1574
* TAED
57
Aliye MUSAYEVA
ve karmaşıktır. Bunlardan ilave bu eserlerde resmî üslupla alakedar olan idare adları, vazife,
rütbe bildiren sözler de işledilmiştir ki, bunların çoğu Arap sözlerinden ibarettir. Bedii nesrin
meziyetlerini izah ettikten sonra alim onun ali üslubun taleblerine uyğunlaşdırıldığının
hüsusiyetlerini şerh etmek için “Bu Merhelede Ali Üslup” adlı bir başlık altında bu üslubun
Allah`ı, Peygamber`i inamla zikr etmek, onlara şükr, ibadet ve tezim etmek, zamanın
hükümdarını medh etmek mahiyetli eserlerde istifade olunan ifade tarzıdır. Bu üslup yukarı
tabakanın verdişine ve meyline uygun kurulduğu için bu üslupta yazılan eserlerde özellikle
dibaçe, mektub, kaside, medhiye ve münacatlarda ekseren Arap diline mensup sözler, ifadeler
ve silsileli terkibler esas birimleri teşkil eder, Azerbaycanca sözler ise yardımcı makamda
kullanılan birimlerdir. Bunu kayd etmek lazımdır ki, ali üslupta yazılmış eserlerde işlenilen
Arapça söz ve ifadelerin çoğu dini, felsefi, ilmi terimlerden ibarettir(3, s. 221). Y. Seyidov da
Demirçizade`nin ali üslup hakkındakı fikirlerine hak verir ve gösterir ki, müellifin “Şikayet-
name”den nümune getirdiği bir paragraf ister cümle yapısına, ister terkiblere ve leksikasına göre
muasır insan için, belki o vaktin sade insanları için anlaşılmaz ifade tarzıdır(1. s. 417).
Bu faslin sonunda Demirçizade XVI. asrın XVII. yüzyılla kavşağında Azerbaycan şifahi
dilinin, halk şiiri üslubunun artık belki de Şah İsmail Hatai`nin etkisi ile formalaşmağa
bağladığı meselesine dikkati yöneldir. Bununla elakedar o Kurbani, Abbas Tufarkanlı, Sarı aşık
gibi el sanatkarlarının yaratıcılığına müraciet edir. Bu sanatkarların poetik eserlerini lingvistik
sepkide tahlil süzgecinden geçiren müellif kayd edir ki, böyle eserlerin yaratıcıları, hüsusen
aşıkların dilinden bahs etmek, öz devrine göre bazı hüsusiyetlerini nazara alarak dilin inkişaf
tarihi bakımından ne gibi özelliklere sahip olduğunu müeyyenleşdirmek için zaruridir. Böyle
eserlerin dilinden bahis ederken hemin eserlerin dilini eserin yaranma devrinin dili ile ayniyyet
nümunesi gibi kabul etmek mümkün değildir. Lakin böyle ameliyata rağmen demek olur ki, el
edebiyatının hüsusen menzum nümunelerinin dilinde vezn, kafiye ile ilgili olarak eserin
yaranma devrinin dil hüsusiyetlerini aks etdiren esas birimler deyiştirilmir ve aynen mühafiza
olunur.
Demirçizadenin bu fundamental eserinde sonuncu fasıl “Azerbaycan dilinin inkişafı
tarihinde Vakıf merhelesi” olarak adlandırılır. Profesorun edebi dilin sonraki devirleri hakkında
ümumileşdirici eser, kitap yazmaya imkanı olmayıp, böylece XVIII. yüzyıl ile kifayetlenip, ama
buna rağmen o, M.F. Ahundzade`nin dilimizin inkişafı tarihinde yeri hakkında bir eser de yazıp
yayınlaya bilmiştir. Onu da belirtelim ki, seçkin bilim adamı, maarifçi ve eğitimci insana
Prof. Dr. Yusuf Seyidov ve Azerbaycan Edebi Dili Tarihi Meseleleri Prof. Dr. E. Demirçizade Örneği
TAED
57* 1575
maalesef “Azerbayan Edebi Dili Tarihi”
(I cild) kitabının neşrini görmek nesip olmadı. O, 1980
yılının Mayıs ayında
hayattan göçtü, kitap onun olümünden birkaç ay sonra işık yüzü gördü.
Söz konusu faslı müellif Azerbaycan`da mevcud ictimai ve medeni şeraitin tasviri ile
başlıyor. Malum olduğu gibi 1747 yılında Nadir Şah’ın ölümü ile İran devleti zayıflamaya,
sükut etmeğe başladı, devletin zayıflaması neticesinde Fars zülmüne karşı mücadele ortamında
Azerbaycan hanlıkları yaranmaya başladı. Bu bağlamda Azerbaycan`da abadlık, kuruculuk
işleri genişletildi. Bu inkişaf şeraiti Azerbaycan dilinin işlenme dairesinin genişlenmesine de
müsbet tesir gösterdi ve müellifin kaydettiği gibi, bu kabilden olan böyle nümunevi faktlar
mehz XVIII. asırda Azerbaycan halkının medeniyet sahasındaki yükseliş nümuneleri gibi
dikkati çekiyor. Buna göre de bu merhalede Azerbaycan dilinin üsluplar silsilesinin,
Azerbaycan halkının medeniyet tarihi bakımından öğrenilmesi zaruridir (3, s. 232).
E. Demirçizade bu devirde Azerbaycan edebi dilinin bedii üslubunun ihate dairesine
göre daha geniş olduğunu gösterir ve bu üslubun aşağıdaki istikametlerde tezahür ettiğini ortaya
koyar : a) klassik şiir üslubu, b) dini-tebliği şiir üslubu, c) bedii nesr üslubu, d) koşma üslubu, ç)
şifahi edebiyat-folklor üslubu. Klassik şiir üslubu gazel, mühammes, müstezad, mesnevi,
kaside, nat, medhiye janrlı şiirlerle devam ettirilir. Müellif kayd edir ki, bu sepkide yazılan
eserler, aslinda Füzuli mektebinin devamı mahiyetinde füzuliyane yazılmış eserlerdir. Çünkü bu
devirde hüsusen medreselerde tahsil almış şairler ekser hallarda Füzuli tarzinda yazmağa eğilim
göstermişler ve Füzuli`nin klassik şiir üslubunda yazmış olduğu eserlerin dil hüsusiyetlerini
kanunileşmiş dil birimleri gibi kendi eserlerinde de nümayiş ettirmeğe ve eserlerini böyle dil
birimleri esasında kurmaya çalışmışlardır (3, s. 233). Müellif devrin klassik şiir üslubunu
nazarden geçirir, aynı zamanda, ümumi akara da dikkat yetirir ve Yusuf Seyidov`un da
gösterdiği gibi aşağıdaki sonuçlara ulaşır:
a) Böyle eserlerde Azerbaycan dilinin kaida kanunları aparıcıdır.
b) Böyle eserlerde işlenmiş Azerbaycanca sözlerin çoğu fiillerdir, diger nutk hisselerine
mensup olan sözler içerisinde Azerbaycanca isim, sıfat çok nadir hallarda işlenilmiştir, şahıs ve
işaret zamirleri de esasen Azerbaycancadır, say bildiren ve yardımcı nutuk hisselerine mensup
sözler makamına göre üç dilde (Azerbaycanca, Farsça, Arapça) işlenilmiştir.
c) Arap ve Farsçadan gelme sözler Azerbaycan fiillerine yardımcı vasiteler gibi
kullanılmıştır: rast gelmek, kabul etmek, aşik olmak, zahmet çekmek.