BEDRİ RUHSELMAN
35
aller, imanlar, itikatlar, icat ve ibda kudretleri, istidatlar, deha-
lar, ihtiraslar, arzular, temayüller, itiyatlar ve bütün ruhî denilen
hâller: korkular, cesaretler, hainlikler, zalimlikler, iyilik ve kötü-
lük duyguları< insanların idraklerinin henüz tanımadığı, fakat
dünyada mevcut maddelerden intişar eden türlü evsaftaki ener-
jilerin tezahürleridir. Binaenaleyh insanların bunlara hâkim ol-
ması, bunları yenebilmesi demek; maddeye hâkim olması, mad-
deleri yenmesi demektir. Bütün bu ruhî veya manevî denilen
realitelerin hiçbirisinde maddenin dışına çıkılmamıştır. Burada
hep madde kullanılmıştır. Fakat bunu bilmek, şimdiye kadar in-
sanlar için kabil olmamıştır ki bu da dediğimiz gibi bir icaptı. Bu
hakikat bundan sonra insanlar tarafından bilinecektir.
Dünyayı teşkil eden madde cüzülerinin ve elemanlarının al-
tında ve üstünde birçok diğer elemanların daha mevcut olduğu-
nu ve bunların insanlar tarafından henüz bilinmediğini evvelce
söylemiştik. Keza şu durumu da belirtmiştik: Madde cevheri
olan hidrojen atomunun insanlarca tanınmayan bu elemanlar-
da o kalitede bir yapısı vardır ki bu; insanların, atomdan inti-
şar eden bütün enerji tezahürlerine ait bilgilerinin üstünde ve
bambaşka kudretlerde cevher hâlleri arz eder. İnsanlarca meçhul
olan bu hidrojen atomu kademelerinden intişar eden ve insan id-
rakini zorlayacak kadar seyyal ve kudretli olan maddî imkânlar,
insanların şimdiye kadar aslâ kavrayamadıkları birçok hâdise-
nin oluşuna imkân hazırlamakta ve sebep olmaktadırlar.
Hulâsa, ruh bir madde ile iştirak eder. Beden denilen şuur-
lu madde hâlini husule getirir. Ondan sonra ruh artık tamamen
o bedenin şartlarına bağlanır. Ve o şartlar içinde, organik faali-
yetlerinden başka, ruhî ve manevî denilen bütün hâlleri beyne
ve asabî cümleye, yâni beynin ve asabî cümlenin imkân ve ka-
biliyetlerine bağlı bulunur. Ruhun malı zannedilip de hakikatte
maddede husule gelen hâl ve hareketlerin tekâmül mekanizma-
sındaki rollerini ileride izah edeceğiz.
Fakat şimdiye kadar bu saydığımız hâllerin hep maddeye ait
olan cephesinden bahsettik. Eğer iş yalnız bu kadarla kalsa idi o
zaman insanların düşebilecekleri -yukarıda söylediğimiz- endi-
İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
36
şelere hak vermek icap ederdi. Fakat biraz evvel açıkladığımız
hakikatlere rağmen, maddenin kendi kendine hiçbir harekete
muktedir olmadığı hakkındaki esas bilgiyi hatırlatırsak iş deği-
şir. Zira bu bilgi maddedeki hiçbir kıpırdanışın, maddenin ken-
disinden olmadığını öğretmektedir. Madde bu işi yapmak kud-
retinden katiyen mahrumdur. O hâlde bir varlığın her hareketi,
her kıpırdanışı kendisinden olmayan bir durumun ifadesidir. Ve
bundan başka bir şey de olamaz. Aksi hâlde maddenin ana vas-
fını inkâr etmiş olmak gerekir ki bu da mümkün değildir. İşte
varlığın gösterdiği madde olan bütün bu hareketlerdeki, madde
olmayan ifadelere, ruhun kâinatımızdaki durumu diyoruz. Şu
hâlde, madde olarak namütenahi hareketlerle, kombinezonlarla,
şekillerle ve hâllerle bir varlıkta husule gelen her türlü sevgi, dü-
şünce, vicdan gibi ruhî denilen yüksek tezahürler; haddizatında,
ruhun kendi plânında mevcut, bilmediğimiz namütenahi davra-
nışlarının kâinatta madde imkânlarına göre fikrî, hissî ve hayatî
formlarla tercüme edilmiş mukabilleridir. Binaenaleyh varlığa
ait, ortada madde hareketlerinden başka bir şey kalmamaktadır
ve bu hareketlerdeki mânâların ve ifadelerin hepsinin ruha ait
oldukları tebarüz etmektedir. Buna bir misal olmak üzere idra-
ki ele alalım. İnsan idrak eder. İdrak eden insandır. Onun asabî
sistem yapısında öyle ince kombinezonlar vardır ki bunlar mü-
temadiyen idrak şeklinde tezahür eden vibrasyonlar, enerjiler
neşretmektedirler. Ve idrak melekesinin sağlığı veya bozukluğu
işte bu enerjileri neşreden sinir sistemindeki o çok ince madde
kombinezonlarına, düalite prensibi ve değer farklanması meka-
nizmasıyla dış tesirlerin yaptıkları müdahaleler neticesinde hu-
sule gelen hareketlere bağlıdır. O hâlde dış görünüşü ile idrak,
maddede hâsıl olur ve maddî vibrasyonlarla görünür. Binaena-
leyh bir maddedir. Bununla beraber o aynı zamanda bir aynadan
akseder gibi ruhun kâinata aksetmiş davranışlarının maddedeki
karşılığıdır, ifadesidir. Yâni idrakin hareket hâlindeki durumu
maddeye aittir. İfade bakımından durumu da ruha aittir. İşte
ruhun kâinat üstü durumlarına ait olan bu ifade, böylece mad-
de hareketlerinin imkânlarına tâbi olmak suretiyle kâinatta -ta-
mamıyla maddî bir realite içinde- ancak idrak mekanizmasıyla
BEDRİ RUHSELMAN
37
tefsir ve temsil edilmiştir. Daha kısası, idrak ruhta mevcut olan,
mahiyeti kâinat sakinlerince meçhul bir davranışın maddedeki
teknik ifadesidir. Demek ki bir gün gelecek, ruh kendisine tâbi
olan varlığı kâinatta ebediyen terk edip gidecek ve terk edilmiş
varlık dağılacak, fakat burada dağılacak olan şey sadece bu duy-
guları, fikirleri ve tanımadığımız ileride gelecek daha diğer sayı-
sız ifadeleri taşıyan maddelerin kombinezonları, şekilleri ve ha-
reketleri olacaktır. Madde hareketleri içinde görünen bu hâllerin
ruhtaki -mahiyetlerini bilmediğimiz- asılları ise ruhla beraber
ebedî oluş ve akışlarına devam edeceklerdir. Esasen ruhun kâi-
nattan ayrılmasıyla beraber varlığın da taşıdığı bütün ifadeleri
kaybedip hemen tekrar âtıl ve amorf hâline dönüvermesi bu ha-
kikatin en açık delilini teşkil eder.
Binaenaleyh bir varlıkta cereyan eden hâllerin, hakikatte ruh-
lar âleminde mevcut olan, mahiyetlerini bilmediğimiz daha çok
geniş ve şümullü durumların ve davranışların ancak maddî bi-
rer timsali, maddî birer görünüşü olduklarını bu suretle ifade
etmiş bulunduk. İşte bunun içindir ki biz, varlık denince ruhları
hatırlar ve varlığa müteallik olayların; ancak ruhlar âlemindeki,
mahiyetlerini bilmediğimiz mukabillerine ait olduklarını anla-
rız.
*
* *
Maddelerin ruhlarla muvazi olarak ilerlemeleri mefhumları-
nı inkişaf ve tekâmül kelimeleriyle birbirinden ayırmak lâzım
geliyor. Zira bunlar ayrı ayrı şeylerdir. İnkişaf, kâinat içindeki
maddelerin bünyelerindeki hareketlerin artması, maddî kom-
binezonlarının mudilleşmesi, tesirlere hedef olma sahalarının
genişlemesi, değerlerinin artması hâlidir. Tekâmül ise ruhla-
rın hizmetlerinde bulunan varlıklardaki inkişaflara paralel du-
rumlarıdır. Bu durum, mahiyetine aslâ nüfuz edemeyeceğimiz
ruhların namütenahi ihtiyaçlarından kâinatımızda tatmini icap
eden ve dünyamızda tekâmül sembolü ile ifade olunan bir kıs-
mıdır. Şu hâlde tekâmülün mânâsı; onun maddeler içindeki ifa-
desi olan inkişafların mânâsıyla paralel olarak yürür. Demek ki
Dostları ilə paylaş: |