115
de verilmese de aslını ve oradaki misakını (verilen sözü) hatırladığını ve insana da
bunu hatırlattığını belirtiyor.
170
Hz. Mevlana (k.s) insanın, ilahi esrarı, varlığının özündeki Hakk’ı ancak fani
benliğinin arzu ve heveslerinden (maddi/bayağı hazlardan) arınmak suretiyle
görebileceğini, aksi takdirde kendi aslını göremeyeceğini ve insani varlığının temel
ödevini yapamayacağını ifade ediyor:
Canı, heveslerden arınmış olanlar sadece, Hakk’ın cemalini ve onun temiz dergahını
görebilirler.
(Nitekim) Hz. Muhammed, bu ateşten, bu dumandan (varlığın suretini kaplamış olan bu
kesretten) pak olduğu için her nereye baktı ise orada Allah’ın cemalini gördü.
Seni kötülüğe sevk edenin vesveselerine yoldaş oldukça ‘Semmevechullah’ı/Allah’ın
veçhi oradadır’ı nasıl bilebilirsin?
Kimin sinesinde bir kapı açılırsa o, her zerrede güneşi görür hale gelir.
Yıldızların içinde ay nasıl (belirgin şekilde) görünürse Cenabı Hak da masiva arasından
(onun bu gönül gözüne) öyle görünür.
(Fakat) iki parmağını, gözlerinin önüne getir; bir şey görebiliyor musun? (Öyleyse) insaf
et!
Sen göremiyorsun diye bu cihân yok demek değildir. Kabahat, senin şom nefsinin
parmağındadır.
(O halde) dikkat et! (Nefsin) parmağını (yani mevhum benlik engelini) gözünden kaldır
da ondan sonra ne istersen gör.
Nuh’a ümmeti; ‘Hani o sevap (dediğin şey) nerede?’ dediler. O taraftandır, dedi. Halbuki
onlar onu görmemek için (mevhum varlık) elbiselerine büründüler (ve onu göremediler).
‘(Mevhum varlık) elbiselerinize bürünüp yüzünüzü, başınızı sardınız (yani canınızın
yetilerini atıl hale getirdiniz); bu sebepten şüphesiz gözünüz var ama göremiyorsunuz’
dedi.
İnsan demek, göz demektir. Gerisi kabuktan ibarettir. Göz ise ancak dostu görendir.
(Gerçek ve ebedi) dostu görmeyen gözün, kör olması daha iyidir. (Çünkü) bekası
olmayan dostun uzak olması (görülmemesi) daha iyidir.
171
Hz. Mevlana (k.s) maneviyat eğitimine genç yaşta başlanmasının önemini
şöyle ifade ediyor:
Ne mutlu o kişiye ki gençlik çağını ganimet bilir de kendi borcunu öder.
Kudretli olduğu günlerde sıhhatli, güçlü, kuvvetli bulunduğu zamanlarda bu (benlik
duvarından kerpiç koparma yani benlik dönüşüm) işini başarır.
Çünkü gençlik çağı, yemyeşil, terütaze bir bahçe gibi esirgemeksizin meyveleri yetiştirir.
Genç adamın kuvvet ve şehvet çeşmeleri akıp durur. Bedenin zeminini onlarla yeşertir.
Gençlik; mamur, tavanı adamakıllı yüksek, dört duvarı sapasağlam bir eve benzer.
Ne mutlu o kişiye ki ihtiyarlık gelip çatmadan ve boynunu liften yapılmış iple
bağlamadan…
Toprak, çoraklaşıp kayıp gitmeden (benlik dönüşüm) işini başarmıştır. Çünkü asla çorak
yerden güzel nebatat yetişmez.
170
Küçük, Mevlana’ya Göre Manevi Gelişim –Benliğin Dönüşümü ve Miracı, s. 84.
171
Küçük, Mevlana’ya Göre Manevi Gelişim –Benliğin Dönüşümü ve Miracı, ss. 80, 81.
116
İhtiyarın gücü, kuvveti kesilir, şehvet suyu akmaz olur. Ne kendisine ne de başkalarına
faydası dokunur.
Kaşları eyer kuskunu gibi aşağı düşer, gözü yaşarır, görmez olur.
Yüzü buruşur, kertenkele sırtına döner. Söz söyleyemez, tat alamaz olur, dişleri bir şey
kesmez hale gelir.
Gün geçip gitmiş, akşam vakti gelip çatmış, leş gibi beden topallamakta, (sülük) yolu ise
uzun... İş yeri (yani bedeni) harap ve yıkık; iş işten geçmiş!
Kötü huyların kökleri kuvvetlenmiş, onu kökünden söküp koparma kuvveti ise azalmış!
172
Hz. Mevlana (k.s), benlik dönüşümünü sürekli erteleyen kimsenin kötü
huylarının kişiliğinde iyice yerleşeceğini, alışkanlık haline gelen bu kötü huylardan
kurtulmasının her geçen gün daha da zorlaşacağını vurguluyor ve bu amaçla yola
diken eken kişi hikayesini anlatıyor:
Bu iş (yani sülûkun bir başka zaman yapılacağı temennisi), o tatlı sözlü, fakat kötü huylu
adamın, yol üstüne, diken fidanı dikmesine benzer. Yoldan geçenler ona kınadılar; ‘bunu
kopar’ diye bir hayli söylediler, fakat koparmadı. O dikenler her an artmakta, halkın ayağı
dikenlerden kanamaktaydı. Halkın elbisesi, dikenlerden yırtılmakta; fakirlerin ayakları
paramparça yaralanmaktaydı. Hikmet sahibi bir hakîm, ona ‘Bu dikenleri muhakkak
kopar’ dedikçe. ‘Olur, bir gün sökerim’ diyordu. Bir müddet ‘Yarın, yarın’ diye vade
verip durdu. Bu müddet içinde de diktiği dikenler iyice kökleşti, kuvvetlendi. Bir gün
hakîm, ‘Ey sözünde durmayan, beri gel, kararlaştırdığımız işi sürüncemede bırakma’
dedi. Adam dedi ki: Babacığım, bir hayli gün var, bugün olmazsa yarın, Hakim: ‘Hayır,
elini çabuk tut, işi savsaklama. Sen (bu dikenin sökülmesi için) yarın diyorsun ama şunu
bil ki gün geçtikçe, o dikenler daha ziyade yeşeriyor, dikeni sökecek olan ise ihtiyarlayıp
âciz bir hâle geliyor. Diken kuvvetlenmekte, büyümekte, dikeni sökecek olansa
ihtiyarlamakta, kuvvetten düşmektedir. Diken her gün, her an yeşerip tazelenmekte. Onu
çıkaracak olan ise her geçen gün perişan bir hâle gelmekte, kuruyup kalmakta! O (her
geçen gün) daha da gençleşirken, sen de gittikçe ihtiyarlıyorsun. Çabuk ol, zamanını
geçirme’ dedi. Her bir kötü huyunu bir diken fidanı bil ki; bunların herbiri kaç kere senin
ayağına batıp zedelemiştir. Defalarca kendi kötü huyundan hasta ve perişan oldun; fakat
(bunu hissedecek) hissin yok ki. (Bu dikenler yüzünden) pek hissiz bir hâle geldin. Kendi
kötü huyunun, başkalarına zarar verip onları hasta ettiğini görmüyorsan, bundan gafilsen,
en azından (bu kötü huyunla) kendine zarar verdiğinin farkındasındır. Sen (bu kötü
huyunla) hem kendinin hem de başkalarının azabısın.
173
Hz. Mevlana (k.s) gençlik dönemlerini bu yönde verimli bir şekilde
değerlendiremeyenler için durumun halen ümitsiz olmadığını belirterek, böyle
kişileri henüz hayat süreci devam ediyorken manevi gelişim sürecine adım atmaya
davet ediyor:
Yıl geçti, ekin vakti değil. Yüz karalığından, kötü işten başka da mahsul yok.
Ten ağacının köküne (artık) kurt düştü. Onu koparmak ve ateşe atmak lâzım geliyor.
Ey yolcu! Uyan kendine gel, kendine… vakit geçti, ömür güneşi kuyuya doğruldu.
Bu iki günceğizinde olsun, kuvvetin varken (bari) ihtiyarlığını Hak yoluna sarf et.
172
Küçük, Mevlana’ya Göre Manevi Gelişim –Benliğin Dönüşümü ve Miracı,ss. 496.
173
Küçük, Mevlana’ya Göre Manevi Gelişim –Benliğin Dönüşümü ve Miracı, ss. 496, 497.
Dostları ilə paylaş: |