93
Temmuz 1968‟de Baas Partisince gerçekleĢtirilen darbe ile General
Ahmed
Hassan
El Bakr devlet baĢkanı olurken yardımcılığına 31 yaĢındaki Saddam
Hüseyin getirilmiĢ; sonraki süreçte de Hüseyin, 1979‟da Devlet BaĢkanı
Bakr‟in istifası üzerine Irak yönetimini devralmıĢtır (BBC Ġnternet Sitesi [web],
2004).
O döneme damga vuran en önemli geliĢmelerden birisi de Ġran Ġslam
Devriminin gerçekleĢmesi idi. O döneme kadar batı yanlısı bir politika içinde
olan, ABD ve Ġsrail‟le önemli iliĢkiler geliĢtiren, Ġran‟da gerçekleĢtirilen devrim
sonrasında, Batı dünyası özellikle de ABD, Orta Doğu politikalarını ve
stratejilerini yeniden yönlendirmek zorunda kalmıĢtır.
Devrimle birlikte, Batıya sırtını dönen, ABD ve Ġsrail‟i düĢman ilan
eden, rejim ihracı stratejisini yürüten Ġran; Irak‟taki Baas rejimini de tehdit
etmekteydi. O dönemde Ġran, Arapların liderliğine soyunan ve Arap
milliyetçiliği söylemi üzerinde hareket eden Saddam Hüseyin için, önemli bir
tehdit konumuna gelmiĢti (AltınkaĢ, 2005: 138).
Bu dönemde gerginleĢen ve en nihayetinde sekiz yıl süren Ġran
-Irak
SavaĢının temelleri
de bu dönemde atılmıĢtı. Ġran
-
Irak SavaĢının, dini
sorunlar, sınır sorunları ve siyasal farklılıklardan kaynaklanan çok sebepli ve
karmaĢık gerekçeleri bulunmaktadır (Global Security Ġnternet Sitesi [web],
2010b). Bu gerekçelerden en önemlileri aĢağıda sıralanmaktadır:
1970‟li yıllarda, Orta Doğu‟da iki önemli güç bulunmaktaydı, Bunlar,
1968‟de iktidara gelen Baas Partisi yönetimindeki Irak ve ġah Rıza
Pehlevi yönetimindeki, petrol zengini Ġran Irak, SSCB ile dostluk
antlaĢması imzalayıp, Irak petrol Ģirketini millileĢtirirken Ġran, Batı;
özellikle de ABD ile iĢbirliği sayesinde hızla güçlenmekteydi (Yılmaz,
2009: 257). Bu dönemde iki ülkenin Orta Doğu‟da bir hegemonya
oluĢturma mücadelesi içinde olduğu söylenebilecektir.
Ġki ülke arasındaki sorunlar, aslında 19. yüzyıldan beri devam eden
ġatt
-
ül Arap su yolu sorunu sebebiyle uzun bir süredir devam
etmekteydi. Ġran‟ın Körfez‟de stratejik açıdan önemli olan Hürmüz
94
boğazındaki adaları iĢgal etmesi üzerine Irak, Huzistan bölgesinde
yaĢayan Arapları, Ġran aleyhine kıĢkırtmaya baĢladı. Ġran ise, Irak‟ın
kuzeyindeki Kürtlere silah ve cephane sağlayarak Irak‟ın Huzistan‟daki
Araplarla birleĢmesini önlemeye ve ġatt
-
ül Arap konusunda Irak‟ı zor
durumda bırakmaya çalıĢıyordu (Yılmaz, 2009: 258
-259).
1975‟e gelindiğinde, Cezayir AntlaĢması ile Irak, Thalweg hattını kabul
ederek, ġatt‟ül Arap‟ın doğusunu Ġran‟a bırakmıĢ; Ġran ise, Irak‟ın
kuzeyinde bulunan Kürtlere verdiği desteği kesmeyi taahhüt etmiĢti.
Bu antlaĢmadan güçlenerek çıkan Irak, hızla silahlanmaya baĢladı
. Bu
süreçte, Mısır‟ın Camp David antlaĢması ile Arap Dünyasından tecridi
ile birlikte, Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak, Arap Dünyası
üzerinde, liderlik planları yapmaya baĢlamıĢtı. Bu dönemde Ġran‟da
ġah‟ın devrilmesiyle birlikte, Humeyni‟nin ġii rejimi, devrim ihracı
stratejisi ile çevre ülkeler açısından önemli bir tehdit konumuna
gelmiĢti. Bu durum, özellikle önemli bir ġii nüfusa sahip Irak‟ta ciddi
endiĢe uyandırmıĢtı (Arı, 2004: 372
-374).
Humeyni Rejimi, aynı zamanda Irak‟ın Pan
-Arabist
olarak
nit
elendirilebilecek ideolojisi ve Arap Dünyası üzerindeki liderlik
planlarının karĢısında bir tehdit konumundaydı (Global Security
Ġnternet Sitesi [web], 2010b).
Saddam Hüseyin, Arap Dünyası üzerinde liderlik planları yaparken,
bölgede önemli ağırlığı bulunan ABD ile iliĢki kurmaya çalıĢıyordu. Bu
durum ABD‟nin de iĢine geliyordu. Zira Ġran Devrimi, ABD‟nin Orta
Doğu politikalarını da tehdit eder konuma gelmiĢti. ABD, Ġran‟ı Irak ile
dengelemek istemekteydi (Yılmaz, 2009: 260).
17 Eylül 1980‟de Cezayir AntlaĢmasını tanımadığını ve ġatt‟ül Arab‟ın
Irak‟a ait olması gerektiğini ilan eden Hüseyin, 22 Eylül 1980‟de Ġran‟a savaĢ
ilan etmiĢtir (AltınkaĢ, 2005: 138).
SavaĢ, baĢlangıcından itibaren Saddam Hüseyin‟in planlarına aykırı
biçimde geliĢmiĢti. Buna göre Saddam Hüseyin, karıĢıklık içinde olan Ġran‟ın
kısa sürede yenileceğini düĢünmüĢ ancak Ġran kısa sürede istikrarı
95
sağlayarak, üstünlüğü ele geçirmiĢtir. Aynı Ģekilde Hüseyin, Huzistan
bölgesindeki Arapların desteğini elde edeceğini düĢünmüĢ ancak burada da
beklediği desteği bulamamıĢtı. SavaĢla birlikte, Irak‟ın petrol gelirlerinde de
önemli oranda azalma olmuĢ; bu durum da Irak ekonomisine, savaĢ giderleri
ile birlikte önemli zarar vermiĢtir (Arı, 2004: 389).
SavaĢın ilerleyen dönemlerinde, Ġran‟ın tekrar gücünü kazanması ve
Irak‟a karĢı üstünlük sağlamaya baĢlaması; gerek Arap ülkelerinde gerekse
Batılı devletlerde endiĢe yarattı. Bu durum sebebiyle, Arap ülkeleri ve Batılı
ülkeler; özellikle de ABD, Irak‟a yardım etmeye baĢladı. Bu süreçte Sovyetler
Birli
ği‟nin de Irak‟a silah sevkiyatını artırdığı dikkat çekmekteydi. Uluslararası
platformda giderek yanlızlaĢan Ġran, BM Güvenlik Konseyinin 20 Temmuz
1987 tarihli; tarafları ateĢkese ve savaĢ öncesi sınırlara çekilmeye çağıran
kararını, kabul etmeyince, BM tarafından da ambargoya uğradı. Artan iç ve
dıĢ baskılar üzerine ise 3 Temmuz 1988‟de BM Güvenlik Konseyinin kararını
kabul etmek durumunda kaldı (Yılmaz, 2009: 264).
SavaĢ sonunda iki ülkenin de zararı büyük oldu. Ġki ülke de savaĢ
sonunda, baĢladıkları konuma gelirken, uğradıkları zararların telafisi uzun
yıllar mümkün olmadı.
Uzun süren savaĢtan çıkan Irak, zayıflayan ekonomisi, savaĢ
sırasındaki yoğun borçlarının ağırlığı altında zor durumda iken; 1988
-1990
yılları arasında Saddam Hüseyin, Irak‟ın bölgesel gücünü artırmak ve Arap
Dünyasında liderlik rolünü elde etmek için uğraĢ veriyordu. Ġlk olarak, nükleer
bir güç olmak amacıyla, nükleer çalıĢmalara giriĢmiĢ, ardından Suriye‟deki
Baasçı rakibi Hafız Esad‟ı hedef seçmiĢti. Esad‟ı Ġran‟ı desteklemek ve
Ġsrail‟e karĢı olan mücadeleden uzaklaĢmakla suçlamıĢ, bu noktada Esad
muhalifi olarak gördüğü Lübnanlı Hıristiyanların ayaklanmalarına destek
vermeye baĢlamıĢtı. Bununla birlikte, Suriye‟nin ABD ile iĢbirliği yapması ve
Hıristiyanların kendi içlerinde bölünmelerini hesaplayamaması, hedefine
ulaĢamamasına sebep oldu (Harris, 2000: 55).
Dostları ilə paylaş: |