Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
35
lenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu bakımdan Altın Orda sahasında Islamlaş-
ma sürecinde etkin olan bölgeler arasına Bulgar ve Hârezm’den başka güney
yönünden Anadolu ve Mısır’ı da dâhil etmemiz gerekiyor.
Bu dönemde Selçuklu devletinin en faal uç teşkilatını oluşturan Ermenis-
tan sınırı, Akdeniz kıyıları ve daha önemlisi Bizans hududu yağma akınlarının
hareket üssü durumundaydı. Ancak uç bölgesinin iktisadiyatını sadece gani-
met ile izah etmek imkânsızdır. Dini, siyasi ve mali serbestliğin hüküm sür-
düğü bu bölgeler, hayvancılık, ziraat, ticaret bakımından da canlı birer merkez
durumundaydı. Köprülünün vukûfiyetle belirttiği gibi uçlarda aynı hâkimiyet
altında yaşayan Müslüman ve Hıristiyan unsurlar arasında, dini sebeplerden
kaynaklanan herhangi bir mücadeleye tesadüf edilmemiş olmasını, uç kültü-
ründe cari olan dini hoşgörüyle izah etmek mümkündür. Durum karşı taraf
için de biraz benzerlik arz etmekteydi. Bizans’ın da serbest yaşama meyilli
unsurları tercihen Türk ucuna doğru çekilmişlerdi. Bu şekilde hudut bölgesi
her dinin “sapkın /heretik” inananlarınca doldurulmuş oluyordu. Bu ortak
kaygılar bir anlamda hoş görüye dayanan bir yaşamı desteklemekteydi.
11
Bu
özgür durum, daha sonrası için alternatif bir siyasi rejim ve medeniyet kur-
mak isteyen önderler için mümbit bir ortam sunmaktaydı.
13. yüzyıl ortalarından, yani Ilhanlı hâkimiyetinin başlamasından Osman-
lı Devleti’nin kuruluşunu tamamlandığı 14. yüzyıl ortalarına kadar, bir asra
yaklaşan sürede Anadolu’da dini ve içtimai teşekküller zengin bir çeşitlilik
arz etmekteydi. Âşık Paşazâde, Anadolu’daki bu çeşitliliği dört sınıf olarak
tanımlar ki bunlar belli ölçüde Deşt-i Kıpçak sahasına da taşınmıştır. Köprülü
bu dört sınıftan biri olan Gâziyân-ı Rûm’u şehir merkezlerinden uzaktaki daha
çok göçebeler ve köylülere isnat eden silahşörlükle geçinen Alplar zümresi
olarak açıklar. O, Alpları, diğer zümre bu dönemde Anadolu’nun her tarafında
yayılmış bulunan Ahîyân-ı Rûm ile yakın bir yapı olarak tanımlar. Anadolu’dan
başka bura ile sıkı ilişkileri bulunan Azerbaycan ve Kırım’ın kıyı kesimlerinde
de yayılmış olan Ahiler, Alplara göre Anadolu’nun büyük devlet ileri gelenle-
rinin katıldığı daha yüksek bir zümre teşkil etmekteydi. Sadece bir esnaf teş-
kilatından ibaret olmayan Ahiler, önce şehir merkezlerinde yerleşerek bura-
dan köylere kadar yayılmışlar ve bu şekilde büyük topraklara malik olan Türk
feodal unsurlarını temsil eden Alp teşkilatı ile de yakın ilişki kurmuşlardı.
12
11
M.
Fuad Köprülü,
a.g.e., s. 122- 123, 130-135, 138-141
12
M. Fuad Köprülü, a.g.e., s. 145- 158.
36
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Işin ilginç yanı dönemin çağdaşı olan Tancalı (Fas) Ibn Battuta her iki saha-
yı da bizzat gezerek bu sürece ve ortak cereyana tanıklık etmiştir. Ibn Batuta,
beylikler dönemi Anadolu’sunu, Altın Orda hanlığının en büyük hükümdarı
Özbek Han Deşt-i Kıpçak ve Istanbul’u, Balkanları yakından gözlemlemiştir.
Onun verdiği bilgiler Türk tasavvufunun çok geniş sahadaki faaliyetlerini açık
bir şekilde ortaya koyar. Ibn Battûta’nun Anadolu’nun belli başlı merkezle-
rinde yaygın bir şekilde varlığına işaret ettiği Ahi zaviyelerini Karadeniz’in
kuzeyinde Azak bölgesinde de görmüştür. Mesela, Azak şehrinin nüfuzlu
kişilerinden olan Bıçakçı Ahi’nin, kendisi gibi bölgeye gelen yolcuları zavi-
yesinde ağırlamaktan büyük bir mutluluk duyduğunu anlatır.
13
Anadolu’da
bir diğer zümre olarak zikredilen
Abdalân-ı Rûm, yani Anadolu Abdallarının
kökenini Köprülü, kısmen Yesevîye ve kısmen de Kalenderiye tarikatlarında
aramak gerektiğini belirtir. Bu yönüyle Anadolu’daki Türk tasavvufu Deşt-
i Kıpçak ile aynı kaynaktan beslenmiş oluyordu. 12. yüzyılda Türkistan’da
kurulmuş en eski Türk tarikatı olan Yesevîlik, büyük bir süratle bütün Türk
ülkelerinde yayıldığı gibi, özellikle Cengiz istilasından sonra Meveraünnehir
ve Hârezm’den Anadolu’ya yapılan büyük göçlerle Anadolu’da yerleşmiştir.
Köprülü derinleştirdiği araştırmalarına dayanarak bazı ayinleri itibariyle eski
Türk Şamanizm’i ile bağını gösterdiği bu tarikatın Ortodoks mahiyeti hak-
kında öne sürdüğü görüşlerini düzelterek bu tarikatın ilk kuruluşunda bile
“heteredoks” bir mahiyette olduğu kanaatine varmıştır.
14
Anadolu’da erken zamanlardan başlayarak sûfîlere karşı her kesimde bü-
yük bir saygı ve iltifat gösterilmekteydi. Cengiz Istilasından Anadolu’ya kaçan
unsurlar içerisinde de pek çok tanınmış sûfî yer almıştır. Hârezm sahasından
gelen Yesevîlik ve Kübrevilik, Horasan yönünden gelen Haydarilik, Anadolu’nun
her tarafına yayılmış bulunuyorlardı.
15
Bu şekilde 13. yüzyılın en güçlü mes-
leği hâline gelmiş olan Türk tasavvufunun, Osmanlı devletinin kuruluşuna
da tesir etmesi kaçınılmazdır. Göçebe eğilimini koruyan halkın çoğunluk
oluşturduğu uç kültürünün hâkim olduğu bölgelerde mutasavvıfların bağlı
olduğu Vefailik, Yesevîlik, Kalenderilik ve Haydarilik gibi tarikatların itikadı ge-
nellikle gayr-ı Sünni görünümdeydi.
16
Genelde uçların bu eğilimi, eski uç böl-
13
İbn Battûta Seyahatnâmesi, Çev. A. Sait Aykut, YKY, Istanbul, 2016, s. 275 -287, 292, 297, 307,
313, 316.
14
Köprülü, a.g.e., 160 vd.
15
M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyat Tarihi, Ötüken Yayınları, Istanbul, 1981, s. 245.
16
Ahmet Yaşar Ocak, Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler (Metodolojik Bir Yaklaşım), Türk