Kazan Tatar Mânilerinde Kadınların Talihsiz Kaderi
TAED
57* 1627
Kızıl tölké– kır kürké,
Kızıl tilki, kır görkü,
Kız balakay – öy kürké;
Kız çocuğu ev görkü;
Kız bala ul bik bexétsez;
Kız çocuğu bahtsız o,
Yuk bit anıŋ üz irke (1433) Çünkü yoktur kendi erki.
Bıyıl çeçken bodaylarnıŋ
Bu yıl ekilen buğdayların
Başı
nige tuk iken;
Başı neden tok olmuş;
Kız balaga nige bér de
Kız çocuğunun ah neden
İrkénlékler yuk iken (1389)
Erkinliği hiç olmamış.
Yéfek puta – bil kürké,
İpek kuşak, bel görkü,
Matur kızlar – il kürké;
Güzel kızlar, il görkü;
Üsep buyga citkennen soŋ
Boy atıp serpilince
Yuk kızlarnıŋ üz irké (1434)
Yok kızların kendi erki.
İki mâninin ilk iki mısrasında söz edilen buğdayların bol olması, sonbaharda tahıllar
toplanınca bolluk ve bereket içinde yapılacak düğüne bir işaret olarak verilmektedir. Kız çocuğu
bu evliliği istemediği için doğal olarak buğdayların bol olmasından şikâyet etmekte. Son
mâniden gördüğümüz ise, güzel kızlar için güzellikleri zaten bir bela olmuştur çünkü onlar
başka kızlara nazaran daha çok elin üstünde tutulmuş ve sonuç olarak daha çok istenilmiş ve
erken evlendirilmişlerdir.
Artık baba evinden ayrılma günü gelip çattığında kızlar yine içlerine çöken sıkıntıyı
mânilerin aracılığıyla dışa vurmaya çalışmışlardır. Annesinden, babasından ve kardeşlerinden
ayrılmak onlara hiç de kolay olmamıştır:
Bakça artlarında yörgen çakta
Bahçe arkasında dolaşırken,
Kurka kaldım murta kortınnan;
Korkup kaldım birden arıdan;
Ay-hay, kız balalar, biçaralar,
Ah kız çocukları biçareler,
Bik cel kite tugan yortınnan (1358)
Ayrılıyor bir gün yurdundan.
Matur la ide bu bakça
Güzel
idi bu bahçe
Törlé çeçekleré bar çakta;
Çeşit çeşit çiçek varken;
Kadérlé de idé bu başkayım
Değerli idi bu başım
Etkey-enkeylerém bar çakta (1356)
Babam ve annem varken.
Hatta kızlar, onları gelecekte bekleyen mutsuz bir hayatı düşünerek “baba evinden giden
kızın bahtı da gidiyor” diye inanmışlardır:
Tav biténde ni küréne?-
Dağ başında ne görünür? -
Babaylarnıŋ çardağı;
Dedelerin mezarı;
Kız bala kitse öyénnen,
Kız çocuğu giderse evinden,
Kite anıŋ ardagı (1444)
Gider onun bahtı.
1628
* TAED
57
Çulpan ZARİPOVA ÇETİN
Örnek verilen mânide, kızların baba evinden giderken bahtlarının da gitmesine, ikinci
mısrada verilen mezar kelimesi ile trajik bir renk katılmaktadır.
Eskiden boşanma oranları çok nadir, neredeyse yok derecede olduğu için bir kez evlenip
baba evinden giden kız, bu eve artık geri dönememiştir. Çok uzaklara da gittiyse zaten artık
baba evini bir daha görme şansı bile neredeyse olmamıştır. Bu yüzden de mânilerde evlenerek
baba ocağından ayrılan kız çocuğu, artık ebediyen kaybedilen çocuk olarak algılanmaktadır:
Sandugaç kile karlar bétkeç,
Bülbül döner karlar bitince,
Karlıgaçlar kile cir kipkeç;
Kırlangıçlar gelir yerler kuruyunca;
İr balalar kayta hézmet itkeç,
Erkek çocuğu döner askerliği bitince,
Kız balalar kaytmıy bér kitkeç (1359)
Kız çocuğu dönmez bir gidince.
Karlıgaç kara, muyını ala,
Kırlangıç kara, boynu ala,
Havalarga méngeç yugala;
Havalanınca kaybolur;
Kız bala la mésken, gaziz bala
Kız çocuğu zavallı aziz bala
Suga salgan kébék yugala (1357)
Suya atılmış gibi kaybolur.
Su östénde su koşları:
Su üstünde su kuşları,
Ürdek çumsa kaz kala;
Ördek dalarsa kaz kalır;
Suga çumgan ürdek kébék
Suya dalmış ördek gibi
Yugala bit kız bala (1368)
Kız çocuğu kaybolur.
Böylece baba evindeki rahatlığa doyamayan kızlar, onları ellerini çabuk tutup bir an
önce evlendiren anne ve babaya öfke bildirmektedirler:
Kız balanı üsép citkeç
Kız çocuğu boy atınca
Kadérlemi başlıylar;
Değersiz oluverir;
Göl östéndegé çeçek kük
Daldaki bir çiçek gibi
Özeler de taşlıylar (1409)
Koparır da atarlar.
Kız balanıŋ yatkan urnı
Kız çocuğunun yattığı yer
Karavatta bér takta;
Yataktaki
bir tahta;
Şul bér taktanı kızganıp,
Şu bir tahtayı çok görüp
Ozatalar yat yakka (1391)
Uğurlarlar yabana.
Kız balanıŋ yatkan urnı
Kız çocuğunun yattığı yer
Sekéde iké takta;
Sekide iki tahta;
İké taktanı kızganıp;
İki tahtayı
çok görüp
Satalar cidé yatka (1392)
Satıyorlar yedi yabancıya.
Ayrıca, evlenerek uzağa giden kız çocuğu için ana babasına, kardeşlerine ve
arkadaşlarına olan özleme, sılaya olan hasret de eklenmekteydi: