Kızılkaya / Fıkıh Usulünde Sahabe Fetvasının Kaynaklık Değeri Cilt / Volume: • Sayı /Issue: • 2012



Yüklə 7,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə85/111
tarix16.08.2018
ölçüsü7,06 Mb.
#63317
1   ...   81   82   83   84   85   86   87   88   ...   111

183
Afacan / Komşuyu Anlamak/Anlatmak: 20. Yüzyılda Türkiye’de İran’a Dair Yayınlanan Kitaplara Dair Bir Değerlendirme
Yirminci yüzyılın ilk yarısı, özellikle edebiyat ve resimde, biçim açısından köktenci 
yenilikler talep eden farklı sanat gruplarının varlığına tanıklık etti. Bu yenilikçi talepler, 
kaynağını sadece sanat içi bir biçim tartışmasından değil, geleneğe ve hâlihazırdaki 
modern yaşama derin bir tepkiden de alıyor ve dolayısıyla savunulan sanatsal yargılar, 
siyasi bir gizil güç taşıyordu. Gelecekçi (fütürist), dadaist, gerçeküstücü (sürrealist) 
ve başka sanatsal hareketler, bu biri gerçek diğeri gizil olan çift taraflı talepleriyle 
“avangard”ı oluşturdular. 
Avangard sanat hakkında en önemli iki kuramsal eseri yazmış olan Renato Poggioli 
ve Peter Bürger, avangardın ortaya çıkışının hangi tarihlere rastladığı ve hangi sanat 
hareketlerinin avangard sayılacağı konusunda farklı düşüncelere sahip olsalar da 
avangardı siyasi ve estetik alanların kesişiminde tanımlamaktadırlar. Ann Gibson’un 
(2002) deyişiyle ikisi de “devrimci sosyopolitik eğilimlerle, sanatsal amaçların çakışma-
sını” adlandırmak isterken bu terime başvurmuşlardır (s.158). Bu yazıda, avangardın 
söz konusu çift kutuplu var oluşu, Bürger ve Poggioli’nin metinleri merkeze alınarak 
kuramsal ve edebiyat merkezli bir bakış açısıyla tartışılacak. Bu tartışmanın sonunda 
avangard sanat ya da edebiyat için neden salt metin merkezli bir çözümlemenin yet-
meyeceği gösterilmeye çalışılacak. 
Avangard sanat hakkındaki bir tartışmaya girmeden önce altı çizilmesi gereken iki 
nokta var. Bunlardan ilki, avangardın bir üst başlık olduğu ve ortak bir sanatsal yöntem, 
biçim veya üslup önerisini taşımadığıdır. Renato Poggioli’nin (1968) belirttiği gibi, 
avangardı oluşturan “ideolojik ve psikolojik nitelikler” tek bir paydaya indirgenemeye-
cek derecede kaotik bir yapıya ve tek bir estetik kategori dahilinde incelenemeyecek 
bir çeşitliliğe sahiptirler (s. 5). Onları ortaklaştıran, kendilerinden önceki sanatı değer-
*  Yrd. Doç. Dr., İstanbul Şehir Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
  İletişim: mfatihuslu@sehir.edu.tr, İstanbul Şehir Üniversitesi, Kuşbakışı Caddesi No: 27, Altunizade, 
Üsküdar, İstanbul.
Avangard Sanat Siyasetsiz Düşünülebilir mi?
Mehmet Fatih Uslu
*
 


184
İnsan ve Toplum
lendirme şekilleri, köktenci estetik ve köktenci siyaseti aynı programın parçaları olarak 
düşünmeleri ve buradan çıkarak köktenci önerileri olan bir sanat oluşturmalarıdır. 
Onları aynı kavram altında birleştiren, daha çok reddettikleridir. Matei Calinescu’nun 
(1987) deyişiyle, “avangard bir üslubu ya da diğerini tercih ettiğini ilan etmez, o zaten 
kendisi bir üslup içindedir ya da doğrusu bir anti-üslup içinde” (s. 119). Dolayısıyla bu 
yazıda avangarda bakarken öne çıkacak olan, avangard grupların kendilerinin tek tek 
sunduğu yöntem, biçim ve üslup önerileri olmayacaktır. Ağırlıkla, bu grupların, kendi-
lerinden öncekilerin söz konusu kategoriler bağlamında ortaya koydukları savlara ve 
uygulamalara nasıl bir eleştiri yönelttiği ve bu eleştirinin siyasi imaları tartışılacaktır.
İkinci nokta ise avangardın herhangi bir sanatsal ürüne uygulanabilecek kuramsal ya 
da kılgısal bir üretim ya da tüketim (yazma ya da okuma) yöntemi önerisi olmaktan 
çok, tarihsel bir olay olarak değerlendirilmesi gereğidir. Buna göre, sanatta her kök-
tenci biçim denemesi veya önerisi avangarda dâhil edilemez; çünkü avangardı belli 
tarihsel koşullar sınırlandırır. Bugün gelecekçi ya da dadaist biçimleri benimsemek 
avangard olmak değildir. Özellikle Bürger (2003), avangardın, ancak belli bir tarihsellik 
içinde kuramsallaştırılabileceği noktasında ısrarcıdır. II. Dünya Savaşı ertesi, avangard 
benzeri estetik üretim denemelerinin, eleştirel özünü kaybettiğinden avangard sanata 
dâhil edilemeyeceğini düşünür (s. 116-17).
Avangardın Sözcük Anlamının Gelişimi 
Fransızca bir sözcük olan “avant-garde” köken itibariyle askeri terminolojiye aittir ve 
“öncü birlik” anlamındadır. Matei Calinescu’nun (1987) belirttiğine göre, kavramın 
askeri anlamı dışında edebî sahada ilk kullanılışı, 16. yüzyıl Fransa’sına uzanacak kadar 
eskidir (s. 98). Fakat kavram, kültürel ve siyasi alanda etkin bir kullanıma ancak 19. yüz-
yılda kavuşmuştur. Donald D. Egbert (1967), bu ilk kullanımın Fransız Devrimi sonrası 
St. Simon ve öğrencileri arasında geliştiğini belirtmektedir. St. Simon, bir tür sosyalist 
toplum fikri üzerinde düşünürken sanatın bu toplumda nasıl bir işlev göreceğini sor-
gulamıştır. Buna göre sanat, toplumsal açıdan faydalı olmalı ve sanatçı da sosyalist 
toplumun gerçekleştirilebilmesi için “avangard”, yani “öncü” rolünü benimsemelidir 
(s. 343). Böylece avangard, bir kültürel nosyon olarak ilk tanımlanışında bir siyasi içe-
riğin içinde şekillenir. Bu içeriğin gelişimini takip ederek sanatçının köktenci, militan 
ve partinin hizmetinde bir gönüllü olması çağrısında bulunulan Stalin dönemi Sovyet 
Rusya’sına dek gelinebilir.
Doğrudan köktenci bir estetiğe göndermede bulunan “avangard sanat” kavramının 
ilk kullanımı ise Poggioli’nin (1968) belirttiğine göre, Neo-Latin dillere ve kültürlere 
ait olmalıdır. Buna göre İspanyol ve İspanyol-Amerikan kültürlerinde bu sözce sıklıkla 
kullanılmıştır. Zaten avangard sanatı bütünlüğü içinde ilk kavramaya çalışan da yine 
bir İspanyol, Ortega y Gasset’dir (s. 5). Yine Poggioli’nin yazdığına göre sözce, Fransa 


185
Uslu / Avangard Sanat Siyasetsiz Düşünülebilir mi?
ve İtalya’da daha derin köklere sahip olmuş ve daha yaygın tartışılmıştır. Rusya’da ise 
Ekim Devrimi sonrasında milliyetçi sosyalizm kuvvetlenene kadar etkin ve kullanılan 
bir kavramdır (s. 6-7).
İşte tam bu noktada, yani siyasi köktencilikle estetik köktenciliğin buluştuğu yerde, bu 
yazının esas tartışma konusu ortaya çıkmaktadır. Zira bu buluşma noktasında gerçek 
avangard doğar.
Avangardın Tarihsel Oluşumu ve Kavramsal Çerçevesi
19. yüzyıl, toplumsal hayatın her alanında alt üst oluşlara tanıklık etti. Sanayi Devrimi 
ertesinde modern kapitalizm, kırsal geçim kalıplarını ortadan kaldıran ve böylelikle 
köylü nüfusu kente taşıyan, iktidarı toprak sahibinden sanayiciye aktaran dinamikleriy-
le yaşamı tüm boyutlarıyla değiştirdi. Kentlerde, önce çeşitli sınıfların ve aynı zamanda 
bu sınıfların yan yana görüldüğü bir kamusal alanın oluşumu, teknolojik gelişmenin 
gündelik yaşama nüfuz etmesi, ulaşım ve haberleşme alanındaki devasa değişim hem 
toplumsal ilişkilerin dokusunu hem de gündelik pratiklerin deneyimlenme biçimini 
büyük ölçüde dönüştürdü. Marx ve Engels’e göre, çağın öznesi olan burjuvazi, insanlığı 
feodal zincirlerinden kurtarsa da “kişisel değerin değişim değerine dönüştüğü, sayısız 
kazanılmış özgürlüğün yerini tek bir özgürlüğe, serbest ticarete” (Marx ve Engels, s. 38) 
bıraktığı bir çağ yaratmıştı. Üretim ilişkilerinin bu köklü değişimiyle birey, içinde güven 
duyduğu dural toplumsal yapılardan kopuyor, bambaşka bir deneyime zorlanıyordu. 
Sanatçının bu hızla dönüşen çağa ayak uydurmaya çalışırken ürettiği tepki zaman 
zaman aşırılıklara kaydı. Kentleşme ve kentleşmenin kamusal ve özel yaşamın eski 
alışkanlıklarını ortadan kaldırırken ortaya çıkan değişim ve hızın yarattığı korku, sana-
tın ekseninin bir ucunda dururken diğer uç, eski olan her şeyden iğrenme ve yeniyi 
coşkuyla karşılama ile tanınıyordu. Avangard sanatçı, bu uçlardan ikincisinde, derin 
bir teknoloji tutkusu, kitle kültürüne duyulan nefret ve geleneğe karşı öfke ile sadece 
sanatın değil, hayatın da tüm geçmiş bağlarından koparılarak yeni baştan yaratılması 
iddiasıyla ortaya çıktı. 
Esasında bu duygu ve taleplerin, sadece avangardın ürünü olduğunu söylemek zor-
dur. Romantiklerden Baudelaire’e, ondan 19. yüzyıl başında etkinlikleri zirve nokta-
sına varan simgeci şairlere kadar pek çok sanatçıda ve özellikle de şairlerde bunların 
benzerlerine rastladığımızı söyleyebiliriz. Avangard, kendinden önceki akımlardan 
nasıl ayrıştırılabilir? Yazının başında da söylendiği gibi bu, daha çok sanatsal yapıların 
tarihsel gelişimi ile ilgili olmalıdır. Raymond Williams (1989), avangardın ortaya çıkışını 
açıklamak için 19. ve 20. yüzyıllarda birbirini izleyen üç evreden söz etmektedir. Buna 
göre ilk evrede, “sanatta piyasa güçlerinin artan hâkimiyeti ve resmî akademilerin ilgi-
sizliği karşısında kendi bağımsız pratiklerini korumak isteyen yenilikçi gruplar” ortaya 


Yüklə 7,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   81   82   83   84   85   86   87   88   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə