Horoz Lojistik’ten



Yüklə 26,99 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə17/23
tarix15.10.2018
ölçüsü26,99 Mb.
#74015
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   23

42

“YaZı Benim için Daima 

tek öncelik olDu. 

BÜtÜn iliŞkilerimDe 

tek söZleŞme maDDesi 

galiBa eDeBiYattı. 

Ben ancak YaZarken

YaZıYı DÜŞÜnÜrken, 

YaZıYı sorgularken 

DÜnYaYla iliŞki 

kuraBiliYorum. YaZı 

aracılığıYla kenDimle 

iliŞki kuraBiliYorum. 

Hatta BeDenimi 

Bile YaZı ÜZerinDen 

HatırlıYorum.”

BİR KİTAp & BİR YAZAR

röPortaJ: gÜlŞen iŞeri




43

“YAZARKEN, İNSAN 

OLMAKTAN ÇIKIYORUM”

ürkiye  edebiyatının  prense-

si  olarak  biliniyor.  Yazdığı 

kitaplar,  yazıyla  kurduğu 

bağ  edebiyat  dünyasında 

hayranlıkla  izleniyor.  ‘Ses-

siz  sedasız’  romanlarını  yazan  Sema 

Kaygusuz’dan söz ediyorum...  Kaygusuz, 

geçtiğimiz  aylarda  Almanya’nın  saygın 

edebiyat  ödüllerinden  Rückert  Ödülü’ne 

layık  görüldü.  Ödül,  dilbilimci  ve  şair 

Rückert’in  üzerinde  çalıştığı  44  doğu 

dilinde  üretilen  ve  Almanca’ya  çevrilen 

nitelikli  edebiyat  eserlerini  kaleme  alan 

yazarlara  veriliyor.  Kültürler  arasında 

köprüler kurabilmeyi hedefleyen Rückert 

Ödülü,  üç  yılda  bir  düzenlenen  törenle-

riyle de edebiyat dünyasında merakla ta-

kip ediliyor.

Sema  Kaygusuz’un  ilk  ödülü  değil  kuş-

kusuz.  Hazırladığı  ilk  dosya  Yaşar  Nabi 

Nayır Gençlik Ödülü'ne (1995), ikinci dos-

ya 1996 Gençlik Kitabevi ikincilik ödülüne 

değer  bulundu.  Ancak  her  iki  dosya  da 

kitap  olarak  yayımlanmadı.  1997’de  Or-

tadan Yarısından, 2000’de Sandık Lekesi, 

2002’de Doyma Noktası adlı öykü kitap-

ları  yayımlandı.  Sandık  Lekesi  yayınlan-

dığı yıl Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nü 

kazandı.  Kaygusuz;  Esir  Sözler  Kuyusu, 

Karaduygun  kitaplarının  ardından,  bi-

reysel  huzursuzluklardan,  toplumsal 

kırılma  noktalarına  doğru  bir  yolculuğa 

çıkartan  Barbarın  Kahkahası  romanıyla 

da  yeni sözler söylemeye devam ediyor. 

Dünyayla,  yazı  aracılığıyla  ilişki  kuran 

Sema  Kaygusuz’la,  bedenini  hatırladığı 

yazı üzerinden bir imge denizinde kaybo-

luşu konuştuk.

 

Almanya’nın saygın edebiyat 



ödüllerinden Rückert Ödülü’ne layık 

görüldünüz. Bu ödülle ilgili neler 

söylersiniz?

Ödül almak çok sevindirici tabii. Bir yan-

dan  da  yazara  daha  büyük  sorumluluk 

yüklüyor.  Bir  parantezin  içine  alınmış 

gibi  hissediyorsunuz.  Coburhger  Rückert 

Ödülü de başlangıçta böyle bir his yarattı. 

Ben  açıkçası  Friedrich  Rückert’i  yalnız-

ca  bir  çevirmen  olarak  tanıyordum.  Ama 

onun  140  dilden  Almanca'ya  şiir  çevirisi 

yaptığını,  bir  şair  olduğunu,  Mahler  için 

yazdığı  lirikleri  bilmiyordum.  Meğerse, 

Heine, Goethe, Rilke Rückert'in karnından 

çıkmış. Lafı uzatmadan, ödülün kökenleri 

üzerine  düşününce  başıma  sandığımdan 

da daha iyi bir şey geldiğini anladım. Sonra 

tören için Coburg'a gidince her şey daha 

da netleşti. Friedrich Rückert'in torunuy-

la  tanıştım,  80  yaşlarında  bir  bey.  Bana 

dedesinin  müze  haline  getirilmiş  evini 

gezdirdi. Dere kenarında büyük bir çiftlik 

evi. Rückert neredeyse 2 metreymiş. Ya-

zılarını  ayakta  yazdığı  için,  çalışma  ma-

sası  çeneme  geliyordu.  Kuran-ı  Kerim'i 

Almancaya  ilk  çeviren  kişi  de  o.  Sadece 

dili çevirmiyor, o dilin metrik ritmini, mü-

ziğini de Almanca'da yeniden icat ediyor. 

İnanılmaz bir adam. Karısına çok düşkün. 

Karısı için el yazması tek bir şiir kitabı bile 

T

SemA kAYGUSUz: 

SEMA KAYgUSUZ




44

BİR KİTAp & BİR YAZAR

tasarlamış.  Güller,  fırfırlı  kenar  süsleri... 

Ama bir yandan da kadınların yazı yazma-

sına  karşı.  Zamanın  şakası  böyle  bir  şey 

olmalı. Ölümünden 150 yıl sonra adına bir 

ödül veriyorlar, onu da bir kadın yazar alı-

yor. Zamanın yaptığı tashih, böyle bir şey. 

“BEDENİmİ YAZI ÜZErİNDEN 

HATIrLIYOrUm”

Yıllarınızı öykü ve edebiyata verdiniz. 

Daha önce de pek çok ödül aldınız. 

Sandık Lekesi yayımlandığı yıl Cevdet 

Kudret Edebiyat Ödülü’nü kazandı. 

Ödüller bir edebiyatçı dünyasında  

ne anlam ifade ediyor? 

O  yüzden  ben  ödülü  kabul  edip  içeriden 

reddedenlerdenim.  Övgüyü  çok  fazla  be-

nimsemem,  içselleştirmem.  Dışarıdan 

gelen beğeniyi, kendi özbeğenimin harcı-

na katmamaya çalışırım. Çünkü dışarıdan 

bakan göz, ister istemez sizi dünyayla öl-

çer. Zamanla, içinden geçtiğimiz zamanla 

ölçer. Başkalarıyla kıyaslar. O kıyasa göre 

temsiliyet  geliştirir.  Yani  ödüllerin  bütün 

alt  isimlerinde  size  ait  olmayan  bir  şey 

vardır. En iyi, en güzel, en değişik, en bir 

şey... Bunlar ölümcül sıfatlar. Felsefe dışı, 

katılaşmış isimler. Edebiyat ödülü yalnız-

ca bir edebiyat kurumudur, öte yandan hiç 

de edebi değildir. 

Sizin edebiyat serüveniniz 1994’de 

başladı. Bu süre zarfında öyküyü ve 

romanı hayatınızın neresine koydunuz?

Yazı  benim  için  daima  tek  öncelik  oldu. 

Bütün ilişkilerimde tek sözleşme madde-

si galiba edebiyattı. Ben ancak yazarken, 

yazıyı  düşünürken,  yazıyı  sorgularken 

dünyayla ilişki kurabiliyorum. Yazı aracılı-

ğıyla kendimle ilişki kurabiliyorum. Hatta 

bedenimi bile yazı üzerinden hatırlıyorum. 

Yani  sözcüklerin  ritmi,  ağırlığı,  yüklediği 

anlam  ve  adlarla  kendimi  yapıyorum.  Bu 

da oldukça yalnız bir mesai. Ötekini dışlı-

yor  biraz.  Kapının  dışında  bırakıyor.  Ama 

yapacak  bir  şey  yok.  Benimki  de  böyle 

doğa, böyle bir form.  

“İNSAN, YArANIN TA KENDİSİ”

“Yazarken her şeyin kendisi olmaya can 

atıyorum” diyorsunuz ya. O can atışlarda 

kendinizi yaraladığınız oluyor mu?

İnsan  zaten  yaralı.  Gören  gözü,  kavrayan 

eli,  genzini  yakan  safra  acısıyla  daimi  ya-

ralı varlık. Yaranın ta kendisi hatta. Ufunet, 

kan, sızı ve can havliyle örülen doku: İnsan. 

Yazılı bir metin gibi. Hiçbir şey öğrenmiyor, 

her  şeyi  hatırlıyor.  Bilmek  istediğini  keş-

fediyor,  kullanmak  istediğini  icat  ediyor. 

Sürekli bir sınıra dayanıyor, sürekli medet-

sizliği  tadıyor.  Dolayısıyla  benim  yazarken 

taşla,  ağaçla  ya  da  hayvanla  yer  değiştir-

meyi  arzulamam  bu  medetsizliğin  teza-

hürüdür.  Kendini  bilmeyen  asma  kütüğü 

üzerinden kendini bilmek, insan merkezci 

algının  dışına  çıkabilmekle  mümkün.  Ya-

zarken, insan olmaktan çıkıyorum ben. Hiç 

olmazsa buna yelteniyorum. 

Bazen öykü bazen romanla karşımıza 

çıktınız, bir okur olarak bazen beni 

şaşırttınız bazen de Sema Kaygusuz 

edebiyatın prensesi dedirttiniz. 

Öykü ve roman arasında geçişi nasıl 

yorumlarsınız? 

Aman  aman  prenses,  kraliçe,  kutup  yıl-

dızı,  kont  mont.  Bunlar  hep  sömürgeci 

aritokrasiden kalma adlar. Şahsen bir sı-

“Sandik Lekesi, benim 

kendimi aileden 

-bir mevhum olarak 

aileden- ayırdığım bir 

kitaptır aynı zamanda. 

Annenin memesinden 

tam olarak koptu-

ğum, babayı zihnimde 

öldürdüğüm metinler. 

Sevgi bağlarımızla 

göbek bağlarımızın 

başka anlam dünya-

larına ait olduğunu 

kavramadan, yaratıcı 

bir iş yapılabileceği-

ni de sanmıyorum 

açıkçası.”

BABAYI zİHİNDE 

ÖLDÜREN METİNLER



Yüklə 26,99 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə