18 Ali Şeriati
gerçektir. Ama ağlamak, hem de doğal bir hissin
tecellisi.
Aşk acısından doğan göz yaşlarında riya
aramayın.
Şu anda Latin Amerika'da yaşayan ünlü Fransız
inkılapçısı
yazıyor:
"Hiçbir
zaman
ağlamayan,
gözyaşlarını tanımayan insanlar insanlık duygusunu
kaybetmiştir".
Evet, böyle bir kalp taş, kuru ve vahşi bir
varlıktır.
Bizim "aşk pirimiz" kendisini azarlayarak der:
"Ey canım, biliyor musun ağlamakta nasıl faydalar var?
Ey gurur, hatta gökler, çöl canavarları da ağlıyorlar! ".
Öyle ki, gözden yaş damladı, sızı koptu, gözyaşları
damla damla kalbe aktı, aniden nefes yolunu kapatıyor;
hıçkırık kopuyor. Bu, insanın gerçek aşkının beyanıdır!
Herhangi bir zorunlu konuya göre "uygulama" üzerine
gözyaşları akıtılırsa, öngörülen amaca ulaşılır, ama bu
aşk değildir! [Matemlerde]
Ma’şukundan uzak düşmüş aşık, yakınını kaybetmiş
kimse amaçlı, fayda gözeterek ağlamıyor. Bu gözyaşları
imanın latif ayetlerindendir.
Ama gün boyu bin bir hokkadan çıkıp, cep soyup, kulak
kesip, öğlen nargile çekerek ailesiyle kebap yiyip,
akşama yakın kendini camiye gelen "gözyaşları" nı
içtenlikle kabul edilemez! Gösteri gibi ağlamak,
hüzünlenmek aşık işi değil. Tiyatro yapar gibi
hüzünlenmek, genellikle, matemde sona ulaşılınca
Fâtıma, Fâtıma’dır/Kadın 19
kahve, kelyanlı içli köfte sipariş verip, büyük bir iyilik
yapmış gibi birbirlerine sarılmak değildir. Böylesine siz
nasıl bakıyorsunuz? Ben de öyle bakıyorum!
Mahbubu
tanımayan aşık kendi gözyaşlarıyla ancak gözlerinin
tozunu temizleyebilir.
Unutmayalım ki, Hz Hüseyin'in aleyhisselâm vakıasına ilk
gösterişten ağlayan Ömer bin Sad oldu.
[Allah Teâlânın laneti
üzerine olsun]
*
Bu gözyaşlarına töhmet edip suçlayan ise Hz Zeyneb
aleyhisselâm idi! Bu da ilginçtir ki, Hz Hüseyin
aleyhisselâm ilk üzülme/cefalık/matem meclisi Yezidin
sarayında kuruldu.
* Ömer bin Sad (Arapça:
رمع
نب
دعس
620
–
686
), Sahabelerden ve
Aşere-i Mübeşşere'den Sa’d bin Ebî Vakkas’ın oğludur.
Doğum tarihi hakkında farklı rivayetler vardır. Bir rivayete
göre Muhammed bin Abdullah hayatta iken, diğer bir rivayette
ise Ömer bin Hattab'ın halifeliği döneminde dünyaya
gelmiştir. Babası Sa’d bin Ebî Vakkas ile birlikte Irak’ın fethine
katılan İbni Sa’d, Emevîler döneminde Merv ve Rey
vâliliklerinde de bulunmuştur.
Hüseyin bin Ali aleyhisselâmın, Kerbelâ’da şehit edildiği
hâdisede, dönemin Kûfe vâlisi Ubeydullah bin Ziyad’ın
gönderdiği orduda komutan olarak yer aldı.
Ömer bin Sa’d söz konusu hadisede Hz. Hüseyin
aleyhisselâmın arkadaşlarını kuşattı ve Fırat’tan su almalarını
engelledi. Hz. Hüseyin Medine’ye dönmek, İslâmî fetihlere
katılmak gibi alternatifler ileri sürmüşse de Ömer bin Sa’d,
vâli İbni Ziyad’dan aldığı emirler çerçevesinde Yezid’e biat
etmedikçe dönüşüne izin verilmeyeceğini söyledi. Sonunda
Hüseyin, Ömer bin Sa’d’ın ordusu tarafından hicri 10
Muharrem, 61’de (Miladi 10 Ekim, 680) hunharca şehit edildi.
20 Ali Şeriati
Tarihî kaynaklara göre, Ömer bin Sa’d, feci bir savaş neticesi
şehit edilen Hz. Hüseyin aleyhisselâmın başını kestirerek
bütün Ehli Beyt ile birlikte Şam’a halife Yezid’e göndermiştir.
Âşıkane ağlayan ise halk idi. Bu halkın sözü göz yaşı
vardı. Onlar ne âlim ne de filozof idiler. Onları ağlatan
iman ve aşkları vardı.
Hiçbir mezhebin böyle bir temiz aile örneği olmamıştır.
Bu ailede baba-Ali, ana-Fâtıma, oğul-Hasan-Hüseyin,
kız-Zeyneb’dir. [aleyhimüsselâm] Bir halk herhangi bir
aileye bu kadar aşk, ihlas, iman, fedakarlık izhar
etmemiştir.
Şu anda Fâtıma aleyhisselâm ocağında yeni bir kültür
oluşmuştur. Tarih bu evin faziletleri ile zenginleşmiştir.
Bu aşk şimdi de gerçek âşıkları damarlarında cereyan
etmektedir. Bu aile kuşak içinde ebedi üzülme/cefalık
imtiyazı kazanmış tek ailedir. [Üç günden fazla matem
tutulmaz] Ama aşık, gönüllü fedakarların gözlerinden sel
gibi akan bu yaşların halen tuzlu yakıcı acısı unutulmuş
değildir. Bu ağlamalar, acılar, bu naleler boşa gidiyorsa,
kim suçlu?
İlim adamları! Halka yön, uyanış vermeye borçlu olan
alimler!
Yüzyıllar boyunca istidadını felsefe, kelam, tasavvuf,
fıkıh, usul, edebiyat, beyan, meani, bedi, sarf-nahve
harcayan
ilim
adamları
henüz
halka
"Amel
Risalesi/İlmihal" nden başka bir şey sunmamışlardır.
Oysa, halka asıl gerçekleri, olgunluk yolunu, Kerbela
felsefesini, Ehlibeyt ideallerini iletebilecek kişiler
Fâtıma, Fâtıma’dır/Kadın 21
"müçtehit" sıfatına layık bilinmediklerinden gölgede
kalmıştır. Bu nedenle, bu hayati önemli konular, sadece
medrese programlarında yer almıştır. Böylece, gençler,
genellikle, fıkıh öğrenmek için medreselere gider, bin bir
zahmet ile "fakih" olup, halktan kenarda kalırlar. Fakihlik
istidadi olmayan bir grup ise sırf çaresizlikten dini
propaganda için halka karışır. Üçüncü bir grup da var.
Elinden hiçbir iş gelmeyen bu üçüncü grup, az olur hem
müctehid, hem de tebliğciden ötededir!
Tüm bu parçalanmada halkın ve mezhebin hâli nasıl
olmalıdır?
Böylece, iman ve aşkı, Kur'an ve Nehcul-belağası, Ali ve
Fâtıması, Hüseyin ve Zeynebi, isar ettiği kan deryası olan
millet siyah güne kalıyor.
İşe bak ki, Janna d’Ark gibi putperest bir kadın Fransız
halkının özgürlük simgesine dönüşür ve Fransız halkı bu
çılgın kızdan ilham alır; Hüseyin aleyhisselâmdan ağır
risalet yükü taşıyan Zeyneb aleyhisselâm gölgede kalıyor
?!
Oysa, Kerbela vakaasının devamı, açılışı, suçluların
suçlamasıyla Ali kızı Zeyneb aleyhisselâmın nerdedir?
Fedakarlık sembolü olan mücahit Zeynep basit bir kadın
gibi tanıttırılır ve gerçekler acımasızca susturulur.
Ben mezemmet (kınanma) dolu, kindar bir çığlık
duyuyorum. Bu feryat halkın imanına, İslam'a,
Peygamber ve Ali şialarına mes’ul alimlere yöneliktir.
Belki de, bu feryat öyle Ali aleyhisselâmın kendi sesidir!
Dostları ilə paylaş: |