Tarihi Materyalizmin Çarpıtıcılığında Zıtların Birliği
45
düşüncelerinin değişmesi, ML bilincin toplumun içinde kök salmasının derecesi ile
ölçülür.
Toplumun ML bilinci ne kadar ilerlerse; sosyalist bir toplumda üretimin niteliği
ve niceliği de o derece gelişecektir. Üretimin artması devrim değildir. Üretimin
artması devrimin sonucudur.
Eğer ‘komünizm’ kişi başına düşen üretim rakamları ile açıklansa idi, kuşkusuz
bugün en iler kapitalist ülkelerin -insanın insan tarafından sömürülmesine dayanan
ülkelerin- komünist olduğunu ilan etmek gerekirdi. Bernstein-Kautsky’den kalan
“üretici güçler” teorisinin hayranı ve ateşli savunucusu Krusçef revizyonistleri sorunu
böyle kavradıkları için, kendilerine hedef olarak “en ileri kapitalist ülkelere kişi
başına üretim açısından yetişmek ve onları geçmek”i seçiyorlar. Krusçef
recizyonistleri devamla bunun gerçekleştirilmesinin “SSCB ve sosyalist ülkelerin
karşılaşabilecekleri sürprizlere karşı en güvenilir garanti” olacağını (R-Belgeler,
s.125.) ilan ediyor.
Krusçef revizyonistleri, görüldüğü gibi sosyalizmi inşa eden kitlelerin bilincini
değil; kişi başına düşen üretimin artmasını, sosyalizmin garantisi olarak görüyor.
Bütün bunlar Marksizmin adi bir şekilde tahrifidir...
Krusçef
revizyonistlerinin sorunu, her ne pahasına olursa olsun, “üretimi
artırmak” olduğu için, onlar bunun yolu olarak da “maddi özendirme”yi keşfettiler...
“Emperyalizmin var olduğu şartlarda; sosyalizmden geri dönüş tehlikesinin car
olduğu şartlarda, her sosyalist ülke ekonomik olarak mutlaka kendi ayakları üzerinde
durmak zorundadır...” (a.g.e., s. 254-256.)
Stalin savunucusu bir “üretici güçler teorisi” muhalifi de işte böyle konuşuyor.
Burada ortaya konan temel fikir TKP/ML II. Konferans öncesi eleştirilmişti.
(Bkz., B 15, s. 11-12.) Bu fikirlerin C. Bettelheim ile olan kan kardeşliği de
belirtilmişti.
Bu
akımlar, en azından BP ve MB en nihayet Çin’deki Kültür Devrimi sırasında
“iradeci” görüşlerin yayıldığını kabullenseler de kendilerinin bu hastalıktan muzdarip
olmadıklarını, “tam tersine” Ahmet B.’nin diyalektiğinin “mekanik” olduğunu A.
B.’nin “ekonomist” ve “üretici güçler teorisi” savunucusu olduğunu ilan ediyorlardı.
Gel gelelim doğrular inatçıdır. Güneş balçıkla sıvanmaz.
Buradaki
görüşlerin altında C. Bettelheim ve Y. Dost iki kere düşünme ihtiyacı
duymadan imzalarını atarlar.
Neyi? Çünkü görüşler bir ve aynıdır da ondan.
Niye? Çünkü bu Stalin savunucuları Krusçef’in nezdinde Stalin’i üretici güçler
teorisinin şampiyonu ilan ediyorlar da ondan.
Bunların Stalin savunuculuğu tamamıyla eklektiktir. Bunların Stalin
eleştirmenlerine karşı Stalin’in görüşlerini alt alta sıralayıp ve “doğru” ilan edip
ondan sonra tamı tamına da Stalin eleştirmenleriyle çakışan görüşleriyle olayları
yorumlayıp, rakiplerini eleştirirler. Bakınız.
2-
Bolşevik Partizan, Kasım 1981, 14/4’de “Stalin’e Karşı Tavır ML’lerle Her
Türden Oportünistleri Ayıran Temel Kıstaslardan Biridir” Başlığı altında uzun bir
“Stalin savunması” yer alır. Stalin’den alıntılarla Stalin eleştirmenleri “yerle bir”
edilir. Ve burada şu satırlar, bu broşürde ele alınan konularda Partinin geçmesiyle
ilgili şu satırlar da vardır:
Tarihi Materyalizmin Çarpıtıcılığında Zıtların Birliği
46
“Stalin Üretici Güçler Teorisini Mi Savundu?
...Bu
eleştiri, mesela, ‘Partizan Çıkarken’ adlı broşürde, Stalin döneminde ‘üretici
güçlerin gelişmesinin tek başına sosyalist üretim ilişkilerinin egemen hale gelmesine
yeteceği savunuldu’ şeklinde... getiriliyordu...” (a.g.e., s. 66.)
Ve tabii ki ‘Partizan Çıkarken’in bu görüşlerinin yanlışlığı Stalin’e dayanarak
yalanlanır. Güzel...
Böylece
“özeleştiri” de yapılmış oldu...
Sonra?
Sonra
sıra gelir “Kompüterler” sorunuyla ilgili olarak A.B.’ye karşı tavır
takınmaya...
Gelin
şimdi aynı yazarların B.15 s. 133-161 arasında yer alan tartışmadaki
konumuzu ele alan tavırlarına bir bakalım.
“...
Teknik
gelişmeyi reddetmek, komünizmin geri bir teknik düzeyde de mümkün
olduğunu savunmak, teknik gelişmeye, üretici güçlerin gelişmesine önem vermemek,
Marksizm-Leninizm bilimi yerine küçük burjuva ütopyacılığını geçirmek demektir.
bu soruna dikkat çekmek önemlidir. çünkü, özellikle “Mao-Zedung Düşüncesi” adına
modern revizyonizme karşı yürütülen polemikte, yer yer tekniğin, üretici güçlerin
gelişmesinin sosyalizm inşası için hiç önemli olmadı gibi aşırı iradeci görüşler
savunulmuştur.
Ama
şunu da görmek ve bilmek gerekir ki, bugün Marksist- Leninist ilkelerin
savunulması mücadelesinde bu alanda esas tehlike küçük burjuva ütopyacılığı değil,
modern revizyonistlerin, sosyalizmin inşası sorununda bu inşaya aktif olarak katılan
emekçi sınıfların bilincinin rolünü hiçe sayan, görünüşte Marksist, gerçekte
revizyonist üretici güçler teorisidir. Bu teori, Marx’ın”ekonomik temel belirleyicidir”
şeklinde doğru genel tezini mekanik bir şekilde yorumlayarak, üretici güçlerin
gelişmesini sosyalizmin gelişmesi olarak göstermektedir. Halbuki, gerek Marx ve
Engels, gerekse Lenin ve Stalin sosyalizmin inşası için tayin edici olanın
PROLETERYA DİKTATÖRLÜĞÜ olduğunu, yani siyasi iktidarın işçi sınıfının
elinde bulunması gerektiğini ortaya koymuşlardır. TAYİN EDİCİ olandan söz
edilecekse, o zaman bunun, sosyalizm inşasında SİYASİ İKTİDAR SORUNU olduğu
Marksizm-Leninizmin alfabesidir. Proletarya diktatörlüğü olmadan, üretici güçlerin
gelişmesi sosyalizmin değil olsa olsa kapitalizmin gelişmesi olur. Proletarya
diktatörlüğünün kurulması ve sürdürülmesi ise işçi sınıfının ve emekçi sınıfların
bilinç ve örgütlenme düzeyi sorununa bağlıdır. Sorunu böyle ortaya koymamak, salt
ekonomik taban sorununu tartışmak, meseleye revizyonist açıdan yaklaşmak
demektir.
İşte bu anlamda, sosyalizmin inşasında siyaset ile ekonominin ilişkisi sorununda
siyaset tayin edici rol oynamaktadır. Yazıyı yazan yoldaş tam da tayin edici önemde
olan bu sorunda, revizyonist bir konumda durmakta, teknik sorunun, siyasetten
bağımsız olarak ele alıp öyle tartışmaktadır. Hatta bunun da ötesinde, modern
revizyonistlerin yaptıkları gibi, tekniğe, siyasetin üzerinde, onu belirleyen bir önem
vermektedir. O, modern revizyonistler gibi, sosyalizmin inşasının ve komünizme
ilerlemenin, emekçi kitlelerin bilinçli bir eylemi olduğunu, olması gerektiğini
kavramaktadır. Marksizm-Leninizm toplumun gelişme yasalarını bulup ortaya
koymuş, toplumun zorunlu olarak nereye doğru geliştiğini açıklamıştır. Bu bilime
Tarihi Materyalizmin Çarpıtıcılığında Zıtların Birliği
47
sahip olan proletarya zorunlu olanı kavradıktan sonra, bu zorunluluk kör bir
zorunluluk olmaktan çıkar. Sosyalizm, proletaryanın ve emekçilerin bilinçli çabaları
ile inşa edilecektir, proletarya ve emekçilerin bilinç seviyeleri geliştikçe, adım adım
komünizme yaklaşılacaktır. Sorunun özü, esası budur. Bunun kavranmaması,
kaçınılmaz olarak revizyonizme götürür.
Marx komünist toplumu “bireylerin işbölümüne köleleştirici bağımlılığı ve onunla
birlikte kol ve kafa emeği arasındaki karşıtlığın kaybolduğu, çalışmanın yalnızca bir
geçim aracı olmaktan çıkıp, kendisinin ilk hayati ihtiyaç haline geldiği, bireylerin çok
yönlü gelişmeleri ile birlikte üretim güçlerinin de artacağı, bütün kollektif zenginlik
kaynaklarının bollukla fışkırdığı burjuva hukukunun dar sınırlarının aşıldığı,
bayrağında “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre” yazan “toplum”
olarak tarif eder.
Kuşkusuz bu toplam en ileri teknik düzeyde üretim yapan, üretici güçleri olağan
üstü gelişmiş bir toplumdur. Ama ondan da önemlisi, bu toplum “burjuva hukukunun
dar ufukların kesin olarak aşmış bir toplum” dur. Lenin’in deyimi ile, bu toplumun
insanları “Acaba komşumdan yarım saat fazla çalışmıyor muyum? onunkinden daha
az ücret almıyor muyum?” şeklindeki hesapları yapmayacak (ve yapmaya gerek
duymayacak” durumda olacaktır.
Ve tabii ki bu çok uzun süreli ve bilinçli bir çabayı gerektirir. Lenin’in
“sosyalizmin asıl başlangıcı” (Kültür ve kültür ihtilali üzerine, s. 118.) Subbotnikler
üzerine yaptığı bir konuşmada şunları söylüyor:
....
Görüldüğü gibi, Lenin sorunu yalnızca “teknik gelişme” olarak görmüyor, tersine,
bilinç unsurunu öne çıkarıyor. Bunu yapmak, hiçbir şekilde tekniğin, teknik
gelişmenin önemini reddetmek demek değildir. Tersine, sosyalizmin inşasında teknik
sorununu -bilinç sorunundan bağımsız olarak- öne çıkarmak, her dönemde
revizyonistlerin işi olmuştur.” (Bolşevik, sayı 15, s. 140-141.)
Tüm bu noktalarda oldukça detaylı olarak karşılıklı pozisyonlar B. 15’te referans
verilen yerlerde mevcuttur. Burada yapacağımız birkaç ilaveden önce okura bu
görüşlerin savunucuları ile A.B. arasındaki tartışmanın tarihçesine de bir göz atmayı
tavsiye ederiz. Çünkü bu tartışmalarda tek tek belgelerden yola çıkma iddiasına
dayanarak sosyalizm için proletarya diktatörlüğünün zorunluluğu üzerine A.B.’ye
ders veren yazarlara karşı A.B.’nin proletaryanın bağımsız örgütlenmesini
savunduğu, partinin eski görüşleriyle bunun mümkünatsızlığını dolayısıyla da
proletarya diktatörlüğünün imkansızlığını savunduğu, proletaryanın bağımsız
örgütlenmesi ve böylece devrimi proletarya diktatörlüğü ile taçlandırmak için
mücadele ettiği görülecektir. Okunun satırlarda A.B.’ye proletarya diktatörlüğü
üzerine ders verenler bunlardır işte.
Konuya
dönersek.
Y. Dost’un görüşleri kelimesi kelimesine mevcut mu? Ve bu görüşler Y. Dost’un
eserinden eski olduğuna göre bir “öncellik” söz konusu edilirse öncellik onuru C.
Bettelheim’dan sonra bu akımlara düşer.
Ekonomi
siyaset
ilişkisinde, siyasetin üstünlüğü...
Teknik önemli ama, bilinç daha önemli.
Üretim önemli ama burjuva hukuğunun dar sınırlarını aşmak daha da önemli.
Tarihi Materyalizmin Çarpıtıcılığında Zıtların Birliği
48
Tayin edici olan... siyaset, bilinç,
komünizme
geçiş ölçütü... kitlelerin bilinci...
Üretimi
artıran rakamlar değil...vs., vs..
Ve tüm bunlar için Y. Dost’la ilgili tespitler olduğu gibi geçerlidir. bunlar
siyasetle ekonomi arasındaki karşılıklı etkileşmenin çerçevesinde edilmiş laflar
değildir. Bunlar ekonomiyi değil, siyaseti temel gören, ekonomiyi de onun ürünü,
türevi gören laflardır. Kaçınılmaz sonuçları daha önce ortaya koymuştuk.
Ve mesela bu görüşler temelinde Krusçef’e mal edilerek iş verimliliğinin, kişi
başına düşen üretimin artırılıp kapitalist ülkelerin geçilmesi hedefinin tespitine üretici
güçler teorisinin savunuculuğunun ispatı olarak değinilir. Gel gelelim bu tespit
Krusçef’ten önce Stalin’e aittir. Zaten daha bilgili olan ve Stalin’in bu sizlerini bilen
C. Bettelheim Stalin’e bu ve benzeri tespitler üzerinden saldırıp üretici güçler
teorisinin şampiyonu ve Krusçef’in hocası ilan eder. Bu akımların ise özelliği tutarlı
olmamaktan ibarettir. Onlar da açık yüreklilikle C. Bettelheim gibi yapmalıdırlar.
Fakat tutarsızlıklarından yapamıyorlar. Daha doğrusu bu akımlar er veya geç böylesi
haltlar yiyecek, böylesi bir gelişmeyle “tutarlı” olacak birilerini elbet üretirler. Ondan
sonra da daha hala Stalin savunuculuğu iddiasını sürdürmeye çalışanlar, tutarlı hale
gelenleri ‘lanetlerler’. Sanki anaları kendileri değilmiş gibi...
Mesela Stakovanist harekete karşı çıkan, onları bir sömürü aracı olarak gören
İKP’ye karşı çıkılır. Sanki “maddi özendiriciliğe “hiçbir ayrım yapmadan karşı çıkan
ve böylece bu tür görüşlere temel hazırlayan kendileri değilmiş gibi. Vs., vs..
Gelin bunlarla, yıllar öncesinden bitirdiğimiz işimizi biraz diyalektik oynayarak
bitirelim:
Hani komünizme doğru gelişmenin ölçütü üretimin arttığına dair rakamlar değil
de, kitlelerin ML bilincinin artması vs. ya... Hani bunlar komünizme herşeyden önce,
en önemlisi, bu anlamda tayin edici olan vs., vs. olaraktan üretimin arttığını gösteren
rakamlarla değil de kitlelerin bilincini artırarak varacaklar. Ve hümme haşa üretimin
öncelliğini savunmak üretici güçler teorisidir ya...
“Üretimin
artması devrim değildir...
Ama, bunu deyen de fena halde yanılmaktadır.
Niye mi? “Üretim artmasa”, yani üretim gelişmese devrime ihtiyaç doğmaz,
devrim için ekonomik temel doğmaz da onun için. Bu laf işte C. Bettelheim’ın
temelsiz sınıf mücadelesi (devrim) görüşünün kısa bir özetidir.
Üretimin
artması bal gibi devrimdir. Devrimi zorunlu kılan, ihtiyaç haline getiren
tamı tamına budur çünkü.
Üretimin
artması devrimin bir sonucudur.
Çok
doğru. Devrim eski üretim ilişkileri tarafından cendereye alınmış üretici
güçlere uygun yeni üretim ilişkilerini kurarak üretimin gelişmesi imkanını hazırlar.
Sonra...
Sonra üretimin artması devrimdir. Mesela, köylüler daha kollektif çiftliklerde
örgütlenmemiştir. Bunun için şehirlerde sanayini geliştirir, köylülerin kollektif
çiftliklerde örgütlenmesi için gerekli üretim araçlarını üretebilecek duruma gelirsin.
Ve kırda Kulakları temizlersin. Yani Üretimin Artması Devrimdir. Veya...
Tarihi Materyalizmin Çarpıtıcılığında Zıtların Birliği
49
Veya bu işi R. Yürükoğlu’nun dediği gibi bir “kararname” ile yaparsın, C.
Bettelheim’ın dediği gibi mülkiyet ilişkilerini değiştirerek yaparsın... veya, efendime
söyleyeyim... “devrim yaparak” yaparsın. Ne de olsa “Üretimin artması devrim
değildir. Üretimin artması devrimin bir sonucudur.”
Biz biliyoruz ki, “allahtan” Stalin sizler gibi, R. Y., C. B., Y. D., B. P., M. B.,
Spartaküs, vs., vs. gibi devrimci bir adam değildi. O sizler için üretici güçler
teorisinin şampiyonu olan bir adamdı. Yani gelişmiş üretici güçlerin sağlam temeli
üzerinde Kulakları temizledi. işe, üretimle başladı, devrimle bitirdi... Ve öyle bir
bitirdi ki revizyonist hainler daha hala adına layık bir Kulak kesim oluşturmak için
ıkınıp duruyorlar. Çin’de ise kimse ve nedense hiçte öyle önemli bir engelle
karşılaşmadı.
Ve Krusçef’çilerin savunur göründükleri doğru görüşlere hücum ederek modern
revizyonistlere karşı mücadele edilirse, sonuçta Stalin’e ML’e hücum anlamına gelen
böylesi mücadeleler sadece ve sadece modern revizyonistlerin işine yarar. Yarıyor da.
Çünkü modern revizyonistler Marksizmin savunucusu pozlarına bürünebiliyorlar.
Modern revizyonistler için burada ele aldığımız tüm modern revizyonizm
düşmanlıkları bulunmaz nimettirler. Ve ters yüz edilmiş modern revizyonizmin ta
kendisidirler.
-IV-
PARTİZAN
Bu
eğilimi ele almaya gerek var mı?
Bence
yok.
Çünkü
bunlar
tutarlı C. Bettelheim’cıdırlar.
Stalin
eleştirilerine kadar. Daha doğrusu tutarlı “Kültür Devrimcisi” olan C.
Bettelheim’ın takipçisi, utangaç takipçisi, “Kültür Devriminin” ise ateşli
savunucularıdırlar.
Elimizde
bu
konuda Komünist sayı 13 var. illegal yayınları olduğundan ve böylesi
yayınlardan alıntıya çok kızdıklarından referans veremeyeceğiz. Ama
görüşler
açık. C. Bettelheim ile Y. Dost’u okuyan fikir silsilesi olarak onları da okumuş olur.
Partizan
eğiliminin itirazını olursa alıntıları bir ara okura sunarız.
Dostları ilə paylaş: |