Görünmez Adam



Yüklə 4,93 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə30/35
tarix25.12.2023
ölçüsü4,93 Kb.
#161495
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   35
H. G. Wells - Görünmez Adam

BÖLÜM 
27
KEMP’İN EVİNİN KUŞATILMASI
Kemp yağlı bir kâğıt parçasına kurşun kalemle yazılmış tuhaf bir mektubu okuyordu.
“Şaşırtıcı derecede enerjik ve akıllı çıktın,” diye devam ediyordu mektup, “gerçi bununla ne elde
etmek istediğini anlayamıyorum. Bana düşmansın. Bütün bir gün boyunca peşimde koşturdun, bana bir
gecelik dinlenmeyi bile çok gördün. Ama sana rağmen yiyecek buldum, sana rağmen uyudum ve oyun
daha yeni başlıyor. Oyun daha yeni başlıyor. Bunun için Terör’ü başlatmak yeter. Bu mektup terörün
başladığı günü bildiriyor. Port Burdock artık Kraliçe’nin hâkimiyeti altında değil, senin o Albay’a ve
diğerlerine de söyle, benim hâkimiyetim, Terör’ün hâkimiyeti altında! Bugün yeni çağın ilk yılının ilk
günü... Görünmez Adam Çağı’nın. Ben I. Görünmez Adam’ım. Hükmetmeye başlamak basit olacak.
İlk gün örnek olması için bir tek infaz yapılacak... Kemp diye bir adamın infazı. Ölüm bugün onun
peşine düşecek. Kendini bir yere kilitleyebilir, saklanabilir, etrafına muhafızlar alabilir, isterse zırh
bile giyebilir, ölüm, görünmeyen ölüm, onun peşinde. Bırakalım önlem alsın, bu halkımı daha da
etkileyecektir. Ölüm öğleye kadar posta kutusundan çıkıp gelecek. Postacı gelirken mektup kutuya
düşecek, sonra kutudan çıkacak! Oyun başlayacak. Ölüm başlayacak. Yardım etmeyin ona, halkım,
yoksa ölüm sizin üstünüze de düşer. Bugün Kemp ölecek.”
Kemp mektubu iki kez okudu. “Şaka falan değil bu,” dedi. “Bu onun konuşma tarzı! Çok da ciddi!”
Katlı duran yaprağın ters tarafını çevirdi ve adresin olduğu tarafta Hıntondean’in damgasını ve o can
sıkıcı ayrıntıyı, “iki pens ödenecek” yazısını okudu.
Yemeğini bitirmeden -mektup saat bir postasıyla gelmişti-yavaşça kalktı ve çalışma odasına gitti. Zili
çalarak kâhya kadını çağırdı ve ona bir an önce evi dolaşmasını, pencerelerin kapalı olup
olmadıklarına bakmasını ve bütün pencerelerin kafeslerini de kapamasını söyledi. Çalışma odasının
pencere kafeslerini kendisi kapadı. Yatak odasında kilitli duran bir çekmeceden küçük bir altıpatlar
çıkardı, tabancayı dikkatle inceledi, sonra da gündelik ceketinin cebine koydu. Bir tanesi Albay
Adye'ye olan, birkaç kısa not yazdı, teslim etmesi için notları hizmetçisine verdi, kadına evden nasıl
çıkması gerektiğini açık talimatlarla anlattı. “Bir tehlike yok,” dedi ve tam olarak gerçeği söylemeden
ekledi, “senin için.” Bu işi yerine getirdikten sonra bir süre düşünceye dalarak orada kaldı, sonra
soğumakta olan yemeğine döndü.
Yemeğini yerken arada bir düşünceye dalıp gidiyordu. Sonunda sertçe masaya vurdu. “Yakalayacağız
onu!” dedi, “ben de yem olacağım. Çok fazla yaklaşmış olacak.”
Geçtiği her kapıyı arkasından dikkatle kapatarak, tepe köşküne çıktı. “Bu bir oyun,” dedi, “tuhaf bir
oyun... Ama senin şu görünmezliğin dışında, Bay Griffin, bütün şanslar benden yana. Griffin 
contra
mundum
48
...
kıyasıya!”
Pencerede durup, tepenin sıcak yamacına baktı. “Her gün yiyecek bulmak zorunda... ona imrendiğimi
söyleyemem. Dün gece gerçekten uyudu mu acaba? Dışarıda açık bir yerlerde... çarpışmalardan
kaçınmak için. Bu sıcağın yerine gerçekten soğuk bir hava olmasını sağlayabilseydik keşke.”


“Şimdi beni izliyor olabilir.”
Pencerenin yakınına gitti. Çerçevenin üzerindeki tuğlalara sertçe bir şey çarptı ve Kemp’i ürküterek
şiddetle titremesine neden oldu.
“Sinirlerim bozulmaya başladı,” dedi Kemp. Ama tekrar pencerenin yanına dönmesi için beş dakika
geçmesi gerekti. "Bir serçe falandı herhalde,
r
dedi kendi kendine.
O sırada ön kapının zilinin çaldığını duydu ve aşağıya koşturdu. Kapının sürgüsünü ve kilidini açtı,
zinciri kontrol etti, taktı ve kendisini göstermeden kapıyı dikkatle açtı. Tanıdık bir sesin onu
selamladığını duydu. Bu Adye’ydi.
“Hizmetçin saldırıya uğramış, Kemp,” dedi kapının arkasından.
“Ne!” diye bağırdı Kemp.
“Şu senin notu elinden almış. Yakınlarda bir yerlerde olmalı. Beni içeri alsana.”
Kemp zinciri indirdi ve Adye olabildiğince dar bir aralıktan içeri girdi. Koridorda durdu, sonsuz bir
rahatlamayla kapıyı tekrar sürgüleyen Kemp’i izledi. “Notu hizmetçinin elinden kapmış. Kız dehşete
düşmüş. Şimdi aşağıda karakolda. İsteriye kapılmış halde. Griffin buralarda bir yerde olmalı. Not ne
hakkındaydı?”
Kemp bir küfür savurdu.
“Ne aptalmışım,” dedi Kemp. “Fark etmem gerekirdi. Burası Hintondean’dan yürüyerek bir saat bile
değil. Çoktan gelmişti!”
“Ne oldu?” dedi Adye.
“Şuna bak!” dedi Kemp ve Adye’nin önüne düştü, birlikte çalışma odasına gittiler. Adye'ye
Görünmez Adam'ın mektubunu verdi. Adye mektubu okudu ve hafif bir ıslık koyverdi. “Ve sen...?”
dedi Adye.
“Bir tuzak kurmayı öneriyordum,” dedi Kemp, "ve önerimi bir hizmetçiyle yolladım. Ona.”
Adye bir süre Kemp’in küfürlerini dinledi.
“Defolup gidecektir,” dedi Adye.
“O gitmez,” dedi Kemp.
Yukarı kattan yankılanarak çınlayan bir cam sesi geldi. Adye nin gözleri bir an için, Kemp in
cebinden çıkartır gibi olduğu küçük altıpatların gümüşi pırıltısını yakaladı. “Pencerelerden biri,
yukarıdakilerden!” dedi Kemp ve birlikte yukarı çıkmak için öne düştü. Daha onlar
merdivenlerdeyken ikinci bir cam sesi daha geldi. Çalışma odasına çıktıkları zaman üç pencereden
ikisinin kırıldığını, odanın yarısının kırık cam parçalarıyla kaplandığını ve büyük bir çakmaktaşının


yazı masasının üstünde durduğunu gördüler. Her iki adam da kapı aralığında durmuş, bu yıkıntıya
bakakalmışlardı. Kemp yine bir küfür savurdu, o küfrü savurduğu anda da üçüncü pencere bir
tabanca sesini andıran gürültüyle, bir an çatlamış bir şekilde havada kaldı, sonra sivri uçlu, ufalanmış
üçgenler halinde parçalanarak tuzla buz oldu.
“Bu da ne demek oluyor?” dedi Adye.
“Bu bir başlangıç,” dedi Kemp.
“Buraya tırmanmak mümkün değil, öyle değil mi?”
“Bir kedi için değil.”
“Pencerelerin kafesi yok mu?”
“Burada yok. Aşağıdaki bütün odalarda... Hey!”
Bir şangırtı daha, sonra da sertçe vurulan tahtaların takırtısı geldi aşağıdan. “Lanet herif!” dedi
Kemp. “Bu... evet... yatak odalarından biri olmalı. Bütün evin camlarını indirecek. Ama bu aptallık.
Pencerelerin kafesleri kapalı, camlar dışarı dökülecek. Ayağını kesecek.”
Bir pencerenin daha parçalandığı duyuldu. İki adam da sahanlıkta akılları karışmış halde
kalakalmışlardı. “Buldum!” dedi Adye. “Bana sopa gibi bir şey ver, ben de aşağıya karakola gidip,
tazıları yollattırayım. Bu onu sakinleştirir! Yakında sayılırlar... on dakika sürmez...”
Başka bir pencere daha aynı kaderi paylaştı.
“Tabancan var mı?” diye sordu Adye.
Kemp’in eli cebine gitti. Sonra durakladı. “Yok... en azından yedek olarak.”
“Geri getiririm,” dedi Adye, “Sen burada emniyettesin.”
Kemp silahı ona verdi.
“Şimdi kapıya,” dedi Adye.
Holde tereddüt içinde bekledikleri sırada, alt kattaki yatak odasının pencerelerinden birinin
şangırdayıp, kırıldığını duydular. Kemp kapıya doğru gitti ve sürgüleri mümkün olduğunca sessizce
açmaya başladı. Yüzü her zamankinden biraz daha soluktu. “Hemen çıkmalısın,” dedi Kemp. Bir an
sonra Adye kapının yanındaki basamaktaydı ve sürgüler de tekrar yerlerine giriyorlardı. Adye bir an
için tereddüt etti, sırtı kapıya dayalı olduğunda kendini daha güvende hissediyordu. Sonra omuzlarını
da kaldırıp, dimdik bir şekilde merdivenlerden uygun adım inmeye başladı. Bahçedeki çimenlikten
geçti ve bahçe kapısına doğru yaklaştı. Çimlerin üzerinde hafif bir meltem dalgalanıyor gibiydi. Bir
şey yanına yaklaştı. “Bir saniye dur,” dedi bir ses, Adye taş kesilip kaldı, eli altıpatların üzerinde
kasıldı.


“Ee?” dedi Adye, bembeyaz olmuş ve yüzü gaddar bir ifadeyle kasılıp kalmıştı, bütün sinirleri
gerilmişti.
“Eve geri dönerseniz minnettar kalırım,” dedi ses, Adye’nin yüzü kadar gergin ve gaddar bir tonla.
“Affedersiniz,” dedi polis şefi birazcık boğuk bir sesle, sonra da dilini çıkararak dudaklarını ıslattı.
Ses solda ön tarafında olmalıydı, diye düşündü. Ateş ederek şansını denese miydi?
“Nereye gidiyorsun böyle?” dedi Ses, sonra bir anda ikisi birden hareketlendiler ve Adye’nin cebinin
açık kenarlarının içinden yansıyan gün ışığı parladı.
Adye yürümeyi bırakıp, düşündü. “Nereye gittiğim,” dedi yavaşça, “benim bileceğim iş.” Bu sözler
daha dudaklarından ancak çıkmıştı ki, boynuna doğru bir kol indi, sırtında bir diz hissetti ve sırt üstü
yere serildi. Silahı beceriksizce çıkarıp, saçma sapan bir yöne ateşledi, bir an sonra ise ağzının
üstüne bir yumruk yemiş ve tabanca da elinden alınmıştı. Görünmez Adam’ın kaygan kollarından ya
da bacaklarından birini yakalamaya çalıştı, ayağa kalkmaya uğraştı, ama geri düştü.
“Kahretsin!" dedi Adye. Ses güldü. “Kurşuna yazık olmasa, seni şimdi öldürürdüm.” Adye
altıpatların iki metre kadar ileride. havada, öne doğru dönmüş olarak durduğunu gördü.
“Ee?" dedi Adye, oturarak.
“Ayağa kalk,” dedi Ses.
Adye ayağa kalktı.
“Dikkat et,” dedi Ses, sonra da sert bir tonla, “Numara yapmaya kalkma. Benim senin yüzünü
gördüğümü, senin benimkini göremediğini unutma. Eve dönmelisin,” diye ekledi.
“Beni içeri almaz,” dedi Adye.
“Yazık,” dedi Görünmez Adam. “Benim seninle bir derdim yoktu.”
Adye tekrar dudaklarını ıslattı. Gözlerini tabancanın namlusundan öteye çevirdi ve çok uzaklarda
öğle güneşinin altında masmavi ve kopkoyu görünen denizi, yemyeşil ve dümdüz uzanan yaylayı,
Head’in bembeyaz kayalıklarını, insanlarla kaynayan kasabayı gördü ve birden hayatın çok tatlı
olduğunu anladı. Gözleri tekrar iki metre ötesinde, ölüm kalım arasında sallanan o küçük madeni şeye
döndü. “Ne yapmamı istiyorsun?” dedi huysuzca.
“Ne yapmanı mı istiyorum?” dedi Görünmez Adam. “Yardım edeceksin. Yapman gereken tek şey geri
dönmek.”
“Denerim. Beni içeri alırsa, içeri dalmaya çalışmayacağına söz verir misin?”
“Benim seninle bir derdim yok.”
Kemp, Adye’yi dışarı gönderdikten sonra yukarı kata fırlamıştı ve şimdi de cam kırıklarının arasında


çömelmiş, çalışma odasındaki pencerenin eşiğinin kenarından dikkatle dışarıyı izliyordu. Adye’nin
Görünmeyenle konuşarak ayağa kalktığını gördü. “Niye ateş etmiyor?” diye fısıldadı Kemp kendi
kendine. Sonra tabanca hafifçe kımıldadı ve yansıyan gün ışığı Kemp’in gözlerini kamaştırdı. Elini
gözlerinin üstüne koyarak gölge yapmaya ve bu kör edici ışığın nereden geldiğini görmeye çalıştı.
“Elbette!” dedi. “Adye tabancayı kaptırmış.”
“Kapıya doğru atılmayacağına söz ver,” diyordu Adye. “Önde olduğun bir oyunu bu kadar zorlama.
Adama bir şans ver.”
“Sen eve geri dön. Sana açıkça söylüyorum, hiçbir şey için söz veremem.”
Adye’nin kararı birdenbire verilmiş gibiydi. Eve doğru döndü, elleri arkasında yavaşça yürümeye
başladı. Kemp onu izliyordu... şaşırıp kalmıştı. Tabanca kayboldu, birden tekrar göründü, sonra
tekrar kayboldu ve sonra biraz daha dikkatle bakınca Adye’yi izleyen küçük koyu renkli bir nesne
olarak ortaya çıktı. Sonra olanlar çok çabuk gerçekleşti. Adye geriye doğru sıçrayıp, arkasına döndü,
bu küçük nesneye doğru atıldı, ıskaladı, kollarını açarak ve arkasından küçük mavi bir duman
birikintisi bırakarak yüzüstü yere indi. Kemp silahın ateşlendiğini duymamıştı. Adye yerde kıvrandı,
bir kolunun üstünde biraz doğruldu, sonra tekrar yüzüstü düşüp öylece kaldı.
Kemp, bir süre boyunca Adye’nin tavırlarındaki bu sessiz kayıtsızlığa bakakalmıştı. Öğleden sonra
havası çok sıcak ve kıpırtısızdı, evle bahçe kapısı arasındaki çalılıklarda birbirini kovalayan bir çift
sarı kelebeğin dışında bütün dünyada hiçbir şey hareket etmiyordu sanki. Adye kapının yanındaki
çimenlerin üzerinde yatıyordu. Tepeden inen yolun kenarındaki villaların storları çekilmişti, ama
küçük yeşil bir yazlık evde beyazlı bir figür vardı, göründüğü kadarıyla uyuyakalmış yaşlı bir adamdı
bu. Kemp tabancanın görüntüsünü bir anlık da olsa yakalayabilmek için gözleriyle evin çevresini
araştırdı, ama tabanca kaybolmuştu. Gözleri tekrar Adye’ye döndü. Oyun iyice kızışmıştı.
Sonra ön kapıdan bir zil sesi geldi ve kapı çalındı, sonunda kapı güm güm yumruklanmaya başladı,
ama Kemp’in talimatlarına uyan hizmetçileri kendilerini odalarına kilitlemişlerdi.
Bunu bir sessizlik izledi. Kemp oturup etrafı dinlemeye ve birbiri ardına üç pencereden dikkatle
dışarıyı gözlemeye başladı. Merdivenlerin başına gitti ve huzursuzca dinlemeye koyuldu. Yanına
yatak odasındaki ocak demirini aldı ve tekrar zemin kattaki pencerelerin içeriden sürgülü olup
olmadığını kontrol etmeye gitti. Her yer güvenli ve sessizdi. Tekrar tepe köşküne döndü. Adye çakıl
taşlarının dibinde hâlâ düştüğü zamanki gibi kıpırtısız yatıyordu. Villaların yanındaki yoldan
hizmetçisiyle iki polis geliyorlardı.
Her yer ölü gibi sessizdi. Üçlü çok yavaş ilerliyor gibiydi. Düşmanının neler yapmakta olduğunu
merak etti.
Birden irkildi. Aşağıdan bir tangırtı gelmişti. Biraz tereddüt edip, sonra tekrar aşağıya indi. Birden
ev şiddetli darbelerle ve parçalanan tahta sesleriyle yankılanmaya başladı. Bir tangırtı duydu, sonra
da pencere kafeslerinin demir sürgülerinin parçalanırken çıkardıkları şangırtıları. Anahtarı çevirip,
mutfağın kapısını açtı. Tam o sırada, pencerenin kafesi parçalanıp yarılarak, içeri doğru uçtu. Kemp
donakalmıştı. Pencerenin çerçevesi, çapraz çubuklarının biri dışında hâlâ sağlam duruyordu, ama


çerçevenin içinde sadece kenarlardaki küçücük cam parçaları kalmıştı. Kafes bir baltayla kırılmıştı
ve şimdi balta yanlamasına darbelerle çerçeveye ve onu tutan demir çubuklara iniyordu. Sonra birden
yana doğru kayıp, gözden kayboldu. Kemp tabancanın dışarıda pencerenin kenarındaki yolda yerde
durduğunu gördü, sonra o küçük silah havaya fırladı. Kemp geriye doğru sıçradı. Tabanca sadece bir
anlık bir gecikmeyle patladı, kapamak üzere olduğu kapının kıyısından fırlayan bir kıymık Kemp’in
hemen başının üzerini sıyırıp geçti. Kapıyı çarparak kapadı ve kilitledi, dışarıda durduğu sırada
Griffin’in bağırıp güldüğünü duydu. Sonra balta darbeleri, onlara eşlik eden kıymık sesleri ve
çatırtılarla yeniden başladı.
Kemp koridorda dikilmiş, düşünmeye çalışıyordu. Bir an sonra Görünmez Adam mutfağa girmiş
olacaktı. Bu kapı onu bir dakika bile içeride tutmaya yetmeyecekti, sonra da...
Ön kapıdan yine bir zil sesi geldi. Bunlar polisler olmalıydı. Hole koşturdu, zinciri taktıktan sonra
sürgüleri açtı. Zinciri indirmeden önce kızın konuşmasını istedi, sonra üç kişi bir küme halinde paldır
küldür eve girdiler ve Kemp kapıyı çarparak tekrar kapadı.
“Görünmez Adam!” dedi Kemp. “Tabancası var, iki atışı... kaldı. Adye’yi öldürdü. Yani vurdu en
azından.
49
Çimlerde görmediniz mi onu? Orada yatıyor.”
“Kim?” dedi polislerden biri.
“Adye,” dedi Kemp.
“Biz arka yoldan geldik,” dedi kız.
“O çatırtı da ne?” diye sordu polislerden biri.
“Mutfakta... ya da birazdan mutfakta olacak. Bir balta bulmuş...”
Birden bütün ev Görünmez Adam'ın mutfak kapısına indirdiği darbelerin sesleriyle yankılanmaya
başladı. Kız mutfağa doğru baktı, titremeye başladı ve yemek odasına doğru geriledi. Kemp kesik
cümlelerle neler olduğunu açıklamaya çalışıyordu. Mutfak kapısının bel verdiğini duydular.
“Bu taraftan,” diye bağırdı Kemp, çabucak hareketlenerek ve polisleri yemek odasının kapısına doğru
itekledi.
“Ocak demiri,” dedi Kemp ve şöminenin önündeki paravanaya doğru koşturdu. Polislerin ikisine de
birer ocak demiri verdi. Birden arkaya doğru çekildi.
“Aman!” dedi polislerden biri, öne doğru eğildi ve elindeki ocak demiriyle baltayı yakaladı.
Tabancanın sondan bir önceki mermisi ateşlendi ve değerli bir Sidney Cooper tablosunu delip geçti.
İkinci polis elindeki ocak demirini, insanın bir yabanarısına vurduğu gibi, o küçük silahın üstüne
indirdi ve tangırtıyla yere düşmesine neden oldu.
İlk tabanca sesiyle kız çığlık atmaya başladı, bir dakika kadar çığlık çığlığa şöminenin yanında
dikildi kaldı, sonra da muhtemelen paramparça olmuş pencereden kaçma düşüncesiyle, pencerenin
kepengini açmaya koştu.


Balta koridora doğru geriledi ve yerden altmış santimetre kadar yukarıda kaldığı bir pozisyona doğru
düştü. Görünmez Adam’ın nefes alışını duyabiliyorlardı. “Geri durun, siz ikiniz,” dedi. “Ben o Kemp
denen adamı istiyorum.”
“Biz seni istiyoruz,” dedi ilk polis, ileri doğru hızlı bir adım atarak ve ocak demiriyle Ses’in geldiği
yerdeki havayı süpürerek. Görünmez Adam arkaya doğru kaçmış olmalıydı. Şemsiyeliğe tosladı.
Sonra, polis savurmaya çalıştığı darbenin etkisiyle sendeleyerek dönerken, Görünmez Adam da
baltayla karşılık verdi, polisin miğferi kâğıt gibi içine çöktü ve darbenin şiddeti adamı döne döne
mutfak merdivenlerinin başına doğru savurdu. Ama ikinci polis elindeki ocak demiriyle baltanın arka
tarafındaki bir yerlere nişan alarak, darbenin etkisiyle çatırdayan yumuşak bir şeylere vurmayı
başardı. Tiz bir acı çığlığı koptu ve balta yere düştü. Polis elindeki demirle yine boşluğu süpürdü ve
hiçbir şeye vurmayı başaramadı; sonra ayağını baltanın üzerine koydu ve tekrar saldırdı. Sonra kalktı,
demiri elinde bir golf sopası gibi tuttu ve en küçük bir hareketi dikkatle dinlemeye koyuldu.
Yemek odasının penceresinin açıldığını duydu, içeriden koşuşan ayak sesleri geldi. Arkadaşı yüzüstü
dönüp, şakağından akan kanlarla oturdu. “Nerede o?” diye sordu yerde oturan adam.
“Bilmiyorum. Vurdum ona. Holde bir yerlerdedir herhalde. Senin yanından sıvışıp gitmediyse tabii.
Doktor Kemp... efendim.”
Sessizlik.
“Doktor Kemp,” diye bağırdı polis tekrar.
İkinci polis de zar zor ayağa kalktı. Dikildi. Birden mutfak merdivenlerinden çıplak ayakların hafif
pıtırtıları duyulmaya başladı. “Hay!” diye bağırdı ilk polis ve kendine hâkim olamayarak elindeki
demiri savurdu. Demir küçük bir gaz borusuna çarptı.
Polis, aşağı inen Görünmez Adam’ı izlemek istiyormuş gibi hareketlendi. Sonra vazgeçti ve yemek
odasına girdi.
“Doktor Kemp,” diye başladı, ama bitiremedi...
“Doktor Kemp bir kahraman,” dedi, arkadaşı onun omzunun üstünden bakarken.
Yemek odasının penceresi açıktı ve ne hizmetçi ne de Kemp ortalıkta görünüyorladı.
İkinci polisin Kemp hakkındaki düşüncesi ise kısa ve özlüydü.



Yüklə 4,93 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə