Dr. Emeran Mayer Beyin-Bağırsak


ııııııııııııı...... ............ .................................. mııııııııııııııı



Yüklə 5,78 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/173
tarix11.12.2023
ölçüsü5,78 Mb.
#148344
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   173
Emeran Mayer - Beyin-Bağırsak Bağlantısı - Paloma Yay cs

ııııııııııııı...... ............ .................................. mııııııııııııııı
1970 yılında tıp fakültesine başladığımda, doktorlar insan vücudunu
sınırlı sayıda bağım sız parçadan oluşan karmaşık bir m akine olarak
görmekteydi. Bu makine, ona iyi baktığınız ve doğru yakıt ile besledi­
ğiniz sürece ortalama 75 yıl iş görmekteydi. Tıpkı üst s ın ıf bir otomobil
gibi büyük kazalar geçirmemesi ve parçalarının geri dönülmez biçimde
bozulm am ası koşuluyla gayet iyi gidebilirdi. Beklenm edik felaketleri
önlem ek için tüm yapm anız gereken yaşam boyunca birkaç kez rutin
bakıma girm ekti. Tıp, enfeksiyonlar, kazaya bağlı yaralanmalar veya
kalp hastalıkları gibi akut beliren sorunları çözm ede işe yarayan güç­
lü araçlara sahipti. Ne var ki geçen 40-50 sene içinde, sağlığımızla ilgili
olarak çok temel bir şeyler ters gitti ve bu eski yaklaşım sorunların nasıl
düzeltileceğine ilişkin artık bir açıklama veya çözüm sağlayamıyor gibi
görünüyor. Karşılaşılan sorunlar tek bir organın veya geni n arızalanması
ile basitçe açıklanamamakta. Böyle bir açıklamanın yerine, bedenlerimi­
zin ve beyinlerimizin hızla değişen çevreye uyum göstermesine yardımcı
olan karmaşık düzenleyici mekanizmaların, değişen yaşam tarzlarımızın
etkisi altında kaldığını fark etmeye başladık. Bu mekanizmalar bağımsız
olarak değil, bir bütün olarak çalışırlar. Beslenmemizi, metabolizmamızı
ve vücut ağırlığımızı, bağışıklık sistem im iz ile beynim izin gelişim ini ve


12 
BEYIN-BAĞIRSAK BAĞLANTISI
sağlığını düzenlerler. Bağırsakların, burada yaşayan mikropların (ba­
ğırsak mikrobiyotası) ve bu mikropların sahip olduğu çok sayıda genin 
ürettiği sinyal moleküllerinin (mikrobiyom) bu düzenleyici sistemlerin 
başlıca bileşenlerinden birini oluşturduğunun farkına varmaya başladık.
Bu kitapta, beyin, bağırsaklar ve bağırsakların içinde yaşayan tril­
yonlarca mikroorganizmanın birbirleriyle nasıl iletişim kurduklarına 
ilişkin devrim niteliğinde yeni bir bakış sağlayacağım. Özellikle, beyin 
vebağırsak sağlığımızın sürdürülmesinde bu bağlantıların oynadığı ro 
lün üzerinde duracağım. Beyin-bağırsak arasındaki karşılıklı konuşma 
bozulduğunda, bunun sağlık üzerinde yarattığı olumsuz sonuçlar ile il­
gili açıklamalar yapacakvebu iletişimin tekrar sağlanıp en uygun hâle 
getirilmesiyle ideal sağlığa nasıl kavuşulacağının yollarını göstereceğim.
Tıp fakültesinde iken geleneksel, egemen olan yaklaşım bana pek uy­
mazdı. Organ sistemlerinin ve hastalık mekanizmalarının tümü üzerinde 
yapılan onca çalışmaya rağmen, beyin ve beynin mide ülseri, hipertansi­
yon veya kronik ağrı gibi sık görülen hastalıklarla olan ilişkisinden nadi­
ren bahsedilmesi beni şaşırtmıştı. Ayrıca, hastanede yaptığımız vizitler 
sırasında, en kapsamlı tanısal incelemelerle bile belirtilerinin nedeni 
anlaşılamayan pek çok hasta görmüştüm. Bu belirtiler çoğu kez vücu­
dun farklı bölgelerinde (karında, karnın alt kısmında ve göğüs kafesin­
de) hissedilen kronik ağrılar ile ilgiliydi. Bu nedenle, tıp fakültesindeki 
üçüncü yılımda, tez çalışmamı yazma zamanım geldiğinde, bu yaygın 
tıbbi durum ların çoğunu dahaiyi anlama umuduyla beynin beden ile 
nasıl bir etkileşime girdiğinin biyolojisini incelemek istedim. Birkaç ay­
lık bir dönem süresince farklı branşlardan pek çok profesöre danıştım. 
Okuduğum üniversitede kıdemli bir dahiliye profesörü olan Prof. Dr. Kari 
bana şunları söylemişti: “Bay Mayer, kronik hastalıklarda ruhsal süreçle­
rin önemli bir rol oynadığını hepimiz biliyoruz. Ancak günümüzde bu 
klinik fenomeni inceleyebilmemiz için bilimsel bir yöntem yok ve bütün 
bir tezi bu konu üzerinde yazabilmenizin de kesinlikle hiçbir yolu yok.”


ZIHIN BEDEN BAĞLANTISI GERÇEKTİR 
13
Profesör Karl ın ve tüm tıp biliminin kabul ettiği hastalık modeli belli 
akut hastalıklar —aniden beliren ve/veya uzun sürmeyen hastalıklar— 
için oldukça iyi işlemekteydi (örneğin enfeksiyonlar, kalp krizleri veya 
apandisit gibi cerrahi acil durumlar). Modern tıp bu başarılara dayana­
rak, kendine güven duymaya başlamıştı. Gittikçe daha güçlenen antibi­
yotikler sayesinde tedavi edilemeyen bulaşıcı bir hastalık kalmadı. Yeni 
geliştirilen cerrahi teknikler, pek çok hastalığı önleyebiliyor vetedavi 
edebiliyordu. Bozulan parçaların çıkarılıp değiştirilme imkânı vardı. 
Yapmamız gereken tek şey, bu makinenin çalışmasını sağlayan parçaların 
her birinin ince mühendislik ayrıntılarını anlamaktı. Sağlık sistemimiz, 
yeni gelişen teknolojilere gitgide dahaçokbağlı kalarak, kanser belası da 
dâhil olmak üzere, en ölümcül kronik sağlık sorunlarının dahi önünde 
sonunda çözülebileceği konusunda yaygın bir iyimserliği destekledi.
Başkan Richard Nixon 1971’de Ulusal Kanser Yasası nı imzaladığında, 
Batı tıbbı bambaşka bir boyut ve yeni bir askeri müttefik kazanmış oldu. 
Kanser ulusal bir d ü ş m a n ın s a n vücudu da muharebe meydanı hâline 
geldi. Bu savaş alanında hekimler vücudu hastalıktan kurtarmak amacıyla, 
kanser hücrelerine giderek artan bir güçle saldırmak için toksik kimya­
sallar ve ölümcül radyasyon kullanarak, cerrahi girişimler uygulayarak 
her şeyi yakıp yıkan bir yaklaşım sergilediler. Tıp, bulaşıcı hastalıklarla 
mücadelede, bulaşıcı hastalıklara neden olan bakterileri yok etmek için 
geniş spektrumlu (birçok bakteri türünü öldürebilen veya etkisiz hâle 
getirebilen) antibiyotikleri kullanıma sokarak benzer bir stratejiyi za­
ten başarıyla kullanmaktaydı. Her iki durumda da zafer elde edilebildi­
ği sürece, vücuda verilen hasarkabul edilebilir bir risk hâline gelmişti.
Tıbbi araştırmalarda gündemi, yıllarca mekanistik, militer hastalık 
modeli belirledi: Makinenin bozulan parçasını tamir ettiğimiz sürece 
sorunun da çözüleceğini düşündük. Sorunun asıl sebebini anlamaya hiç 
gerek duymadık. Bu bakış açısı, yüksek tansiyonun tedavisinde kullanılan 
vebeyinden kalp ve kan damarlarına giden anormal sinyalleri engelleyen


14 
BEYIN-BAĞIRSAK BAĞLANTISI
beta blokerler ile kalsiyum antagonistlerinin ve mide yanması ile mide 
ülserini m idenin aşırı asit üretimini baskılayarak tedavi eden proton 
pompa inhibitörlerinin geliştirilmesine yol açtı. Tıp ve bilim, tüm bu 
sorunların başlıca nedeni olan beyindeki işlev bozukluğuna hiç dikkat 
etmedi. Bazen ilk uygulanan yaklaşım başarısız olabiliyordu, o zaman 
son çare olarak çok daha yoğun çaba gösteriliyordu; proton pompa in- 
hibitorü ülseri geçirmezse beyni sindirim sistemine bağlayan ana sinir 
liflerini içeren vagus sinirinin tümünü kesmek her zaman mümkündü.
Hiç kuşkusuz, bu yaklaşımlardan bazıları dikkat çekici şekilde başarılı 
olmuştu ve tıp dünyası ile ilaç endüstrisinin yaklaşımlarını değiştirme 
leri için herhangi bir neden bulunmuyordu; veya en başından sorunun 
ortaya çıkmasını beklemeden önlenmesine yönelik hastaların bilgilen­
dirilmesi üzerinde de durulmuyordu. Özellikle, beynin ve onun stres ya 
da olumsuz zihinsel durumlar karşısında vücuda gönderdiği sinyallerin 
belirgin rolü göz önüne alınmıyordu. Yüksek tansiyon, kalp hastalığı ve 
mide ülseri için kullanılan ilk tedavi yöntemleri yavaş yavaş yerlerini ha­
yat kurtaran, acıları dindiren daha etkili tedavilere bırakmış, bu arada 
ilaç endüstrisini de zenginleştirmişti.
Ancak günümüzde, eski mekanik metaforlar geçerliğini yitirmeye 
başladı. Geleneksel hastalık modelinin dayandığı 40 yıl öncesinin maki­
neleri —otomobiller, gemiler ve uçaklar— günümüz makinelerinde çok 
önemli bir rol oynayan gelişmiş bilgisayarların hiçbirine sahip değildi. Aya 
giden Apollo uzay gemilerinde bile günümüzde kullanılan iPhone’lardan 
milyonlarca kat daha güçsüz, olsa olsa 1980’lerdeTexas Instruments’ın 
ürettiği hesap makineleri ile kıyaslanabilecek, oldukça ilkel hesaplama 
cihazları vardı. Beklendiği üzere, o günün mekanik hastalık modelleri 
hesaplama gücüne veya zekâya sahip değildi. Bir başka deyişle, beyin 
hesaba katılmıyordu.
Teknolojideki değişime koşut olarak, insan bedenini kavramsallaş­
tırmak için kullandığımız modeller de değişti. Hesaplama gücü katlana­


ZİHİN BEDEN BAĞLANTISI GERÇEKTİR 
15
rak arttı; otomobiller düzgün çalışmayı garanti altına almak için çeşitli 
parçalarını algılayarak kontrol eden hareketli bilgisayarlar hâline geldiler 
ve kısa süre sonra sürücü olmadan kendi kendilerine gidebilecekler. Bu 
arada mekaniğe ve motorlara olan eski hayranlık, yerini bilgi toplama ve 
işlemeye karşı bir hayranlığa bıraktı. Makine modeli tıpta bazı hastalık­
ların tedavisinde yararlıydı. Ancak iş bedenin ve beynin kronik hastalık­
larını anlamaya geldiğinde, bu yaklaşım artık bize yardımcı olmamakta.
Makine Modelinin Bize Ö dettiği Bedel
Hastalığı karmaşık bir mekanik cihazın bağımsız parçalarının bozulma­
sı olarak gören ve bunun ilaçlarla ya da cerrahi girişimle düzeltileceğini 
varsayan geleneksel model, sonuçta sürekli büyüyen bir sağlık sektörü 
oluşturdu. 1970 yılından beri ABD’de kişi başına sağlık harcaması yüz­
de 2.000’nin üzerinde arttı. Bu muazzam harcam anın bedelini karşı­
lamak için ABD ekonomisinde üretilen tüm malların yaklaşık yüzde 
20 si gereklidir.
Ancak Dünya Sağlık Ö r g ü t ü n ü n 2000 yılında yayınladığı çarpıcı 
bir raporda, ABD’deki sağlık sistemi harcamaları, çalışmaya dâhil edi­
len 191 üye ülke içinde maliyet bakımından dünyada birinciyken, genel 
performansta hayal kırıklığı yaratır bir şekilde 37. sırada ve genel sağlık 
düzeyine göre 72. sırada yer almıştır. Kısa bir süre önce Commonvvealth 
Fund tarafından yayınlanan bir rapora göre, ABD’deki sağlık sistemi 11 
Batılı ülkesi arasında kişi başına maliyet açısından en masraflısı olarak 
sıralanmış olup, bu maliyet araştırmaya alınan diğer ülkelerden yakla­
şık iki kat daha yüksek bulunmuştur. Aynı zamanda, ABD genel perfor­
mansta sonuncu gelmiştir. Bu veriler, ABD'de sağlık sorunları ile başa 
çıkmak için harcanan kaynaklargiderekartmasına rağmen, kronik ağrı 
durumlarının, irritabl bağırsak sendromu (ÎBS) gibi beyin-bağırsak bo­


16 
BEYIN-BAĞIRSAK BAĞLANTISI
zukluklarının veya klinik depresyon, kaygı veya nörodejeneratif bozuk­
luklar gibi zihinsel hastalıkların tedavisinde çok az ilerleme kaydedildi­
ğini göstermektedir. İnsan vücudunu anlama modellerimizeski olduğu 
için mi başarısızlığa uğramaktayız? Bu varsayımla hemfikir olacak çok 
sayıda tamamlayıcı sağlık uzmanı, fonksiyonel tıp uygulayıcısı ve hatta 
klasik bilim insanı vardır. Artık değişim ufukta.
Sağlık Kalitemizdeki Gizemli Azalma
İrritabl bağırsak sendromu, kronik ağrı ve depresyon gibi pek çok kronik 
hastalığın etkili olarak tedavi edilememesi geleneksel, hastalığa dayalı tıp 
modelinin tek yetersizliği değildir. 1970’lerden beri obezitede ve bununla 
ilişkili metabolik bozukluklarda görülen hızlı artışa ek olarak inflamatuar 
bağırsak hastalıkları, astım ve alerji gibi otoimmün hastalıklar ile gelişen 
ve yaşlanan beyne ait otizm, Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıkların 
yer aldığı, sağlığımızı tehditeden yeni durumları da gözlemlemekteyiz.
Örneğin, ABD'deki obezite oranı 1972’de yüzde 13 iken 2012 de yüz­
de 35’lere yükselmiştir. Günümüzde 154,7 milyon Amerikalı yetişkin ve 
2 ile 19 yaş arasındaki çocukların yüzde 17 si, yani 6 çocuktan biri fazla 
kilolu veya obezdir. Her sene fazla kilo veya obezite nedeniyle en az 2,8 
milyon insan yaşamını kaybetmektedir. Küresel olarak, diyabet hastalığı­
nın yüzde 44’ü, iskemik kalp hastalığının yüzde 23 u vebazı kanserlerin 
yüzde 7 ila 4 l ’i aşırı kiloya ve obeziteye bağlı olarak gelişir. Obezitenin 
bu şekilde yaygın oluşu önlenemez ise obezite ile ilişkili hastalıklardan 
muzdarip kişilerin tedavisinin maliyeti yıllık olarak şaşırtıcı bir şekilde 
artarak 620 milyar dolara çıkacak gibi görünmektedir.
Bu yeni sağlık sorunlarının birçoğunun aniden artışını açıklamak için 
hâlâ kafa yoruyor olsak da çoğuna dair henüz etkili çözümler üretemedik. 
ABD’deki yaşam süresindeki artış diğer birçok gelişmiş ülkedeki artışa


ZIHIN-BEDEN BAĞLANTISI GERÇEKTİR 
17
paralel iken hayatımızın son on yıllarına ulaştığımızda fiziksel ve zihinsel 
sağlık açısından oldukça geride kalmaktayız. Yaşadığımız yılların sayı­
sındaki artışın bedelini bu yılların kalitesinde azalma olarak ödüyoruz.
Bu zorluklar karşısında, bedenin nasıl çalıştığını, en iyi şekilde nasıl 
çalışır durum da tutulacağını ve bir şeyler ters gittiğinde onu güvenli ve 
etkili bir şekilde nasıl düzelteceğimizi anlamak için insan vücudu ile 
ilgili geçerli olan modelimizi güncellemenin zamanı geldi. Modası geç­
miş modelimizin neden olduğu ağır bedellere ve bunlara bağlı ikincil 
zararlara daha fazla dayanamayız.
Genel sağlığımızı korumak açısından bakıldığında, bedenlerimizdeki 
en karmaşık ve en önemli sistemlerin ikisinin kritik rolünü şimdiye kadar 
görmezden geldik: bağırsaklar (sindirim sistemi) ve beyin (sinir sistemi). 
Zihin-beden bağlantısı artık bir efsane değil, biyolojik bir gerçek ve tüm 
bedenimizin sağlığı bakımından hayati öneme sahip bir bağlantıdır.
Sindirim Sistemimizi Süperbilgisayar 
Olarak Görmek
Onlarca yıldır, sindirim sistemini tü m vücudun bir makine olarak gö­
rüldüğü modele dayanarak ele almaktaydık. Bu modelde bağırsaklar, 
çoğunlukla 19. yüzyılın buhar m otorunun ilkelerine göre işleyen eski 
moda bir cihaz olarak kabul edilmekteydi. Her birimiz yemek yiyor ve 
çiğneyip yutuyorduk. Sonra midemiz, bunları derişik (konsantre) hid- 
roklorik asidin ve mekanik öğütme kuvvetlerinin yardımı ile iyice par­
çalayıp homojenize edilmiş gıda hamurunu ince bağırsağa boşaltıyor ve 
ince bağırsaklar kalori ve besin maddelerini emerek sindirilmemiş gıdayı 
kalın bağırsağa gönderiyordu. Kalın bağırsak da sindirimi tamamlayarak 
kalan posayı dışarı atıyordu. Bu endüstriyel çağ metaforunu kavrayabil­
mek oldukça kolaydı vegünümüzdeki gastroenterologlar ile cerrahlar da


18 
BEYIN-BAGIRSAK BAĞLANTISI
dâhil olmak üzere nesillerce doktoru etkilemişti. Bu görüşe göre, sindirim 
sisteminin arızalı parçaları kolaylıkla atlanmakta veya çıkartabilmekte 
ve kilo vermeyi kolaylaştırmak için de yeniden bağlantılar kurulabil­
mekteydi. Bu girişimleri yapmada o denli yetenekli hâle geldik ki artık 
bu tür işlemlerin önemli bir bölümü açık ameliyata gerek kalmadan bir 
endoskopla bile yapılabiliyor.
Ancak sonradan bu modelin f azlasıyla basit olduğu ortaya çıktı. Tıp, 
sindirim sistemini beyinden büyük ölçüde bağımsız olarak görmeyi 
sürdürse de bu ikisinin birbiriyle karmaşık bir ilişki içinde olduğunu 
artık biliyoruz; bu anlayış kendisini bağırsak-beyin ekseni kavramı ile 
göstermektedir. Bu kavrama göre, sindirim sistemimiz bir zamanlar 
varsaydığımızdan çok daha hassas, karmaşık ve güçlüdür. Son yıllarda 
yapılan araştırmalar, yerleşik mikroplar ile yakın ilişkiler içinde olan 
bağırsakların temel duygularımızı, ağrıya karşı duyarlılığımızı ve sosyal 
etkileşimlerimizi etkileyebildiğini ve hatta yiyecek tercihlerimiz ve yedi­
ğimiz yemeklerin miktarı dışında diğer konularda aldığımız kararların 
birçoğunu da yönlendirdiğini göstermiştir. Nörobiyolojik açıdan “ba­
ğırsak temelli” (içinizden geldiği gibi) karar vermenin popüler ifadesini 
doğrulayan bağırsak ve beyin arasındaki karmaşık iletişim, en önemli 
yaşamsal kararlarımızın bazılarını etkiler.
Zihnimiz ile bağırsaklarımız arasındaki bağlantı yalnızca psikologları 
ilgilendiren, salt aklımızla ilintili bir şey değildir. Bu bağlantı beyin ve 
bağırsak arasındaki anatomik yapılarla oluşturulmuş ve kan dolaşımıyla 
taşınan biyolojik iletişim sinyalleri ile desteklenmiştir. Ancak daha ileri 
gitmeden önce bir adım geriye dönüp basit bir gıda işleme makinesinden 
çok daha karmaşık olan “bağırsak" sözcüğüyle —sindirim sistemimiz­
le— nedemekistediğim edaha yakından birgözatalım.
Bağırsaklarınız diğer bütün organlarınızdan daha üstün olan, hatta 
beyninizle rekabet edebilecek düzeyde yeteneklere sahiptir. Bağırsaklar 
bilimsel literatürde enterik sinir sistemi ya da ESS olarak bilinen ve çoğu


ZIHIN BEDEN BAĞLANTISI GERÇEKTİR 
19
zaman medyada “ikinci beyin” olarak bahsedilen kendi sinirsistemine 
sahiptir. Bu ikinci beyin 50 ila 100 milyon arasında sinir hücresinden 
oluşur ki bu omurilikteki sinir hücrelerinin toplam sayısı kadardır.
Bağırsaklarınızda yerleşik bulunan bağışıklık hücreleri vücudunuzdaki 
bağışıklık sisteminin en büyük bölümünü oluşturur; başka bir deyişle, 
kan dolaşımında veya kemik iliğinizde bulunandan daha fazla sayıda ba­
ğışıklık hücresi bağırsaklarınızın duvarında yaşamaktadır. Bu hücreleri, 
yediklerimizin içindeki ölümcül olabilecek pek çok mikroorganizmayla 
karşı karşıya kalan böyle özel bir yerde toplamanın arkasında iyi bir ne­
den yatar. Bağırsaklardaki bağışıklık sistemi, kontamine olmuş (mikrop 
bulaşmış) yiyecek veya su ile sindirim yoluyla vücuda istemeden alınan 
tehlikeli bakteri türlerini belirleyerek onları yoketme becerisine sahiptir. 
Daha dikkat çekici olan şey ise bağırsaklardaki bağışıklık sisteminin bu 
görevi bağırsaklarınızda, yani bağırsak mikrobiyotasında yaşayan diğer 
trilyonlarca iyicil mikroptan oluşan devasa bir okyanus içinde az sayıda 
bulunan ve ölümcül olabilen bakterileri tanıyarak yerine getirmesidir. 
Bu zorlu görevin başarılması, bağırsak mikrobiyotamız ile mükemmel 
bir uyum içinde yaşayabilmemizi sağlar.
Bağırsaklarınızın iç yüzeyi, gerek duyulduğunda kan dolaşımına 
salınabilen 20 farklı hormon türü içeren çok sayıda endokrin hücre ile 
kaplanmıştır. Tüm bu endokrin hücreleri bir yığın hâlinde bir arayage- 
tirebilseydiniz diğer tüm endokrin organlarınızdan (gonadlar —erkek­
lerde testis, kadınlarda yumurtalıklar—, tiroid, hipofiz ve böbrek üstü 
bezlerinin toplamından) daha fazla yer kaplardı.
Bağırsaklar aynı zamanda vücudumuzdaki en büyük serotonin depo­
sudur. Vücuttaki serotoninin yüzde 95'i bu depolarda saklanır. Serotonin, 
bağırsak-beyin ekseninde önemli bir rol oynayan bir sinyal molekülü­
dür: Sadece sindirim sistemindeki yiyecekleri hareket ettiren eşgüdüm­
lü kasılmalar gibi normal bağırsak fonksiyonları için gerekli olmakla 
kalmaz, aynı zamanda uyku, iştah, ağrı duyarlılığı, ruhsal durum ve bir


20 BEYİN-BAĞIRSAK BAĞLANTISI
bütün olarak fiziksel sağlık gibi yaşamsal işlevlerde de çok önemli rol 
oynar. Bahsettiğimiz beyin sistemlerinin bazılarının düzenlenmesinde 
yaygın olarakyeraldığı için, bu sinyal molekülü, serotonin geri alım in- 
hibitörleri dediğimiz önemli bir antidepresan grubunun ana hedefidir. 
Bağırsaklarımızın tek işlevi sindirimi yönetmek, bu benzersiz özelleşmiş 
hücreleri ve sinyalizasyon sistemini neden içeriyor? Bu sorunun bir ya­
nıtı, vücudumuzda en geniş yüzeyi kaplayan ve büyük bir duyu organı 
olarak önemli işlevi olan bağırsaklarımızın pek bilinmeyen bir özelli­
ğinde saklıdır. Bağırsaklar düz bir yüzeye yayıldığında bir basketbol sa­
hası büyüklüğünde olup, yiyeceklerde bulunan sinyal moleküllerindeki 
büyük miktarda bilgiyi kodlayan binlerce küçük alıcı ile doludur; alıcı­
lara iletilen bu bilgiler tatlıdan acıya, sıcaktan soğuğa, keskin baharatlı 
tatlardan yatıştırıcı olanlara kadar çeşitlilik gösterir.
Bağırsaklar beyne, her iki yönde bilgi aktarabilen kalın sinir kabloları 
ve kan dolaşımını kullanan iletişim kanalları ile bağlıdır; Bağırsakların 
ürettiği hormonlar ve inflamatuar (yangısal-iltihapla ilgili) sinyal mole­
külleri beyne, beynin ürettiği hormonlar da bağırsaklardaki düz kas, sinir 
veya bağışıklık hücreleri gibi çeşitli hücrelere sinyal ileterek çalışmaları­
nı düzenlerler. Beyne ulaşan bağırsak sinyalleri sadece hoş bir yemekten 
sonra doygunluk, mide bulantısı ve rahatsızlık duygusu veya kendini iyi 
hissetme gibi bağırsak duyularını oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda 
beynin verdiği yanıtların da bağırsaklara geri iletilerek belirli bağırsak 
tepkilerinin ortaya çıkmasını da sağlar. Ve beyin bu duyguları unutmaz. 
Bağırsaklarda oluşmuş içsel duygular beyindeki geniş veritabanlarında 
saklanır ve ileride yeni kararlar alırken bunlara erişilir. Bağırsaklarımızda 
hissettiklerimiz, sonuç olarak sadece yemek ve içmekle ilgili aldığımız 
kararları değil, birlikte vakit geçirmeyi seçtiğimiz insanları ve çalışan-
• Bu t ü r antidepresan lar seroton in in geri a lın m a sın ı engelleyerek o rta m d a k i seroton in 
m ik ta rın ı a rtırırla r.—ç.n.


ZİHIN-BEDEN BAĞLANTISI GERÇEKTİR 
21
lar, jüri üyeleri ve liderler olarak diğer önemli bilgileri değerlendirme 
şeklimizi de etkileyecektir.
SEKİL 1. BAĞIRSAKLARLA BEYİN ARASINDA GERÇEKLESEN İKİ YÖNLÜ İLETİŞİM

Yüklə 5,78 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   173




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə