Büyük Dinleri Tanımak



Yüklə 379,11 Kb.
səhifə29/52
tarix01.08.2018
ölçüsü379,11 Kb.
#59924
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   52

9. Hz. İsa’nın Risaleti


Hz. İsa, İsrailoğulları arasında Mesiha’nın dini ve siyasi vizyonunu hayata geçirmek için kıyam etti. İncilleri incelediğimizde onun devrimci kişiliğinin olduğunu ve zulüm görenleri zalimlere karşı zafere ulaştırmak için çaba gösteren biri olduğunu rahatça görmekteyiz. Elbette unutmamak gerekir ki, Hz. İsa’nın takipçileri, onun zahiri yenilgisinden sonra şöyle demişlerdir: “Onun kutsal bir görevi vardı. Onun öldürülmesi de insanların günahlarına kefaret olması içindir.” Onlar Hz. İsa’nın devrimci biri olarak tanıtılmasını sevmezler.[1]

Meryem oğlu İsa, dağın üstündeki nasihatinde kendi risaletini şöyle açıklamıştı:

“Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, gök ve yer ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, kutsal yasadan ufacık bir harf ya da bir nokta bile eksilmeyecek. Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapmayı öğretirse, Göklerin Egemenliğinde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, göklerin egemenliğinde büyük sayılacak.” (Matta; 5:17-19)

Âl-i İmran suresinin 50 ve Saf suresinin 6. ayet-i kerimesinde Hz. İsa’nın Tevrat’ı tasdik ettiği ve o kadar yeni hükmün olmadığı anlaşılmaktadır.

Ardından Hz. İsa nasihatinin devamında çok önemli ahlaki öğretileri açıklıyor ve bu arada şöyle buyuruyordu:

“Göze göz, dişe diş denildiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.” (Matta; 5:38-39)

Bazıları yukarıdaki ifadenin zalimlere teslim olma ve onların zulmünü kabullenme anlamına geldiğini söylemişlerdir. Ancak bu ifadenin mübalağa içeren bir ahlaki öğüt olduğunu ve sadece kişisel işlerde affetmeye değindiğini söyleyebiliriz. Kötüleri affetmeye, onlara karşı sabırlı olmaya, kültürsüz ve cahil kimselere selam vermeye ve onların hataları karşısında büyüklük göstermeye yönelik vurgulanan ve çokça görülen emirler Kuran-ı Kerim’de ve hadislerimizde de bulunmaktadır. Evliyaların yaşam tarzı da buna şahitlik etmektedir.[2]

Hz. Emir’ul Müminin Ali (as) takvalı insanın özelliklerinden birisinin zulüm edeni affetmek olduğunu bildirmektedir:

“Zulmedeni bağışlar, mahrum bırakana ihsan eder ve irtibatını kesene ziyarette bulunur.”[3]

Aynı şekilde İmam Hasan’a (as) yazdığı bir mektubunda bu türden öğütlere değinerek şunu eklemektedir:

“Bu öğüdü yeri dışında veya layık olmayan kimseye karşı uygulamamak gerekir.”[4]

Yine İmam Cafer-i Sadık’tan (as) gelen bir rivayete baktığımızda yüzün bir tarafına tokat atılması ifadesini Hz. İsa’ya nispet verdiğini görmekteyiz.[5] (Hicri dördüncü asır âlimlerinden) merhum Hasan b. Şube (r.a), bu sözü İncil’in bazı ifadeleriyle birlikte “Tuhef’ul U’kul” kitabının sonlarında herhangi bir değişiklik yapmadan nakletmiştir. Başka bir yerde de İncil’den şöyle okumaktayız:

Bunun üzerine Petrus İsa’ya gelip: “Ya Rab! Kardeşim bana karşı kaç kez günah işlerse onu bağışlamalıyım? Yedi kez mi?” Dedi. İsa ona: “Yedi kez değil, yetmiş kere yedi (70x7) kez derim sana” dedi. (Matta; 18:21-22, Luka; 17:3-4)

Yuhanna’nın belirttiğine göre, Hz. İsa’yı tutukladıklarında düşmanlardan bir ona tokat attı. O, itiraz ederek: “Niçin bana vuruyorsun?” dedi. (Yuhanna; 18;22-23)[6]

Aynı şekilde Hz. İsa kötü karşısında mukavemet göstermemeyi tavsiye etse de öğrencileri ve takipçileri bu öğütün şahsi işlerle alakalı olduğuna inanmaktaydılar ve zorbalar karşısında mücadele vermekteydiler (bu mücadelelerin açıklaması Elçilerin işleri bölümünde geçmektedir). Onlar padişahların ve din düşmanlarının karşısında direnebilmek için şöyle dua ettiler:

“Ey Efendimiz! Göğü, yeri, denizi ve onların içindekilerin tümünü yaratan sensin… Gerçekten de Hirodes ile Pontiyus Pilatus, bu kentte İsrail halkı ve diğer uluslarla birlikte senin mesh ettiğin kutsal kulun İsa’ya karşı bir araya geldiler. Senin kendi gücün ve isteğinle önceden kararlaştırdığın her şeyi gerçekleştirdiler. Ve şimdi ya Rab! Onların savurduğu tehditlere bak! Senin sözünü tam bir yüreklilikle duyurmak için biz kullarına güç ver.” (Elçilerin işleri; 4:24-29)



[1] Hz. İsa’nın devrimci ve siyasi işlerinin örnekleri bu kitabın önceki baskılarında geçmekteydi. Fakat konunun uzamaması için on birinci baskıdan sonra kaldırıldı.

[2] Örnek olarak, bak. Nahl/126-128, Muminun/96, Furkan/63 ve72, Fussilet/34-36

[3] Nehc’ul Belağa, Hutbe. 194.

[4] Nehc’ul Belağa, 31. Mektup.

[5] Bihar’ul Envar, c.14, s.287.

[6] Hollandalı filozof Spinoza İncil’in bu bölümünü ilahiyat ve siyaset risalesinin yedinci bölümünde oldukça güzel ve makul bir şekilde tefsir etmiştir. Araştırmacılara o yazıyı okumalarını tavsiye ederiz.

10. Kilise’nin Kuruluşu


Yeni Ahit’te vasfedilmiş olan Hıristiyan toplumu, resullerin kilisesi olarak adlandırılmaktadır. Maksat ise, resuller topluluğu ve Hıristiyanlığın birinci neslidir. Bu toplum zaman açısından yaklaşık olarak otuz ile yüz yılları arası yani Pentikost bayramından Kitab-ı Mukaddesin son bölümünün yazılmasına kadar ki bölümü içermektedir. İlk Hıristiyan toplumu şu şekildeydi.

“Bunlar kendilerini elçilerin öğretisine, paydaşlığa, ekmek bölmeye ve duaya adadılar. Herkesi bir korku sarmıştı. Elçilerin aracılığıyla birçok harikalar ve mucizeler yapılıyordu. İmanlıların tümü bir arada bulunuyor, her şeyi ortaklaşa kullanıyorlardı. Mallarını mülklerini satıyor ve bunun parasını herkese ihtiyacına göre dağıtıyorlardı. Her gün tapınakta toplanmaya devam eden imanlılar, kendi evlerinde de ekmek bölüp içten bir sevinç ve sadelikle yemek yiyor ve Tanrı’yı övüyorlardı. Tüm halkın beğenisini kazanmışlardı.” (Elçilerin işleri; 2:42-47)

Bu izzet fazla sürmedi ve zamanla önce Yahudiler sonra da Rum İmparatorluğu düşmanlık etmeğe başladılar.

Urşelim’de aslı Yahudi olan bir Hıristiyan topluluğu resul olan Yakub’un önderliğinde teşkilatlandı ve onların sayıları o şehirde ve Filistin’in diğer bölgelerinde çoğaldı. Pavlus ve Barnaba gibi elçiler de müjdeyi Yahudi olmayan kavimlere ulaştırdılar. Bu olayın ardından kilise için ilk problem meydana gelmiş oldu. O da şuydu; yeni Hıristiyan olmuş putperestler Hıristiyanlığa kabul edilmeden önce Yahudi şeriatına boyun eğmeli midirler? Pavlus’un inancına göre Allah, İsa’yı ölülerden çıkardı ve böylelikle kurtuluş için yeni bir dönem meydana geldi. Dolayısıyla Hıristiyanlar bundan sonra Yahudi şeriatına uymakla yükümlü değillerdir.

Bunun üzerine resullerin tebliği ve müjdelemesi bereketiyle putperestlerin Hıristiyan olmaları Rum İmparatorluğunun tüm hâkim olduğu bölgelerde yaygınlaştı ve Yahudi olmayıp Hıristiyanlığı seçen kimseler, Hıristiyan kilisesinde çoğunluğu oluşturdular. Müminlerden oluşan küçük topluluklar da imparatorluğun Suriye’den Mısır’a kadar bazı şehirlerinde, Anadolu’da, Yunanistan’da ve sonunda İtalya’da oluştu. Klasik rivayetler esasınca Petrus önce Urşelim’de sonra Antakya’da ve sonunda da Roma’da resuller topluluğunun önderi olarak seçildi. İdam edilmesi ise, Neron döneminde Roma şehrinde gerçekleşti.


Yüklə 379,11 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə