rı büyükçe bardaklara, kavanozlara, sürahilere doldurup ma
salara koyuyorlar. Böyle zamanlarda bütün Karasu geniz ya
kan bir zambak kokusuyla doluyor. Çiçekleri yokken de sevi
yor orayı. Annesinden gizli gitmeyi başarmışsa, arkadaşlarıyla
birlikte kumları eşeleyip soğanları söküyorlar, kovalarda birik
tiriyorlar, sonra da ziyan ediyorlar. Doğayı nasıl tahrip ettikle
rinin, bu nadir bitkinin kökünü kuruttuklarının farkında de
ğiller. Doğa kimsenin umurunda değil zaten. Sonraki yıllarda
da olmayacak, hatta daha vahşi bir açlıkla, düşmanlarıymış gibi
yok edecekler. Koca koca adamlar zambak tarlalarının üstünde
araba yarışları yapacak.
Plaja gitmek istiyor. Annesi katiyen izin vermiyor. Büyükha-
laya gitmek istiyor. Ona da hayır! Ama öyle çok zırlıyor ki so
nunda plaja inmeyeceğine, denize ayak uçlarını bile sokmaya
cağına söz vermesi şartıyla gönderiyor annesi. Başka zaman ol
sa asla göndermez ama aklı bugün başka yerde. Ceyhun Ahi’nin
iki teyzesi gelmiş, ağacın altında oturuyorlar, biri ağlıyor.
O öğle uykusundayken fırtına çıkmış, epeyce yağmur yağ
mış, şimdi durmuş. Ama gene yağacak, belli. Gökyüzü kalın,
karanlık bulutlarla kaplı. Sakarya Nehri denize karışmış. Çok
canı sıkılıyor buna. Fırtına çıkıp yağmur yağınca, masmavi de
niz çamur rengi oluyor, dalgaların köpükleri bile beyazlığını
kaybediyor. Durulup tekrar mavileşmesi birkaç gün sürüyor, o
da hiç rüzgâr esmezse.
Büyükhala dedikleri Yaşar Hala Romanyalı, küçük kızın ba
basının halası. Altmış beş yaşında, sağlıklı, iriyarı, “hükümet
gibi” dedikleri türden, deniz delisi bir kadın. Kocaman, açık
mavi gözleri var. Kışın bembeyaz olan teni, yazın güneşten öy
le kararıyor ki, fotoğrafın arabına dönüyor (öyle diyorlar o za
manlar fotoğraf negatiflerine), gözleri fosfor gibi parlıyor. Dal
ga malga tanımıyor yaşlı kadın, deniz berrakmış, bulanıkmış
aldırmıyor, balık gibi de yüzüyor. On beş yaşma kadar Kösten
ce’de yaşamış. “Deniz aynı deniz,” diyor. Büyükhalanm namaz
vakitleri gibi deniz vakitleri var. Günde dört kere denize giri
yor: sabah, kuşluk, ikindi ve akşam. Her girdiğinde de abdest
alıyor, sonra barakalarına gidip namaz kılıyor.
178
Elbiseyle yüzmeyi görgüsüne yediremediği ama mayo giy
meye de utandığı için uçuk mavi jarseden, yarım kollu, paçaları
dizlerine uzanan bir tür yan mayo dikmiş kendine. Yıllar son
ra denize girmek isteyen muhafazakâr kadınlar için üretilen ha-
şemaların ilk ve daha cesur modeli denebilir. Karasu’da mayo
giymeye utanan, kocası izin vermeyen veya dini nedenlerle giy
mek istemeyen pek çok kadının böyle uzun kollu ve uzun pa
çalı mayoları var. Bu kapalı mayolar büyükhalayla mı yaygın
laşmış, yoksa ilk başkasının aklına mı gelmiş? Bunu soramaya
cak kadar küçük. Annesinin söylediğine göre ilk zamanlarda
mayosu nedeniyle büyükhalanın çok dedikodusu yapılmış, ih
tiyar bir kadın, denize girmeyiversin ne var, demişler ama za
manla alışmışlar. Şimdi deniz vakitlerinden birini atlayacak
olursa komşuları hayrola diye sormadan geçmiyorlar.
Oğlu, gelini ve torunlarıyla birlikte barakada kalıyor büyük-
hala, kuma çakılmış direklerin üstüne kurulan evciklerden bi
rinde yani. Onlarınki en ön sırada. Plaja öyle yakın ki on adım
attığında denizin içindesin. Ama fırtınalı günlerde dalgalar de
nizi barakaların altına kadar getiriyor. Bu yüzden yerden yük
sek yapılmaları gerekiyor. Genellikle bir odası var barakaların,
bazılarının iki. Ama büyükhalalar kalabalık bir aile, onlarınki
iç içe üç odalı, önünde de bir kenarı mutfak tezgâhı haline geti
rilmiş bir sundurma var. Buzdolabı, ocak, musluklu su bidonu
filan burada duruyor. Beş basamaklı tahta merdivenle sundur
maya çıkılıyor, öndeki iki odanın kapıları buraya açılıyor. Bü-
yükhalanın oğlu marangoz Çelil Amca yapmış, çok da özenmiş
yaparken. Tavanı diğerlerinden yüksek, pencere kepenkleri iki
kanatlı. Pencereleri cam değil, naylon kaplı, hafif olsun diye.
Gece yatmadan önce aşağı saldıkları naylonları sabah olunca
yuvarlayıp dürüyorlar, pencerenin üstüne tutturuyorlar.
Büyükhalalar senelerdir geliyor buraya, daha belediye çadır
larının ortada olmadığı, plajda ineklerin gezindiği zamanlardan
beri. Yaz başında bir kamyonet dolusu eşyayla geliyorlar, kapı
ları, kepenkleri açıyorlar, buzdolabını kuruyorlar, yerlere halı
lar seriyorlar, pencerelere tül perdeler, yatakların üstüne cibin
likler asıyorlar. Yaz bitip de Adaya dönme vakti gelince aynı iş-
179
lemlerin tersi yapılıyor. En son kepekleri kapatıp asma kilitler
le barakayı kilitliyorlar.
Küçük kız Karasu’nun doğu tarafında deniz boyunca sıralan
mış bu barakalara bayılıyor. En çok da Zeki Abilerinkine. Ze
ki Abi ressam ya da ressam olduğunu iddia ediyor. Sıranın so
nundaki barakalarını pembeye boyamış, üstüne soyut resimler
yapmış. Önüne bir tabela çakmış, “Pembe Baraka” yazıyor, bir
de ok işareti var. Ama bazen dalgalar azıyor, plakayı alıp gö
türüyor. Birileri bulup Zeki Abi’ye veriyorlar, o da tekrar ku
ma çakıyor.
Başına bir şey düşer, barakaların tabanı çöker diye anne
si izin vermiyor, ama buranın çocuklarıyla barakaların altında
saklambaç oynamayı çok seviyor. Kuma çakılı direklerin ara
sında koşuşurlarken barakalarda yürüyenlerin ayak sesleri te
pelerinde gümlüyor, bazen direkler sallanıyor.
Burada oturanların hayatları çok eğlenceli. Aralarında Ro
manlar da var. O zamanlar Roman demiyorlar, Çingene diyor
lar. Çingeneler günün her saatinde darbuka, keman, klarnet ça
lıyorlar, her an birileri göbek atıyor, şarkı türkü sesleri ta uzak
lardan duyuluyor.
Küçük kız “Biz niye barakalarda kalmıyoruz?” diye babası
na sızlanıyor.
“Ama bizim banyomuz, su akan musluğumuz var,” diyor ba
bası. “Büyükhalaların yok. Her sabah belediye tuvaletine mi
gitmek istersin?”
Büyükhala evde yok, emekli maaşını almak için Çelil Am-
ca’nın kızı Atiye’yle Ada’ya gitmiş. Atiye küçük kızdan üç yaş
büyük ama öyle haylaz, öyle eğlenceli ki, küçük kız ona bayı
lıyor. Atiye hiç iğrenmeden denizanası topluyor, gıcık olduk
larının üstüne atıp kaçıyor veya kum midyesi toplayıp teneke
de pişiriyor.
Konuşurken “S” harflerini ıslık gibi öttüren pepeme yenge
nin misafirleri var, küçük kıza oturup börek yemesi için ısrar
ediyor, ama büyüklerle oturmak hiç cazip gelmiyor.
B bloktaki çadırlardan birinde kalan bir arkadaşı var, belki
onunla oynarım diye belediyenin yazlıkçılara kiraladığı çadır-
180
Dostları ilə paylaş: |