BEDRİ RUHSELMAN
47
Hidrojen atomunun en iptidaî hâlinden itibaren gittikçe yük-
selen, inkişaf eden bünyesi, o nisbette hareket, kudret ve müessi-
riyet kazanır. Ve onlara bağlı bulunan ruhlar da gittikçe zengin-
leşen ve kudretleri artan bu hareketlere uya uya tekâmül ederler.
Maddedeki bütün bu hareketleri uyandıran âmiller aslî kaynak-
lardan gelen tesirlerdir. Zira tesirler maddelerde hareketleri hu-
sule getirmek suretiyle fonksiyonlarını yaparlar.
Hulâsa, hidrojen atomlarını kuran aslî tesirler taşıdıkları icap-
lara göre etraftan mütemadiyen topladıkları cüzülerle hidrojen
atomunu bir üst âleme doğru inkişaf ettirirler. Bittabî hidrojen
atomunun inkişafıyla neşredeceği enerjiler de o nisbette yükse-
lir, kudretlenir ve hidrojen atomu inkişaf ettikçe daha yüksek ve
mudil enerjiler, yâni daha münkeşif partiküller neşretmeye baş-
lar. Fakat bütün bunlar hidrojen atomunun henüz ilk safhasına
ait maddelerdir.
Burada şunu da belirtelim ki hidrojenin bu inkişafı birtakım
atom çekirdeklerinin ayrı ayrı hüviyetlerini muhafaza ederek
atomun içinde kabaca birikmeleri tarzında olmamaktadır. Aslî
tesirlerin hâkimiyeti altında atomda biriken değerler; birbirleriy-
le birleşmeden, tam bir ahenk ve muvazene içinde kaynaşarak
hidrojen atomunun o andaki mahiyetini karakterize eden bün-
yesini meydana getirirler.
*
* *
Bütün maddelerin manyetik alanları vardır. Böyle münkeşif
bir atomun manyetik alanı ilk hidrojen çekirdeğinde olduğu gibi
basit değildir. Hidrojen çekirdeklerinin terkiplerinden meydana
gelen hidrojen atomunun bünyesinde bir sürü partikül oldu-
ğu ve her partikülün de bir manyetik alanı bulunduğu için, bu
münkeşif atomun manyetik alanı da onu teşkil eden cüzülerinin
manyetik alanlarının sentezinden meydana gelmiştir. Bu alana
manyetik alanlar sentezi deriz. Maddelerin bu manyetik alanları
çok mühimdir. Zira onların birbiriyle ve varlıklarla olan bütün
münasebetleri bu manyetik alanlar vâsıtasıyla temin edilir ve bu
alanlara gelen tâli tesirler; şiddetlerine, kudretlerine ve istika-
İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
48
metlerine göre, onların tâbi bulundukları maddelerin bünyele-
rinde -düalite prensibinin ve değer farklanması mekanizmasının
kaideleri altında- çeşitli değişmeler, istihaleler, deformasyonlar,
dağılmalar ve toplanmalar yapabilirler. Keza, varlıkların; mad-
delerden istifade etmeleri, onları çeşitli hâllere sokabilmeleri de
bu yoldan olur. Dünyanın da bittabî o nisbette şümullü ve geniş
manyetik alanından istifade eden vazifeli varlıklar -bu alana çe-
şitli tesirler göndermek suretiyle- dünyadaki küçük veya büyük
tabiat hâdiselerini meydana getirirler. Bunun gibi, idraki daha
üstün bir varlıktan gelen tesirler, bu manyetik alanlar üzerine
müessir olarak onlara ait maddelerde o nisbette büyük neticeler
doğurur. Esasen, bu yoldan dünyaların, manzumelerin, güneş-
lerin hâl ve durumlarına tesir edebilecek hareketler ancak çok
yüksek plânların işidir. Ve bittabî bunlar aslî prensibin icaplarına
göre kontrollü olarak yapılır.
Nerede madde varsa orada manyetik alanın bulunması za-
rurîdir. Zaten manyetik alanın teşekkülü hakkında evvelce ver-
diğimiz bilgi bu hakikatin anlaşılmasını kolaylaştırır. İşte böyle-
ce bir atomun manyetik alanı olduğu gibi, atomun bütün inkişaf
safhalarının, yâni elemanların, bu elemanlardan terkip olunmuş
cisimlerin, dünyaların, manzumelerin, bunlardan mâada nebü-
lözlerin, âlemlerin, varlıkların birbirine nazaran az çok şümullü,
az çok mudil manyetik alan sentezleri vardır. Bunların üstünde
bütün kâinata şâmil olan ünite’nin manyetik alanı tektir. Orada
manyetik alanlar sentezi yoktur. Zira ünitede birbirinden ayrı ve
farklı varlıkların veya unsurların mevcudiyeti bahis mevzuu ol-
maz.
*
* *
İşte insanların perispri dedikleri şey de maddelerin bu man-
yetik alanlarından ibarettir. Yâni insan bedenlerinin manyetik
alanları, insanların perispri mânâsında kabul ettikleri şeydir.
Demek ki bir ruh, kendisinin kâinattaki mümessili olan ve bir
enerjiler mudilesinden ibaret bulunan varlığı vâsıtasıyla mad-
delerin manyetik alanlarına tesir ederek onları kullanır. Ve on-
BEDRİ RUHSELMAN
49
lardan kendisi için, o maddelerin mensup bulundukları dünya-
lardaki tatbikatına uygun gelen bedenleri kurar ve bu bedenler
vâsıtasıyla da o dünyanın diğer varlık ve maddelerinin manyetik
alanlarına tesir etmek ve onları kullanmak suretiyle tekâmülünü
sağlar.
Bir dünyanın mudil bir manyetik alanlar sentezi mevcut ol-
duğu gibi, ondan daha mudil olan güneş manzumelerinin ve
nebülözlerin de manyetik alanlar sentezleri mevcuttur demiştik.
Varlıklar bu alanlar kanalıyla bu âlemlere tesir ederek vazifeleri-
ni yaparlar. Meselâ birkaç güneş sistemini, hattâ birkaç nebülözü
içine alan ve manyetik alanlarına tesir etmek suretiyle onları ida-
re eden çok yüksek vazifeli varlıklar mevcuttur.
*
* *
Buraya kadar bahsedilen bütün maddeler henüz varlık hâline
girmemiş durumdadırlar.
Burada şunu belirtmek lâzım gelir ki artık yukarıdan beri ve-
rilmekte olan bilgileri öğrenmiş olanlar, kâinatta canlılık, cansız-
lık tâbirlerinin de birer lâftan ibaret olduğunu ve bunların esaslı
bir mânâ taşımadıklarını anlamış bulunacaklardır. Maddelerin
gerek ilk safhalarda, gerek hidrojen safhasında ruhlarla olan
endirekt münasebetlerinin nizam ve tertipleri, böyle bir can-
lılık-cansızlık tefrikinin yapılmasını mümkün kılmamaktadır.
Zira kâinat safhalarının her maddesinde ruhların maddelerle, o
safhanın karakterine ve tekâmül sistemine uygun çeşitli müna-
sebetleri daima mevcuttur. Ve kâinatta herhangi bir ruhun tekâ-
mülüne yaramayan madde yoktur. Yâni muvakkat veya daimî
olarak ruhların hizmetine girmemiş madde durumu yoktur.
Bilhassa bu hâl hidrojen safhasındaki bütün maddeler için çok
bârizdir. Bu hizmetin dışında kabul edilecek bir madde lüzum-
suz ve gayesiz olur. Kâinatta ise lüzumsuz hiçbir vetire mevcut
değildir.
Şu hâlde, maddelerin ruhlara intisabı olunca canlı, olmayın-
ca cansız demek gibi düşüncelere saplanmak yersizdir. Zira her
maddenin geçici veya devamlı olarak bir ruha intisabı vardır.
Dostları ilə paylaş: |