Doç. Dr. Muammer ERBAŞ
40
17/106) Böylece İslam dininde en yüksek konumda bulunan ilim payesine
ulaşılmış olunmaktadır: “De ki: «Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?
Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.»” (Zümer 39/9)
Türk halkının Kur’ân öğrenimine verdiği önem şu hadis-i şeriflerde
verilen mesajlarla da tam bir uyum içindedir: “Sizin en hayırlınız, Kur’ân’ı
öğrenen ve onu öğretendir.”
8
“Ümmetimin en şereflileri, önde gelenleri
hamele-i Kur’ân/hâfızlardır.”
9
İslam tarihi boyunca Türk toplumlarında Kur’ân eğitim ve öğretimine
ayrı bir önem verilmiş, bunun için açılan müstakil dâru’l-Kur’ân, dâru’l-
kurrâ, dâru’l-huffâz, vb. müesseselerde üst düzey Kur’ân eğitim ve öğretimi
yapılmıştır.
10
Türk halkının en zeki ve gözde gençleri, dînî ilimleri tahsile
yönlendirilmiş, onların ilim hayatı küçük yaşlarda Kur’ân’ı ezberlemekle
başlamıştır.
* * *
Görüldüğü üzere Türk milletinin Kur’ân’ı okuma, dinleme ve öğrenme
algısı büyük ölçüde dinin temel kaynaklarına dayanmakla birlikte tüm bun-
larda eksik kalan çok önemli bir husus göze çarpmaktadır ki, o da okunan,
dinlenen ve öğrenilen Yüce Kur’ân-ı Kerim’i anlama boyutudur.
IV. KUR’ÂN’I ANLAYARAK OKUMANIN ÖNEMİ:
Kur’ân’ın anlaşılarak okunmasının önem ve gereği gerek Kur’ân’da,
gerek sünnette ve gerekse selef alimlerinin ifade ve uygulamalarında açıkça
ortaya konmuştur.
Nitekim Kur’ân’ın gönderiliş gayesi insanları hidâyete ulaştırmaktır:
“Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınan-
lara yol gösteren Kitap'dır.” (Bakara 2/2) Hidâyet insanın dünyada doğru
ile yanlışı birbirinden ayırt ederek tercihini doğrudan yana koymasını ifade
eder. Bunun yegane yolu Kur’ân’a kulak vermektir: “Bu söz (Kur’ân), hak-
la batılı ayırt eden kesin bir sözdür.” (Târık 86/13) Bu ise, ancak
Kur’ân’ın doğru ve tam bir şekilde okunmasıyla yani onun aynı zamanda iyi
8
el-Buhârî, es-Sahîh, VI, 236.
9
el-Heysemî, ez-Zevâid, VII, 161.
10
Çelebi, Ahmed, İslam’da Eğitim Öğretim Tarihi, s. 38-48; Okiç, M. Tayyib, Kur’ân-ı
Kerim’in Üslub ve Kırâati, s. 24-25; TDV İslam Ansiklopedisi, Dâru’l-Kurrrâ maddesi,
Nebî Bozkurt, VIII, 543-545.
Türk toplumundaki Kur`an okuma, dinleme ve öğrenme algısına eleştirel bir bakış
41
bir şekilde anlaşılmasıyla mümkündür: “ Kendilerine verdiğimiz Kitabı
gereğince okuyanlar var ya, işte ona ancak onlar inanırlar. Onu inkar
edenler ise kaybedenlerdir.” (Bakara 2/121)
Kur’ân’ın gönderiliş gayesini çok iyi bilen Hz. Peygamber en güzel
Kur’ân okuma şeklinin hem okuyana, hem de dinleyene bilinçli bir huşû ve
hüzün veren okuma tarzı olduğunu ifade etmiş
11
ve bunun en güzel örneğini
bizzat kendisi vermiştir.
12
Nitekim o, Kur’ân’ı her okuyuşunda onu tekrar
yaşamış ve yeri geldiğinde hitaplarına ‘ Sübhânallah’, ‘ Allahu Ekber’, ‘ Neû-
zü billah’, ‘ Allahümmerzuknâ’, ‘ Allahümmerhamnâ’ vb. ifadelerle anında
karşılık vermiştir.
13
Ayrıca o, yaşamı boyunca düzenli bir şekilde okuduğu Kur’ân âyetleri
üzerinde uzun uzun tefekkür etmiş, bu bağlamda bir gün kendisine; ‘ Yâ
Rasûlallah! Saçlarınızda beyazlıklar belirdi’ diyen Hz. Ebû Bekir’e; ‘ Saçımı
ve sakalımı Hûd, Vâkıa, Mürselât, Nebe’ ve Tekvîr sûreleri ağarttı,’ diye
karşılık vermiştir.
14
Elbette bu duruma yol açan sebep söz konusu surelerin
anlam ve muhtevasıdır.
Bu konuda sahabe de tamamen Kur’ân’ın anlaşılmasını hedef alan bir
yöntem benimsemiştir: ‘Biz, Kur’ân’dan on âyet öğrendiğimizde, bunlardaki
helal, haram, emir ve yasakları iyice öğrenip hazmetmeden sonraki on âyete
geçmezdik.’
15
Böyle bir yaklaşımın doğal sonucu olarak birçok sahâbî, bazı sureleri
tam manasıyla öğrenebilmek için büyük çaba sarfetmek durumunda kalmış-
tır. Nitekim bu bağlamda İbn Ömer Bakara suresini sekiz yılda öğrendiğini
ifade etmiş, Hz. Ömer ise bunun için on iki yıl harcadığını söylemiştir.
16
Selefin Kur’ân okuma anlayışını çok açık bir şekilde ortaya koyması
itibarıyla İbn Kayyım el-Cevziyye’nin şu sözleri de oldukça anlamlıdır:
‘Kur’ân okumaktan maksat, onu anlamak, düşünmek, muhteviyatını öğren-
meye çalışmak ve gereğince amel etmektir. Kur’ân’ın okunması ve ezberlen-
mesi, manasını anlamaya bir vesiledir… Kur’ân’ı anlamak ve üzerinde dü-
11
İbn Mace, İkâme, 176.
12
el-Buhârî, Fadâilü’l-Kur’ân, 33, 35; Müslim, Müsafirûn, 246-248.
13
el-Gazzâlî, el-İhya, I, 787.
14
et-Tirmizî, Tefsir, Vâkıa Suresi Tefsiri; es-San’ânî, el-Musannef, III, 368.
15
es-San’ânî, el-Musannef, III, 380.
16
İmam Mâlik, el-Muvatta, Kur’ân, 4.
Doç. Dr. Muammer ERBAŞ
42
şünmek imanı olgunlaştırır. Manasını anlamadan ve düşünmeden yapılan
okuyuş ise, müminin de günahkarın da yapabileceği bir şeydir…’
17
* * *
Meseleye bir başka açıdan daha bakacak olursak çalışmamızın başında
Türk halkının Kur’ân okumayı başlı başına bir ibadet olarak gördüğünü ve
bu yaklaşımın dinin temel kaynaklarıyla uyum arzettiğini belirtmiştik.
İbadet, lügatte ‘boyun eğme, alçak gönüllülük, itâat, kulluk, tapma,
tapınma’
18
gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak ise, genel anlamda kul-
ların Yaratıcı’ya karşı sevgi, saygı ve bağlılıklarını gösteren duygu, düşünce
ve davranış biçimlerini ifade eder. İslam söz konusu olduğunda ibâdet, aynı
zamanda insanın yaratılış gayesidir: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana
ibâdet/kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 51/56)
Bilindiği üzere insanoğlu biri maddî, diğeri mânevî olmak üzere iki ayrı
boyutta ele alınmaktadır. Buna uygun olarak ibadetlerin de bir insanın maddî
boyutuna hitabeden maddî şekil boyutu, bir de onun manevî yönüne hita-
beden manevî anlam boyutu vardır. Örneğin; namaz ibadeti ayakta durma,
eğilme, secde etme vb. bir takım maddî unsurların yanı sıra niyet, huşû, ih-
las, tefekkür ve tezekkür gibi manevî unsurları da içermektedir. Dolayısıyla
makbul ideal bir namazın bu maddî ve manevî boyutları dengeli bir şekilde
bir arada bulundurması gerekmektedir.
Aynı husus Kur’ân tilaveti bağlamında da söz konusudur. Şöyle ki hem
maddî, hem de mânevî boyuta sahip olan Kur’ân tilaveti de belli bir gaye ve
bu gayeye bağlı çok sayıda faydayı temin etmek için yapılır. Buna göre
Kur’ân okumanın maddî boyutu, kendisinin de açıkça beyan ettiği üzere,
Arap dilinde nazil olan Kur’ân’ın bu dilin kural ve kullanımına uygun bir
şekilde telaffuz edilip seslendirilmesi, manevî boyutu ise onun Allah kelamı
olduğuna inanılması ve gönderiliş gayesinin bilinmesi şartıyla anlam ve
muhtevasının doğru bir şekilde anlaşılıp yorumlanmasıdır.
17
İbn Kayyım el-Cevziyya, Zâdü’l-Meâd, I, 88.
18
Âsım Efendi, Kâmûs Tercümesi, s. I, 1199-1200; er-Râgıb el-İsfehânî, Mu’cemu
Müfredâti Elfâzi’l-Kur’ân, s. 330-331.
Dostları ilə paylaş: |