Daha önce, Anadolu’da, Aksaray yakınlarındaki
Mamasın köyünde, Hıristiyanlarla, Müslümanla-
rın tek oylumu paylaşması da etkilemişti beni.
Önce Hıristiyanlar girip dualarını, tapınmalarını
yapıyorlardı. Sonra da Müslümanlar, Hıristiyan-
ların resimlerini ters çevirip, kıbleye göre yönle-
rini değiştirip namazlarını kılıyorlardı.
Anadolulu Müslümanların, ya da Hıristiyanların
ne denli hoşgörülü olduklarını düşünmüştüm
doğal olarak.
Enlemesine uzayan çözümün Anadolu’daki
güzel örneklerini Kızıltepe’de (Mardin), Diyar-
bakır Ulucami’de daha 1955’de görmüştüm. Bu
örneklerde orta aks dışarıdan da okunabilecek
gibi belirtilmişti. (Behruz Çinici’nin TBMM cami-
sinde de bu çözüm yeğlenmişti biliyorsunuz.)
Türklerin yüzyıllar süren Müslüman oluşların-
dan sonra, önce bu çözümden etkilendikleri
besbelli... Ama Anadolu’ya geldiklerinde kub-
beli bazilikadan etkilendikleri yadsınamaz.
Enine, boyuna aks artırarak gelişebilen, bu neden-
le sonsuz tasarlı (plan) olarak tanımlanan çözüme
Ulucami deniliyor. Hutbe (o yörenin, ülkenin ege-
meninin kim olduğunun imamca minberden du-
yurulduğu konuşma) Ulucami’de okunuyor.
Ulucami’de mihrab aksının dışarıdan da belirtil-
mesi, bu aksın üzerine önceleri küçük, sonra gittik-
çe büyüyen bir kubbe eklenmesi ilk gelişmelerdi.
Bursa’daki Ulucami, tepesinden ışık alan ortada-
ki havuzuyla, su sesiyle bu evrenin en etkileyici
oylumlarından biridir.
Edirne’deki, 15. yüzyılın başından Eski Cami, kare-
den kubbeye geçişin yapım yöntemi olarak araştı-
rılan, denenen, görselleştirilen ilginç bir örneğidir.
Manisa Ulucamisi, Edirne’deki Üç Şerefeli Cami,
bu yolda ilerlemenin yapım yöntemi deneme-
lerinin adımlarıdır.
Üç Şerefeli Cami, o güne dek yapılmışların (Mu-
durnu Yıldırım Camisi dışında) en büyüğü olan
kubbesiyle elbette önemlidir. Ayrıca, revaklı
avlusu, Mimar Sinan’ın Selimiye’sini önceleyen,
şerefelerine, birbirini görmeden üç ayrı sarmal
Resim 4. Mardin Kızıltepe.
Resim 5-6. Diyarbakır Ulucami.
Resim 7. Selimiye.
Resim 8. Bu aydınlatma öğeleri ne yakışmış değil mi?
GÜNEYMİMARLIK | EYLÜL2013 | SAYI 13 |
43
İNCELEME
merdivenle çıkılabilen minaresiyle birçok ilkle-
rin gerçekleştirildiği bir girişimdir.
Hiç bir aşağılık duygusu (kompleks) taşımadan
bulunduğu coğrafyadan etkilenmeyi de gösterir.
Özeksel oyluma yönlenen bu yolun sonunda
Ayasofya’nın anlaşılması doğaldı diye düşünü-
yorum.
Ayasofya’nın kubbesindeki İsa betimlenmesi
ne anlatıyorsa, İslam’ın aynı yerde Tanrıyı yazıyla
betimlemesi de bir bakıma onu anlatıyordu.
Bir matematik ustasının buluşu olan, kubbenin,
tüm ağırlığının dört kemere, bunların da dört
ayağa taşıttırılması mimarlıkta gerçek bir dev-
rim olarak görülebilir.
Sinan, her şeyden önce bu buluşun sorunlarını
çözmüştür.
Ayasofya’nın iki yana açılma eğilimi gösteren
yapısal sorununu daha Süleymaniye’de çöz-
müştür Sinan.
Amacım elbette Ayasofya ile Süleymaniye’yi
karşılaştırmak değil... Ama bu iki yapının ortak-
lıklarından ötürü, örneğin Arap Müslümanları-
nın bugün camilerimizi Ayasofya’daki Hıristiyan
mimarlığının sürdürülmesi olarak görmelerini
de tümüyle yersiz bulamayız.
Ayasofya ile Süleymaniye arasındaki asıl ayrım
kullanımdadır.
Eskil (antik) dönemde insanların, tapınakların
içine giremediklerini biliyoruz. İçeriye bir göz
bile atamazlardı...
“Sunu”larını da ancak tapınağa çıkan merdiven-
lerin ilk basamağına bırakırlardı. Bu durumun
değişmesi Didim’deki yarım kalmış Apollon Ta-
pınağı ile başladı diye biliyorum.
Apollon tapınağını ilk gördüğümde duyum-
sadığım buydu. “Yalancı Dipteros” çözümüyle,
Anadolu’nun ilk Sinan’larından biri olan mimar,
güneşten, yağmurdan korunmak isteyen daha
Resim 9-11. Selimiye iç görünüş.
Resim 12. Ayasofya iç görünüş.
44
| GÜNEYMİMARLIK | EYLÜL2013 | SAYI 13
üniversite durumumdan yararlanarak. Zırhlı
Birlikler Yedek Subay Okulu’nda kim olduğu-
mu öğrenen komutan benden bir cami tasarı-
mı istedi. Bunu şundan söylüyorum. Kimse bir
izlence vermedi bana... “Şunları istiyoruz” de-
medi. Bu çok büyük bir ayrıcalık... Birilerine be-
ğendirmek zorunda hemen hemen değildim.
Bundan dolayı yanlış gördüğüm bir şeylerin
altını çizmek üzere durumdan kendime gö-
rev çıkardım. Örneğin, bana verilen ödev bin
kişilik bir camiydi. Ben de İller Bankası’na İskân
Bakanlığı’na yazıp, “şu kadar kişilik askeri birli-
ğe kaş kişilik bir cami gerekebilir” diye sordum.
Onlar yanıt verdiler: 250 kişilik. Bugün kimse
önündeki seki idi. Bu da cemaatin kalabalık
olmadığı sürelerde, az kişinin namaz kılacağı
yerdi. Sabancı ailesinin yaptırdığı sanılan altı
minareli Adana camisinin, özel zamanların dı-
şında, 15-20 kişiyi geçmediğini bana Adanalı-
lar anlattı.
Süleymaniye ile öteki büyük camilerde büyük
alan, bugün bizim “çok amaçlı salon” dediği-
miz türdendi. Değişik bölümleri, derslik (çeşitli
vaiz kürsüleri çevresinde) söyleşi yerleri olarak
kullanılırdı. (İran’da düğün bile yapılıyor bugün
camilerde...)
Ayasofya’yı da, Süleymaniye’yi de ilahisiz düşü-
nemedim hiç. Ayasofya’da Carmina Burana’yı, İre-
ne Papas’ı dinlemek unutulmaz anılarımdandır.
Çocukluğumda Süleymaniye’deki ilahilere ka-
tılmak beni coşkulandırırdı. Bir minaresine çıkıp,
karşı minaresinden gelen sabah ezanını dinlerken
Haliç’in karanlıktan ışığa evrilişini izlemek de...
Süleymaniye’de Tanrı düşüncesiyle neredeyse
yüz yüze geldim diyebilirim. Hem de her din-
den insanın benim duygularımı paylaşmakta
zorluk çekmeyeceğine inanarak.
Buna inanırken Fatih Camisi’nin, daha sonra
Murat Paşa Camisi’nin imamlarının evimize ge-
lip bana ders verirken ne denli açık yürekli ol-
duklarını da hiç unutmadım.
Cami Tasarlama İşi Bana Nasıl Geldi?
Cami işinin bana geliş yolu ilginçti. Beni polisle
askere aldılar. Çankaya’da orgeneraller için vil-
la yapılacaktı. Bu nedenle askere aldılar, yoksa
askerlik işini elden geldiğince öteliyordum,
çok insana yer açmıştı. Demek ki insanlar o düz-
leme dek çıkabiliyorlardı, içeriye bir göz atmak
olanakları vardı.
BİR ESKİ SİNAN
Hermogenes
Yağmuru seviyordu
Islak kokusunu toprağın
Durup saçağın altında
Apollonun iyon bakışı
Otları seviyordu
Hermogenes
Tapınağın kolonlarından iç sırayı kaldırdı
Daha çok insanla
Paylaşmak için yağmuru
Demek ki bu değişimin yolunu Hermogenes
açmıştı bir bakıma. Ama yüzlerce yıl sonra
Ayasofya’da bile halk içeriye giremezdi. O oylum
yalnızca Justinyen için tasarlanmıştı.
Oysa Süleymaniye’de namaz kılmağa gelenler
arasında bir ayrım yoktu. Tek ayrım mihrabın
Resim 13-14. Ayasofya iç görünüş.
Resim 15. Süleymaniye iç görünüş.
Resim 16. Süleymaniye iç görünüş.
GÜNEYMİMARLIK | EYLÜL2013 | SAYI 13 |
45
Dostları ilə paylaş: |