Kazan Tatar Mânilerinde Kadınların Talihsiz Kaderi
TAED
57* 1621
Diğer taraftan ise ezilmiş, özgürlüğü kısıtlanan ve acınacak bir durumdadır (Nadirov, 1976, s.
20).
Tatar kadınlarının zor kaderini anlatan mânileri konu bakımından incelediğimizde,
içtimai ve şahsi sıkıntıları dile getiren mâniler olarak ayırabiliriz. İçtimai nedenlerden en çok
karşılaştığımız, kadınların toplum içinde kısıtlanan özgürlükleridir. Bu sebep, aslında doğrudan
onların şahsi sıkıntılarına da yol açmıştır:
Kız balanı kızganam min,
Kız çocuğuna acırım
Çın bexétséz bula ul;
Gerçekten mutsuzdur o;
Dönyanıŋ bötén mihnetén
Dünyadaki tüm mihneti
Kürér öçén tuva ul (1431)
1
Görmek için doğmuştur o.
Türk toplumunda bir erkek çocuğunun daha istenilmiş olması ve aile hayatı için daha
önemli bir birey olarak izlenilmesi, kız evlatları geri plana bırakmış ve hayatın önemli
safhalarında hayati seçimleri kendilerine yapma imkânını da ellerinden almıştır. Örneğin, kız
çocuğu ailesine karşı kendi sesini yükseltememiş ve sonuç olarak, onun istikbali genelde babası
ve annesi iradesinde olmuştur. Bu hayat, kızlar için çoğu zaman mutluluktan ziyade gözyaşı ve
sıkıntılarla geçen bir hayat olmuştur. Tatar kadınların talihsiz kaderini anlatan mânilerin
birçoğu, kızların kendi ağızlarından “Keşke kız çocuğu değil de erkek çocuğu olup doğsaydım!”
gibi bir ifadeyle anlatılmaktadır. Neden kız çocuğu erkek çocuğunu mutlu olarak görür? Çünkü
erkek çocuğu “at üstünde oynamak”, “dünyayı gezmek” için yaratılmış ve her isteğinde özgür
olmuştur. Kız çocuğuna ise hayatınca gözyaşları ve dert ile hasret eşlik etmiştir. Örneğin:
İr bala tuva anadan
Erkek çocuğu doğmaktadır
At östénde yörérge;
At üstünde gezmeye;
Kız bala tuva biçara
Kız çocuğu doğar biçare
Kaygı-hesret kürérge (1384).
Acı, hasret görmeye.
Tusa tusın şul ir bala
Doğarsa doğsun oğlan çocuğu
At östénde uynarga;
At üzerinde oynamak için;
Tumasın la şul kız bala
Aman doğmasın kız çocuğu
Yat karşında yılarga (1381).
Eller önünde ağlamak için.
Bu tür mânilerde genelde kızlar, kız çocuğu olup doğmanın suçunu sorgularken onları
bu dünyaya getiren annelerine seslenmektedirler:
1
Buradan itibaren Tatar Mânilerinden örnekler, 1976 yılında Kazan’da Tatarstan Kitap Neşriyatında yayımlanan
Tatar Halık İcatı. Kıska Cırlar (Dürtyullıklar) adlı kitabın “Kızlar Yazmışı Turındagı Borıngı Cırlar” kısmında
verilen numaraları ile sunulmaktadırlar.
1622
* TAED
57
Çulpan ZARİPOVA ÇETİN
Enkey tapsaŋ - ir bala tap,
Anneciğim, (doğurursan) oğlan doğur,
At östénde uynıy ul;
At üstünde oynar o;
Tapma enkey kız balanı,
Kız çocuğunu doğurma,
Üksép-üksép yılıy ul (1378) .
İçin-için ağlar o.
Enkey, kaygı öçén géne
Anneciğim keder için
Nige miné tudırdıŋ?
Neden beni doğurdun?
Yana yörek: ye bexétséz,
Yanar kalbim, ya bahtsız
Ye gömérséz bulırmın (1385).
Ya da ömürsüz olurum.
Enkey kız bala tapkansıŋ,
Anneciğim kız çocuğu doğurmuşsun,
Tabularıŋa rehmet;
Doğurduğun için çok sağ ol.
Tabularıŋa zur rehmet,
Doğurduğun için sağ ol.
Başlarım kürmi rehet (1386).
Başım görmüyor rahat.
Bazen bu şikâyete acıklı bir şekilde “keşke kız çocuğunu doğurur doğurmaz suya
atsaydın” veya “keşke baharda çağlayan suda buz olup aksaydım” gibi trajik notlar da
eklenmektedir:
Enkey, mini tapkançı,
Annem beni doğurmaktansa
Bér ir bala tapsaŋçı;
Bir erkek çocuğu doğuraydın!
Bişékke salıp bakkançı,
Beşiğe koyup bakmaktansa,
Beylep suga atsaŋçı (1374).
Bağlayıp suya atmış olaydın.
Nige tudım, nige üstém,
Neden doğdum, neden büyüdüm
Nik yeşedém kız bulıp;
Neden yetiştim kız olup;
Yazgı taşu sularında
Baharda çağlayan nehirde
Nik akmadım boz bulıp (1435).
Neden akmadım buz olup.
İ hodayım, nik yarattıŋ
Ah Huda’m, neden yarattın
Başlarımnı kız itép;
Bu başımı kız edip;
Agızmadıŋ başlarımnı
Akıtsaydın bu başımı
Yazgı suda boz itép (1428).
Baharlarda buz edip.
Kızların kaderlerinin talihsiz olmasına yakınmalarının tabi ki değişik nedenleri vardı.
Bu bir iftira da olabilirdi, sevmediği birinden görücülerin gelmesi, denk olmayan birisi ile
evlendirilmesi veya yabancı bir yere gelin olup gittiği ailede değersiz olarak hayatını sürdürmesi
de olabilirdi. Asırlarca Türk kadını, kızlık ve gelinlik çağında iken toplumun geleneklerine tabi
kalmış, erkekle eşitlik hakkı olmayan durumlarda da hayat sürdürmüştür. Kadınların yaşadıkları
bu dönem, renkli bir biçimde mânilerde dile getirilmektedir (Hasanova, 2007, s. 325-333).