da ilan ettirdi. En çok takacak çilingire otuz ve en çok
kapı ve pencere takacak doğramacıya da elli eskuda
vadetti.” (s.32) sözleriyle T ürkler’de zorlama yerine
teşvik olduğunu ifade eder. Dünyadaki bütün esirler,
çalıştırılırken dövülüp, işkencelere maruz bırakılırken
Osmanlı Paşalarının bu ince düşünceleri, OsmanlI’nın
büyüklüğünü g ö sterm ek te d ir. A y rıc a P edro, bu
karşılaştırmalarıyla da Türklerle Batı dünyası arasındaki
farklı iş ahlâkını gözler önüne serer.
M ata’nın tutsaklığın her yerde kötü olduğunu,
bunun için İspanyol gemilerinde kürek çekmeyi tercih
ettiğini söylemesi üzerine Pedro: “Türkler’de dört yıl
kürek çekmeyi, bizde gemilerde bir yıl kürek çekmeye
değişmem. B ir kere bizde, bütün y ıl aralıksız kiirek
çekilir; Tiirklerde ise, sade yazın; bu bir. Sonra bizim
gem ilerde doyacak kadar peksim et verilm ez; Türk
gemilerinde ise, hem çok miktarda hem çok iyi peksimet
verirler.” (s.31) diyerek T ü rk ler’e esir düşenlerin
İspanya’dakilerden daha şanslı olduklarını belirtir.
Kanunî Sultan Süleyman, kızı (Mihrimah Sultan)
hastayken eğer iyileştirilirse Pedro’yu azad edeceğini
vaad eder. Bu te k lif k arşısında Pedro, padişahın
ellerinden ayaklarından öperek azad istem ediğini,
serbest kalırsa kendisi gibi bir destekten mahrum
kalacağını söyler.(s.38) Pedro, azad edileceği vakit
İsp an y a’ya geri döneceğinden dolayı azad olm a
teklifine tepki göstermiştir. Lâkin, İstanbul’daki esirlik
hayatının, İsp a n y a ’daki hür hayatına oranla daha
lütûfkâr olacağının farkındadır.
P e d ro , T ü rk le rd e y o lc u lu k e d e n le rin
kalacakları yerleri anlatırken: “Orada misafirhaneye
“kervansaray” derler. Türkler rahatlarına bizim kadar
düşkün olmadıklarından, bu yerlerde döşek, yemek ve
lostaryacı yoktur. ” (s.61) diyerek kervansarayın işlevini
an la ttık ta n so n ra ; “O m em le k e tin sa m a n ı p e k
besleyicidir, çalışmayan hayvanları semirtir bile. Atlı
yolcularda, bir de yem torbası bulunur, arpa doldurup
hayvana takarlar. Kervansaraylar hayrattır, kalmak
için para verilm ez. A vlularında birçok barakalar
kurulur. Bu barakalarda lüzumlu her şey satılır:arpa,
odun, p irin ç , sam an. O ranın h a y v a n la n açlığa
dayanıklıdır; gündüz yem yem ezler; yem lerini gece
ye rle r.” (s.62) ifadeleriyle ulaşım özgürlüğünü ve
rahatlığını anlatır.
P ed ro , T ü rk le r ’in d in i in a n ç la rı, ca m ileri
hakkındaki bilginin akabinde, “Meslekten din adamları
olmadıkları halde, namaza çağrılan kimseler ki, çok
olur, aidat verilmez. Namaza çağrılınca, burada nasıl
kiliseye gidiliyorsa, orada da camiye gidilir. İsteyen,
bulunduğu yerde namazını kılabilir. Büyük konakların
nam az kıldıran hocaları v a r d ır .” (s.77) diyerek
Türklerin ibadetleri konusunda bilgi verdikten sonra,
T ürkler de kendilerinde olduğu gibi ruhban sınıfı
olmadığını söyler. Halkının kendi içinden en bilgili
insanların dini ibad etlerin i y ap tırm ası, O sm anlı
to p lu m u n u n ilm e v e r d iğ i ö n e m i g ö s t e r i r .
Türkler’in temizliğe verdikleri önemi anlatırken,
namaz kılmalarını örnek olarak gösterir: “ ......Ve hep
aynı im an, hep aynı tem izlikle. B iz de tıpkısını
yaşasaydık şiiphe yok A lla h ’ın sevgisine daha çok
erişirdik.” (s.77) diyerek Türkler’in temizliğine özenir.
Bir başka yerde de: “Söyleyeceğime iyi kulak kabartın:
İmparatorundan tutun da, aşçı yamağına kadar,İst er
erkek, ister kadın, ister zengin, ister yoksul, beş vakit
n am az k ılm a y a n T ü rk y o k t u r .”( s .İ S ) d iy e re k
İslam iyet’te eşitlik olduğunu, hiçbir şekilde ayrım
yapılmadığını ve o dönem insanının ibadet konusunda
çok hassas olduğunu belirtir.
Pedro, Kuran’da neler olduğunu anlatırken: "Daha
kolaylıkla kandırabilmek için, bizim dinimizde de olan
pek çok şeyler vardır. Buyrukları sekiz tanedir: Allah’a
tapmak, ahirete inanmak, ebeveynini sevmek, bayramları
kutlam ak, evlenm ek, çalm am ak ve öldürm em ek,
Ramazan’da oruç tutmak ve sadaka vermek. Bu suretle,
bizim dinimizin belirttiği “yedi büyük su ç ”u, “Kuran”
dahi suç sayar. ” (s.80) diyerek Hristiyanlıkla İslâmiyet’in
asgari müştereklerinden bahseder. Fakat Pedro, yine de
kendi ülkesine döndüğü vakit cezalandırılma ihtimalini
göz önüne alarak belirttiği kuralların M üslüm anlar
tarafından Hristiyanlık’tan alındığını, kendi inanmasa
bile ifade eder.
Pedro, 16. yy .da OsmanlI’nın adalet sistemindeki
titizliği şu gözlemleriyle anlatır. “Kazaskerliğe, bilgice
çok üstün ve hayatı çok temiz bir kimseyi seçerler; para
yüzünden adaletten ayrılmasın, diye de, kendisine çok
maaş b ağlarlar.”(s.84) Bunun karşılığında Mata:
"Doğrusu iyi bir âdet. Davalara haklı haksız bakıp,
ceplerini sekiz gün içinde tıka basa dolduran yoksul
hakim lerin ellerine düşm ekten se.” (s.85) diyerek
Türklerle İspanyollar arasındaki adaletin uygulanış
biçimini karşılaştırır. T ürkler’in adalette nasıl eşit
davrandıklarını, Müslüman, Hristiyan ayırt etmediklerini
de şu şekilde ifade eder: “Türk’ün adaleti, Hristiyan
olsun, Müslüman olsun herkese eşit uygulanır. Başlıca
hakimlerin masasında bir “haç” ve bir “Tevrat” bulunur.
“H aç”ın üstüne, H ristiyanlar’a ve Tevrat’ın üstüne
Yahudiler’e yemin verdirirler. Kral m eclisi (Divanı
H um ayun) bir yana, en yü ksek a d a let m erkezi,
kazaskerliktir. Adaletleri, yarı dini bir adalettir.” (s.97)
Adaletin yalnızca doğru işlemesi değil, ayrıca
2001 / Güz 30
Bilge 41