Kur’an’da müşkil bir mesele: Cehennem azabının ebediliği
87
SONUÇ
Cehennem azâbının kâfirler için ebedi olduğuna dair Kur’an’da delâleti
zâhir birçok âyet bulunmaktadır. Hz. Peygamber de aynı doğrultuda
açıklamalarda bulunmuştur.
Hulûd ve
ebed gibi kelimeler iddia edilenin aksine Kur’an’da
ebedilik
anlamında kullanılmıştır.
En’âm 6/128, Hûd 11/107 ve Nebe’ 78/23 âyetleri, iç örgüleri, siyak
sibakları ve Kur’an bütünlüğü çerçevesinde okunduğunda anlaşılır ki;
bunlar, cehennemin sonlu olacağını değil tersine ebedi kalacağını bildirir.
Birkaç âyette uhrevî azaptan “bir günün azabı” diye bahsedilmesi, onun
geçici olduğunu göstermez. İlgili âyetlerdeki “gün” ile kıyâmet gününün
(haşirden cehenneme kadar olan süre) yani ebedî hayatın başlangıç
döneminin kastedilmiş olması daha muhtemeldir. Ayrıca Kur’an’da “gün”
tabiri, mutlak zikredildiğinde sınırlı bir süreyi değil mutlak zamanı bildirir.
Hz. Ömer, İbn Abbas, İbn Mes’ûd, Ebû Saîd el-Hudri, Ebû Hüreyre,
Abdullah b. Amr b. Âs, Câbir b. Abdullah, Şa’bî gibi ilk dönem âlimlerinin
cehennemi sonlu gördüklerine dair
iddialar isabetli değildir, en azından
tartışmaya açık niteliktedir. Bize göre, onlara nisbet edilen sözler, kâfirlerin
değil cehennemlik olmuş ehl-i tevhidin cehennemden çıkacağını
açıklamaktadır. Şu da var ki, onlara nisbet edilen sözler, İbn Teymiye ve
öğrencisi İbn Kayyim’in iddiasına delil teşkil etmemektedir. Çünkü iki âlim,
ilgili âyetleri dikkate alarak kâfirlere yönelik azabın
sonsuz olduğunu kabul
etmektedirler. Ancak cehennemin kendisinin ebedi olduğuna dair nas
bulunmadığını öne sürmektedirler. Bu durumda kâfirler için azap ebedidir,
ancak ebedi olmayan cehennemin zamanla ortadan kalkmasıyla kâfirler de
azaptan kurtulacaklardır. Hâlbuki yukarıda isimleri geçen selef ulemasına
nisbet edilen sözler, cehennem var iken bir kısım insanların oradan
çıkacağını bildirmektedir. İbn Teymiye ve benzer görüşü paylaşanların
düştükleri çelişkiyi en iyi ortaya koyanlardan birisi Muhammed b. İsmail es-
San’ânî (ö. 1182/1768) olmuştur.
126
İlâhî rahmetin genişliği ve kuşatıcılığı, kâfirlerin cehennemde ebedi
kalmalarına mani değildir. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın
Bakara
126
San’ânî,
Refs’u’l-estâr adlı çalışmasının muhtelif yererlinde buna işaret etmiştir.
Mustafa Altundağ
88
sûresinin 81-82. âyetlerinin tefsiri münasebetiyle kaydettiği şu ifadeler –
ifadelerde bazı değişikliklerle birlikte- önemlidir:
“Artık buna karşı, ilâhî rahmetin ilâhî gazabı geçmiş olması nazariyesine
dayanarak seyyiat ile kuşatılmış ve kalplerinde imanın zerresi kalmamış
olanların dahi ateşte ebedi kalmayacaklarını tevehhüm etmek Yahudilerin
“sayılı günler” kuruntusuna (ümniye) düşmek ve ilâhî adaleti inkâr etmek
demektir. İlâhî rahmetin gazabı geçmiş olması ve rahimiyet ile tezahürü,
seyyiatın ebedi azap ile cezalandırılmasını; sırf kötülük kesilmiş olan
nefislerin ceza gününün mâlikinin huzurunda ebedî mağlubiyetlerini iktiza
edeceği unutulmamalıdır. İlmi hikmeti Kur’an’a nazaran âhiret âlemi bir
neş’eti sâniyedir ve şüphe yok ki neş’eti sâniyenin tohumu neş’eti ûlâdan,
yani dünyadan gidecektir. Binaenaleyh dünyadan
gidişinde seyyi ile muhat
olan nefsin neş’eti saniyesinde cezâi seyyieden başka bir şey tasavvur etmek,
neş’eti sâniyeyi neş’eti ûlâ farzetmek gibi bir tenâkuz olur. Fakat seyyie
tamamen nefsi ihata etmemiş ve o nefiste zerretenma bir ruhi hayır kalmış
olursa, işte o zaman ilâhî rahmetin gazabı geçmiş olması, o nefsin nârda
ebedi kalmayarak âkıbet halas olabilmesini iktiza eder” (bk.
Hak Dini
Kur’an Dili, I, 396).
Summary
Eternity of Hell in the Qur’an
Duration of Hell (or, divine punishment in the Hereafter) is one of
the obscure matters in the Qur’an. This problem arises, essentially, from
some statements of Qur’an and Prophetic Tradition. There is not
absolute agreement on this matter among Muslim scholars. While most
of them
beleive that Hell is eternal, a few accept it as not everlasting.
In this article I tried to analiyse the latter’s argumants especially
those belong to the Qur’an, with a critical way.
İslâm ve terör
89
İSLÂM VE TERÖR
Doç. Dr. Abdulaziz Hatip
Marmara Üniversitesi İlâhiyât Fakültesi,
İstanbul
GİRİŞ
Propaganda asrında yaşıyoruz. Çağımızda propaganda
öylesine etkilidir
ki, kolaylıkla ak, kara; melek, şeytan; iyilik, kötülük; rahmet, azap; gerçek,
yalan olarak kitlelere empoze edilip o şekilde benimsetilebiliyor. Bunun tam
tersi de geçerlidir: Her türlü kötülük ve zararlı şeyler de iyilik ve faydalıymış
gibi kabul ettirilebilmektedir.
Kolaylıkla denebilir ki, bu propagandanın olumsuzundan en fazla
etkilenen İslâm olmuştur. Bunda Müslümanların geri kalmışlığı, dolayısıyla
etkin kitle iletişim araçlarını gereği gibi kullanamamaları kuşkusuz etkili
olmaktadır. Ancak bundan da etkilisi, Müslüman olduğunu söyleyenlerin
çok büyük çoğunluğunun gerçek dinlerinden habersiz olmaları veya İslâm’a
bazen taban tabana zıt bir yaşantı sergilemeleridir.
Felek çarkının ters döndüğüne işaret olarak İslâm’ın neredeyse tüm
dünyada şiddet dini olarak tanınmasıdır. Bu çok büyük bir talihsizliktir.
Bunda az önce işaret ettiğimiz sebeplerin yanı sıra, dinî veya emperyalist
gayelerle
son derece sinsi, planlı ve gayet hesaplı bir yöntemle bu Yüce Dini
etkisiz hale getirmek isteyenlerin rolü büyük olmuştur. Daha açık bir
ifadeyle gözlerindeki merteğe bakmadan karşısındakinin gözündeki çöpü
gören bir kısım mutaassıp Hıristiyan ve Yahudiler bunda oldukça etkili
olmuşlardır. Kendi kutsal kitaplarına, uzak ve yakın tarihte hatta günümüzde
döktükleri kanlara ve sergiledikleri şiddet sahnelerine bakmadan, İslâm’ın
Yüce Kitabına ve alemlere rahmet Peygamberine dil uzatan bu kimseler ne
yazık ki, amaçlarına ulaşmak üzereler.
Müslümanlar için bu ölüm kalım kararı, kendileri olarak varlıklarını
sürdürme veya tarih sahnesinden silinip gitme mücâdelesi karşısında