İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
38
tekâmülün seyrini mütalaa etmek, ona vâsıta olan varlığın ve bu
varlığa vâsıta olan maddelerin inkişaf tarzlarını ve yürüyüşlerini
incelemek demektir.
*
* *
Kâinatta tekâmül tatbikatına ilk başlayacak bir ruhun bu tat-
bikata ait ilk durumları kâinatın amorf hâllerine aksettirilir. Bu
aksettiriliş tesirler kanalıyla olur. Tesirler ise hem ruhlar âlemi-
ne, hem kâinatlara şâmil ve hâkim olan, mahiyetini hiçbir vakit
anlayamayacağımız, hattâ sezemeyeceğimiz aslî prensibin icap
dediğimiz kudretinin kâinatımıza ait ruh-madde durumları üze-
rindeki ifadesi ve tecellisidir. Ruhların ihtiyaçlarını kâinatlara
taşıyan bu tesirler düalite prensibi ve değer farklanması meka-
nizmasıyla maddede evvelce bahsettiğimiz hareketleri meydana
getirirler. İşte kâinattaki hareketler, ruhların kıpırdanışlarının ve
davranışlarının bu tesirler kanalıyla madde teşekkülleri hâlinde
tecelli eden sembolik birer ifadesidir. Böylece kâinata ilk giren
basit acemi ruhlara ait tesirler, devamları boyunca eriştikleri sa-
halardaki ilk maddelerin o anda, o ruhlara birer müşahede saha-
sı olmalarını temin ederler.
*
* *
Bir ruhtan gelen tesire karşı maddenin hareketler hâlinde
verdiği cevaplar, gene o tesir kanalından dönerek aynı ruha
aksederler. Böylece, aslî prensibin icaplarına tâbi olarak ve o
kudretlerin yardımıyla ruh ve maddelerin endirekt münasebeti
kurulmuş olur ve ruh bu suretle maddeden alacağını o an için
almış bulunur. Bundan sonra o ruhun yeni ihtiyaçlarına göre ya
aynı madde kademesinde bulunan veya daha üst bir madde ka-
demesinde olan diğer maddelerde aynı tarzda ve aynı yollardan
müşahedeleri devam eder. İlk safhada bulunan ruhlar için her
maddenin inkişaf durumundaki anına bir ruhun tekâmül ihti-
yacı tekabül eder. Diğer tâbirle, maddedeki inkişafın her türlü
durumu, o anda hizmet ettiği herhangi bir ruh için mekanik bir
tatbikat zemini olur. Ruhların buradaki durumu sadece
o hare-
BEDRİ RUHSELMAN
39
ketlere uymaktır. Bu bahsettiğimiz safha, kâinatın ilk ve en kaba
olan safhasıdır ki bizler için karanlık olan bu safha, ileride izah
edeceğimiz hidrojen safhasının altında bulunur. Bu safhadaki
bütün işler aslî prensibin icaplarına göre ancak, kâinatın üst hu-
dutlarındaki ünite’nin kurduğu kâinatşümul idare mekanizması
dahilinde, bilmediğimiz yollardan yürütülür. Yalnız müphem
olmakla beraber şu kadar söyleyebiliriz ki bu safhada tekâmül
etmek durumunda bulunan acemi ruhların yürüyüşleri mekanik
ve pasif bir tekâmül prensibine tâbidir.
Bu ilk basit madde safhasındaki ruhların tekâmülleri; madde-
lerin inkişafları kadar kolay ve süratli olmadığından ruhlar bu
safhada bir tek maddeye bağlanıp kalmazlar. Her an vasat değiş-
tirirler. Bu suretle nisbeten kendilerinden ileri bir maddeyi daha
liyakatli bir ruha terk eden ruh, ağır yürüyüşü ile bulunduğu
alt madde kademelerindeki daha basit maddelerde yürüyüşüne
daima pasif olarak, yâni madde hareketlerine müdahale etmek-
sizin devam eder.
*
* *
Bu ilk safha, ruhun kâinatla ilk iştirakinden, maddenin ilk
hidrojen atomuna gelinceye kadar ilerler. Bu ruh, kâinatta he-
nüz bir bedene sahip olmuş değildir. Çünkü onda henüz kâinat
maddelerini toplayabilecek kudretler yoktur. Binaenaleyh o, kâi-
nat karşısındaki ilk ihtiyaçlarını takdir eden yüksek prensiplerin,
ünite’den süzülen icaplarına göre basit madde hâllerinde sadece
pasif ve mekanik bir yürüyüşe tâbi tutulacaktır. Onun bu sıralar-
da kâinatta idrak, irade, şuur ve hürriyet hâlinde tezahür eden
maddî bir hüviyeti olmayacaktır. Böyle bir hüviyetin kazanılma-
sı ancak, yüksek prensiplerin nizamı gereğince -onun ihtiyacı
nisbetinde- amorf maddeler arasında, daima pasif ve mekanik
olarak geçireceği ebediyet kadar uzun devrelerden sonra tedri-
cen mümkün olacaktır.
İşte bunun içindir ki bu ilk madde safhalarındaki ruhların ira-
deyi, hürriyeti, idraki istilzam eden aktif hiçbir durumları yok-
tur. Bunlar kâinatta henüz herhangi bir madde
teşekkülüne bağ-