Бакы дювлят университети илащиййат факцлтясинин



Yüklə 1,91 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə31/73
tarix14.07.2018
ölçüsü1,91 Mb.
#55525
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   73

İslâm ve terör 
93 
cezası olarak; nefsi müdafaa için ve savaşa bilfiil iştirak eden savaşçıyı 
öldürmek gibi birkaç istisnaya işaret eder. 
Peygamberimiz de şöyle buyurur: “Mü’min, haram kana bulaşmadıkça 
dininde ferahlık içindedir” (Buhari, Diyat 1). “Büyük günahların en büyük-
leri, Allah’a ortak koşmak, cana kıymak, anne-babaya kötü davranmak ve 
yalan sözdür” (Buhârî, Eymân 16). “Kulun Kıyamet gününde hesaba çekile-
ceği ilk ibadet namaz, insanlar arasında hüküm verilecek ilk şey ise kan 
dökmelerdir” (Nesâî, Tahrîmu’d-Dem 2). “Bütün yer ve gök ehli toplanıp bir 
mü’minin kanının dökülmesine iştirak etse, Allah hepsini de yüzüstü 
Cehenneme atacaktır (Tirmizî, Diyât 8). “Bir mü’mini öldürmek, Allah 
katında dünyanın yok olup gitmesinden daha büyük bir hadisedir” (Nesâi, 
Tahrim 2). “Bize karşı silah taşıyan, bizden değildir” (Buharî, Fiten 7). 
Bu konuda müslüman ile, saldırgan olmayan gayr-ı müslim arasında 
hiçbir fark yoktur. Özellikle Müslümanların idaresinde ister dâimî, isterse 
geçici statüde yaşayan gayr-ı müslim arasında bir ayrım bulunmaz. 
 
İSLÂM TERÖRE NİÇİN GEÇİT VERMEZ? 
1.  İslâm sulh ve sükundan hoşlanır. Barışa girmek anlamına da gelen 
adından da anlaşılacağı gibi o barış, sükûnet ve huzur dinidir. Çünkü, 
öncelikle insanın kalp ve vicdanına hitap eder. Yaralı olan manevîyatını 
tedavi eder. İnsanın benlik ve hayatına nüfuz etmeye oradan başlar. Bu ise, 
kitlelerin onu sevmesini, gerçeklerini kavramalarını, emir ve yasaklarını 
hikmetleriyle anlamalarını gerektirir. Bütün bunlar barış, sükûnet, netlik ve 
anlayış ortamını ister. Şiddet ve terör ise, bu ortamı bozar. Manevî havayı 
karartır. Toz dumana karışmış, göz gözü görmeyen, sisli, puslu, gürültülü 
kavga ortamında, inci çakıldan, altın bakırdan fark edilemez. İslâm’ın altın 
ve incilerden daha değerli hakikatleri seçilemez, dolayısıyla gereğince takdir 
edilemez. Kur’ân’ın  şu emri bu konuda oldukça anlamlıdır: “Ey imân 
edenler, hepiniz topluca barış ve güvenlik içine (Silm’e) girin ve şeytanın 
adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır (2/208). “Eğer 
onlar barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah’a tevekkül et. Şüphesiz her 
şeyi hakkıyla işiten ve her şeyi hakkıyla bilen ancak O’dur” (8/61). 
2. Peygamberimizin, toplam 23 yıl tutan peygamberlik süresinin 13 yıllık 
Mekke dönemi boyunca, bunca sözlü ve fiili saldırıya rağmen hiçbir terör 
hadisesine baş vurmayarak, sahabilerine hep sabır ve tahammül telkin ve 


Doç. Dr. Abdulaziz Hatip 
94 
tavsiye etmesi, yukarıdaki amaca yönelik olup, bizim için güzel bir örnektir. 
Savaşa izin verilen Medine döneminde bile, İslâm yönetimindeki gayr-ı 
Müslim’lere karşı şöyle dursun, dış düşmana karşı dahi sürekli barışa taraftar 
olması ve bu uğurda en olumsuz ve aleyhte gibi görülen şartları sineye 
çekmesi bunun delilidir.  
3. Terör, İslâm’ı karalar, gözden düşürür, insanları ondan uzaklaştırır. 
Dolayısıyla onun hayat bahşedici nur ve feyzinden yoksun bırakır. Terörist 
İslâm’ın dostu olamaz. Kendini öyle sanması sonucu değiştirmez. Çünkü, 
fayda veriyorum zannıyla zarar verir. Tüm yaptıkları, şer ve tahrip hesabına 
geçer. Oysa müslümanın en büyük görevi İslâm’ın sevimliliğini yansıtmak 
ve güzelliklerine ayna olmaktır. 
4.  İslâm’da suçun ferdiliği esastır. Bizzat Kur’ân’ın defalarca belirttiği 
gibi, “Hiç kimse kimsenin günahını çekmez” (6/164; 17/15; 35/18). Bu, baba 
ve evlat gibi en yakınlar için bile geçerlidir. Terörde ise, toptancılık vardır. 
Suçlu suçsuz, masum cani tanımaz. Hepsini imha etme yolunu tutar. Terör, 
askeri olmayan hedeflere karşı siyasi amaçlı  şiddet kullanımıdır. Hedefleri 
tamamen suçsuz olan sivil insanlardır. Tek suçları, teröristin gözünde “öteki 
taraf” olmaktır. Suçsuz insanlara karşı  şiddet uygulamanın hiçbir meşru 
mazereti bulunmaz. 
5.  İslâm adaleti emreder. Terör ise adalete zıttır. Kur’ân, düşman dahi 
olsa, insanların hakkını korumayı, hakkaniyetle hükmetmeyi, adalet 
konusunda alabildiğine titizliği ve kılı kırk yarmayı emreder. Bu da, olayları 
çok yönlü değerlendirmeyi, ön yargısız düşünmeyi, tarafsızlığı, dürüstlüğü, 
hoşgörüyü, merhameti ve şefkati gerektirir. “Ey imân edenler, kendiniz, 
anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak 
adaleti ayakta tutun..” (24/135). “Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten 
alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır” (5/8) âyetleri konuya 
delil olarak yeter. Terör ise, ne kadar iyi niyet ve yüce amaçlarla yola çıkarsa 
çıksın, bu konuda kasap satırıyla kalp ameliyatı yapmaya benzer. Adaletin 
çok ince ve hassa olan ölçülerini gözetmez. Yıktığı yaptığını karşılamaz. 
6. Suçsuz yere adam öldürmek, cana kıymak, Allah’a şirk koşmaktan, 
O’nu inkâr etmekten sonra gelen en büyük günahtır. Bu durumda
teröristlerin işledikleri cinayet, katliam ve gündemdeki tabiriyle “intihar 
saldırıları”nın ne kadar büyük bir suç olduğu açıktır. Allah’ın sınırlarını 
gözeten bir insanın, değil yüzlerce, hatta binlerce masum insanı katletmek, 


İslâm ve terör 
95 
tek bir insana bile zarar vermesinin düşünülememesi gerekir. Dünyada 
adaletten kaçarak cezadan kurtulacağını sananlar, âhirette Allah’ın 
huzurunda verecekleri hesaptan asla kaçamayacaklardır. Allah’a hesap 
vereceklerini bilen müminler, Allah’ın sınırlarını korumakta büyük bir 
titizlik gösterirler. 
7.  İslâm iyilik dinidir. Müslüman iyilik insanıdır. Hz. Peygamber’in 
deyimiyle “Mü’min Cennete girinceye kadar hayra doymaz” (Tirmizî, İlim 
19). “Müslüman, elinden ve dilinden insanların güvende olduğu kimsedir” 
(Müsned, II, 224). “Mü’min; dilinden ve elinden Müslümanların emin 
olduğu kimsedir” (Buharî, İmân 4-5).  
Başkalarına kötülüğümüzün dokunmaması yetmez. Onlara elden 
geldiğince fiilen iyilik dokundurmak; bu yolla herkese yetişemediğimizde, 
güler yüz ve tatlı dil ile, bunun da yetmediği yerde Allah’ın tüm yaratıklarını 
iyi dilek, hoş arzu ve hayır dua ile kucaklamak gerekir. Peygamberimiz
kendisine kesin bağlılığını (bey’atını) arz etmek isteyen bazı sahabilerine, 
“Herkese iyi davranmak, herkesin iyiliğini istemek şartıyla bey’atını kabul 
ediyorum” derdi (Riyazu’s-Salihîn Şerhi, Erkam Yayınları, II, 436). Sayısız 
benzerlerinden  şu iki âyet bile, İslâm’ın ne derece yaygın biçimde iyiliği 
emrettiğini göstermeye yeter: “Anne-babaya, akrabaya, yetimlere, 
yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda 
kalmışa ve idareniz altındaki kimselere iyilik edin. Allah, büyüklük taslayıp 
böbürleneni sevmez (4/36). “İyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda 
birbirinizle yardımlaşın; günah işlemek ve başkalarının hakkını çiğnemek 
konusunda birbirinizi desteklemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. 
Şüphesiz Allah’ın cezası çok şiddetlidir” (5/2). 
8.  İslâm  şefkat ve merhamet dinidir. Şu âyet-i kerimeler bu konuda ne 
kadar etkilidir: “Biz ona görmesi için gözler, gönlüne tercüman olacak bir dil 
ve dudaklar vermedik mi? Ona hayır ve şer yollarını göstermedik mi? Fakat 
o, sarp yokuşu aşmaya çalışmadı. Sarp yokuş bilir misin nedir? Bir eseri bir 
köleyi hürriyetine kavuşturmaktır. Yokluk zamanında yemek yedirmektir. 
Yakınlığı olan bir yetimi, ya da yeri yatak (göğü yorgan yapan, barınacak 
yeri bulunmayan) fakiri doyurmaktır. Hem sarp yokuş: Gönülden imân edip, 
birbirine sabır ve şefkat dersi vermek, sabır ve şefkat örneği olmaktır.  İşte 
hesap defteri sağ ellerine verilecek olanlar bunlardır (90/8-18). 


Yüklə 1,91 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   73




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə