109
mükellefiyeti başlar. İkincisi, kalbi haram olan bütün günah düşüncelerden ve nefsin
kötü arzularından temizlemektir. Üçüncüsü, kalbi Allah’a perde olan her türlü gaflet,
sevgi ve arzudan temizleyip bütünüyle Allah’a bağlamaktır. Bunu yapan arif ve
kâmil insan olur. Takvanın ilk iki derecesi herkese farz kılınmıştır; üçüncü derecesi
ise
kullara rahmet olarak övülmüş, teşvik edilmiştir.
155
Kur’an-ı Kerim’de bize öğretilen dualarda Allah’tan istenebilecek en ileri
dilek olarak müttakîlerin (takva sahiplerinin) önderliği gösterilmektedir. Müttakîlerin
bulunduğu konum, bir mümin için ulaşılması hedeflenen ideal bir nokta iken,
müttakîlerin önderi olabilecek konuma gelmenin önerilmesi insanın potansiyel
niteliklerini anlamak açısından önemlidir.
156
Takva (sorumluluk bilinci) sahibi insanların genel özellikleri; duyarlılık, öz
bilinç, ego bilinç, ilişkilerde güvenli bağlanma, iffetli olma, cömertlik, öfkeyi kontrol
etme ve dengeli olmaktır.
157
Tüm bu faziletlerin (takvanın) kazanılmasında insanlara yol gösterici olarak
İslam tasavvufu büyük öneme sahiptir. Metodu, muhabbetle (sevgi, ruhun
kendisinden lezzet duyduğu şeye meyletmesi) kalpleri yüce Allah’a
bağlamaktır.
158
Tasavvufun metod ve usullerini, insan için hayati öneme sahip olan
gizli ve “ilahi ben” in ortaya çıkarılması ve algısal kapasiteyi geliştirme çalışması
olarak ifade edebiliriz.
159
İslam dininin “ihsan boyutu” olan tasavvuf, insanları tabiata
ve eşyaya Yaratıcının gözüyle bakmaya çağırır. O zaman görüş hatalarımız düzelir,
155
Erol, s. 13.
156
Özdoğan, s. 102.
157
Özdoğan, ss. 105-113.
158
S. Muhammed Saki Haşimi,
Arifler Yolunun Edepleri(22. Baskı), İstanbul: Semerkand Yayınları,
2009, ss. 19, 26.
159
Küçük,
Mevlana’ya Göre Manevi Gelişim –Benliğin Dönüşümü ve Miracı, ss. 535-537.
111
D-ERGENLİKTEN İTİBAREN MANEVİ GELİŞİM
“Hem Rabbin: Beni Adem’den, bellerinden zürriyetlerini alıp da onları
nefislerine karşı şahid tutarak: Rabbiniz değil miyim?” diye işhad ettiği zaman
“Belâ” dediler.” (A’râf 7/172)
Ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere;
Allah dedi ki:
-Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?
Ruhlar:
-Evet, Rabb’imizsin.
Allah-insan ilişkisi Bezm-i Elest’te, ruhlar alemindeki ahid’le başlar.
163
Ancak, insanın bu dünyadaki fani benliği Elest Meclisi’nde ruhun rabbine vermiş
olduğu sözü unutup, kendi asli ve “ilahi ben” inden habersiz bir yaşam
sürdürmektedir.
Yaradılış amacı kulluk vazifesini yerine getirmek olan insanın fani benliği bu
gerçekliği unuttuğundan ruh mustariptir. Ruhun bu sıkıntılı hali insanda psikolojik
olarak kaygıyı doğurur. Ruh hatırladığı gerçekliği fani benliğin hatırlamaması
yüzünden kaygılıdır. Çünkü hatırlasın ister.
İnsan bu aslı idrak edemediği müddetçe kaygı da artarak devam eder ve asıl
işlevi dışında hastalıklı birtakım hallere sebebiyet verebilir.
Kaygıyı huzura dönüştürebilmek için kalbin hususiyetinin ve ihtiyaçlarının
bilinmesi gereklidir.
Çünkü kalp, içinde insani sıfat ve marifetlerin toplandığı
manevi
bir
cevher olup, vücudun karar merkezidir.
163
Özdoğan, s. 39.