme
çabalarına hizmet ettiği herkesçe malumdur. 19.
yüzyılın sonlarına doğru yetişmeye başlayan ve
Sovyetler döneminin başlarından itibaren sayıları
artmaya başlayan Türk kökenli Türkologların
çoğunun Türkçü, Türkbirlikçi olduğu da bilinen
bir husustur. Türkolojiyi hem Çarlık Rusya’sı hem
de Sovyet Rusya dönemlerinde Rusların çıkarları
doğrultusunda biçimlendiren ve yönlendiren
Rus şovenizminin, repressiya yıllarında Türkçü-
Türkbirlikçi Türkologları hedef almamasını ve onları ortadan kaldırmaya
çalışmamasını düşünmek, elbette safça bir beklentiden öteye gitmeyecektir. Aşağıda,
repressiya yıllarında ortadan kaldırılan bazı Türkçü-Türkbirlikçi Türkologlara
Sovyet yönetimince isnat edilen suçlar ve ortadan kaldırılış biçimleri hakkında
bilgiler verilecektir.
Ahmet Baytursun
Alaş-Orda Hükûmeti (1919’da feshedilmiştir) reisliğiyle Turar Rıskulov’un
başkanlığını yaptığı Türkistan Cumhuriyeti’nin Maarif Komiserliğini yapan Ahmet
Baytursun, Kazak Türklerinin yetiştirdiği en büyük Türkologdur. Kazak Türkçesi ve
edebiyatı, Kazak kültürü üzerine yaptığı son derece önemli çalışmalarının yanı sıra,
güçlü bir yazar, gazeteci (“Kazak”, “Aykap”, “Ak Col”), etnograf, bestekâr müzisyen
olmasıyla da tanınmıştır.
1873 (kimi kaynaklara göre 1872) yılında Torğay’da dünyaya gelen,
ilköğrenimini köyündeki ceditçi öğretmenlerden alan Baytursun, daha sonra
Torğay’daki iki yıllık Rus-Kazak mektebinde okumuş, ardından da Ibıray
Altınsarin’in Orınbor’da açtığı muallim mektebini tamamlayarak 1895-1909 yılları
arasında Kostanay, Aktöbe, Karkaralı bölgelerindeki mekteplerde dersler vermiştir.
Hayatı boyunca beş kez hapse atılan, iki kez sürgün hayatı yaşayan Ahmet
Hayatı
boyunca
beş kez hapse
atılan,
iki kez
sürgün hayatı
yaşayan Ahmet
Baytursun, 8
Aralık 1937’de
kapatıldığı Almatı
cezaevinde
yatarken (beşinci
hapis cezasıdır)
kurşuna dizilerek
öldürülmüş,
cesedi gizlice
şehir dışına
gömülmüştür