Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
132
canlıların en zayıflar olduğunu, hayatta kalanların en iyi bes-
lenen ve düşmanlarından en iyi korunanlar olduğunu söyle-
di.
302
Wallace, doğanın nüfusu kontrol edici etkisini vurgular-
ken, Malthus’tan, Darwin’in ondan etkilendiğinden daha çok
etkilendiğini göstermektedir.
Wallace, ‘yapay seleksiyon’ ile ‘doğal seleksiyon’ arasında
bir benzerlik kurulamayacağını söyleyerek Darwin’den ayrıl-
maktadır. Ayrıca Darwin gibi ‘seksüel seleksiyon’a özel bir
yer ayırmaması da Darwin’den ayrıldığı diğer bir noktadır.
Darwin, tavus kuşunun kuyruğuyla eşini cezbetmesini veya
kavgada kendisini üstün kılacak kadar gelişmiş organlarıyla
dişisinin beğenisini kazanan erkeği, ‘seksüel seleksiyon’un ör-
nekleri olarak sundu. Bunda genelde ‘dişinin seçimi’ (female
choise
) önemlidir; dişinin seçtiği erkek üreyip yeni döllere
kendi özelliklerini aktarır.
303
Wallace, ‘doğal seleksiyon’ mekanizması ile insan beyni-
nin oluşumunun anlaşılamayacağını, ancak bilinçli bir müda-
hale ile insandaki ahlaki kapasitenin oluşabileceğini söyler-
ken, ‘doğal seleksiyon’u sınırlandırarak da Darwin’den ayrılır.
‘En uygun olanın yaşaması’ Wallace’a göre de kanundur, fark-
lılıklarına rağmen bu temelde Darwin’le aynı noktadadırlar.
Darwin’in çok önem verdiği ‘yapay seleksiyon’ aslında Ev-
rim Teorisi açısından birçok güçlüklerle doludur. Hayvan ye-
tiştiricileri, yıllardır inek, koyun, at gibi birçok hayvanla uğ-
raşmaktadırlar, fakat hiç kimse yeni bir cinsin, familyanın
ortaya çıktığına tanıklık edememiştir. Bilinçli müdahaleler ile
bile yeni tek bir cinsin, familyanın oluşması mümkün olama-
mışken, doğada oluşan rastgele değişiklikler ile milyonlarca
302 Alfred Russell Wallace, On The Tendency of Varieties to Depart Indefinetly
from The Original Type, ‘Zoology Dergisi 3’, (1958).
303 Charles Darwin, The Descent of Man and Selection in Relation to Sex, (ed:
Mark Ridley, ‘The Darwin Reader’ içinde) W. W. Norton And Company, New
York, (1996), s. 186-192.
Evrim Teorisi'nin Ortaya Konması
133
türün, cinsin, familyanın ortaya çıkmasını açıklamak önemli
bir sorun olarak görünmektedir. Teorinin savunucuları, evri-
min oluşumunu çok uzun bir zamana yayarak bu sorundan
kaçınmaya çalıştılar: “Güçlü ve avantajlı olan canlı, gıda kay-
naklarına ulaşmadaki ve cinsel ilişkiye girmedeki avantajın-
dan dolayı yaşamayı ve genetik özelliklerini sürdürmeyi ba-
şarıyor olabilir” dediler.
ORTAK ATADAN DEĞİŞME
YOLUYLA EVRİM TEORİSİ
Darwinci Evrim Teorisi; en önemli mekanizması ‘doğal se-
leksiyon’ olan, bütün canlıların, geçmişte yaşamış ‘ortak bir
ata’dan (common ancestor) değişerek geldiklerini söyleyen ve
onları ‘ortak bir soy’ (common descent) yoluyla bağlayan bir
teoridir. Türlerin birbirinden değiştikleri kabul edildikten sonra
tüm türlerin, cinslerin, familyaların ‘ortak bir ata’dan geldiği
sonucuna varılmıştır. Lamarck’ın Evrim Teorisi’ne göre ise tür-
ler ortak bir atayla birbirlerine bağlanmamışlardır. Bu fikre,
ilk olarak, yanlışlığını göstermek için de olsa, Buffon’da rast-
lıyoruz. Daha sonra Charles Darwin’in dedesinde de benzer
fikirler vardır. Ama ‘ortak soy’ yoluyla türlerin hepsinin bir-
birine bağlanması görüşü ancak Darwin tarafından detaylıca
savunulmuş ve yaygınlık kazanmıştır.
Darwin, ‘Türlerin Kökeni’ kitabının birçok yerinde, ‘or-
tak soy’ yoluyla türlerin bağlanmasından söz etmektedir. Fa-
kat özellikle altıncı ve onuncu bölümden on üçüncü bölümün
sonuna kadar olan kısım bu konuyla ilgilidir. Kitabın en son
cümlesi ise “Yaratıcı’nın meydana getirdiği bir veya birkaç ba-
sit canlı formundan diğerlerinin evrimleşmiş olduğunu öngö-
ren bir hayat görüşünde yücelik olduğu” ifadesiyle biter. Dar-
win anılan eserinin 1859’daki ilk baskısının bitiriş cümlesinde
Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı
134
‘Yaratıcı’ ifadesine yer vermemişti,
304
1860’taki ikinci baskıda
‘Yaratıcı’ ifadesine yer verdi. Darwin hayattayken 1861’de
üçüncü, 1866’da dördüncü, 1869’da beşinci ve 1872’de altıncı
ve son baskıyı yaptı; Darwin’in tüm baskıları boyunca kita-
bında düzeltmeleri sürdü, fakat 1860’ta yaptığı değişikliği hep
muhafaza etti.
305
Böylece Darwin, ‘evrimsiz doğrudan yara-
tılışı’ sadece ilk ortak atayla sınırlı tutuyor, diğer canlıların
bu ortak atadan evrimleştiğini söylüyordu. Tanrı’nın evrene
hiçbir müdahalesine inanmadığını savunanlara göre, bu ilk
canlının da Tanrı’nın doğrudan yaratışı olarak görülmemesi;
onun, cansız maddeden, ‘kendiliğinden türeme’ yoluyla oluş-
tuğunu kabul etmek gerekmektedir. Darwin’in görüşü her ne
olursa olsun, ateist-Darwinciler ilk ortak atanın ‘kendiliğin-
den türeme’ yoluyla, cansız maddeden tesadüfen oluştuğuna
ve bu canlı formdan diğer tüm canlıların evrimleştiğine ina-
nırlar. Yani evrim, bu bakış açısına göre, kendiliğinden türe-
yen ilk canlının nesiller boyu farklılaşmasıdır; kısacası bütün
türleri, cinsleri, familyaları, takımları, sınıfları, filumları ve
âlemleri ile canlıların var oluşunun açıklaması budur.
Birçok teist-evrimci de yine aynı süreci öngörmektedir-
ler, fakat onlar ilk canlının ortaya çıkışından türlerin evrim-
leşmesine kadar olan sürecin; ‘tesadüfler’ ile değil, ‘Tanrı’nın
kontrol ve yönlendirmesi’ ile oluştuğuna inanırlar. Teist-evrim-
ciler ‘ortak ata’dan gelme fikrine, yalnızca tesadüfi doğal se-
leksiyon mekanizması ile türlerin oluşumunun izah edilmeye
çalışılmasına olduğu kadar tepki göstermemişlerdir. 19. yüz-
yılın sonunda ve 20. yüzyılda evrimi savunanlardan (teist ve
ateist), Lamarck gibi, ‘kendiliğinden türeme’ yolu ile ortaya
çıkan birçok canlının, ayrı yollarla evrimleştiklerini savunan
304 Charles Darwin, The Origin of Species, s. 459-460.
305 Charles Urbanowicz, Charles Darwin, California State University, Chico, (1990),
s. 19.
Dostları ilə paylaş: |