Cahiliye Döneminde Lât Kültü
47
(Lât’ın yetiştirdiği) ve Teymullat (Lât’ın kulu),
121
Abdullat (Lât’ın Kulu),
122
İbnu Lât (Lât’ın oğlu),
123
Vehbullat (Lât’ın bağışı),
124
Siyeullat
125
Eni-
sullat (Lât’ın yoldaşı), Evsullât,
126
Abidullât,
127
Şiyeullât,
128
Şekmullat
(Lât’ın azabı), Şeasullât,
129
Şukenullat (Lat verdi),
130
Kıyemetullât, Şa-
baullat ve Amrullat ile yalın olarak Lât isimleri. Keza bazı kabileler de
kendilerini Lât’a izafe etmişlerdir ki bunlardan bir tanesi Lât’ın kulları
anlamına gelen Teymullat kabilesidir.
131
10- Lat Bayramı:
Taif’teki Lât’ı İslam öncesi dönemde insanlar yılda
bir kez ziyaret eder ve yanında bayram yaparlardı. Arap yarımadasın-
da Menât ve Uzzâ bayramlarından sonra en önemli üçüncü bayram
olarak bilinen Lât bayramına Arapların tamamı saygı gösterirdi. Lât’ın
huzuruna gidenler ise ona özel kurbanlar takdim eder ve o güne özgü
bazı ritüeller de icra ederlerdi.
132
Zaten bayram uygulamaları sadece
bu üç putla da sınırlı değildi. Nitekim Cahiliye döneminde yarımada
dâhilinde ibadet edilen her putun bir bayramı olduğu ve insanların
bu özel günde onlara perestiş yaptıkları bilinmektedir.
133
Bu bayram-
lardan biri olan Buvâne’ye Haşim oğullarının özel önem verdikleri, bu
putun huzuruna giderek bir gece kaldıkları, hatta Ebû Talib’in Hz.
Peygamber’i de götürmek için özel çaba sarf ettiği bilinmektedir.
c. Lat’ın Taif ve Çevresindeki Etkileri
(Arap Dini Hayatındaki Yeri ve Önemi)
Cahiliye döneminde insanlar Lât’a ibadet ederlerken hem dünya-
da hem de ahirette menfaat göreceklerini düşünürlerdi. Bu nedenle
de onları kızdırmaktan korkar, kendilerini hoşnut etmek için büyük
bir gayret sarf ederlerdi. Dahası bu tanrıların kızdırılmasıyla birçok
belaya maruz kalabileceklerini düşünen Cahiliye Arabı, onların hışım-
larını üzerlerine çekmemeye çalışırlardı. Rivayetlere göre günün birin-
de Dimân adlı bir şahıs, Lât’a küfredince orada bulunanlar dehşete
kapılmış ve “
Ey Dimân yavaş ol. Lât’a küfretmekten sakınmalısın. Zira
alaca hastalığından, cüzzam ve delilikten korkmalısın
” demiş ve ken-
121 Bkz. İbn Habib,
Muhabber, 315. Ayrıca bkz. İbn el-Kelbî, 30-31; Feyyumî, 414.
122 Bkz. Fahrettin er-Razî,
Mefâtih, XV, 428; XXI, 368; XXVII, 464; Kurtubî, X, 289; Ömer
Rıza Kehhâle,
Mu’cem, II, 728.
123 Bkz. Muhammed b. Muhammed b. Mahmud, Ebu Mansur el-Maturidî (ö: 333/944),
Tefsiru’l-Maturidî
, (tahk: mecdevî Baslum), I-X, Beyrut 2005, V, 113.
124 İbn Saib el-Kelbî,
Nesebu Ma’d, II, 647.
125 Feyyumî, 416.
126 Ömer Rıza Kehhâle,
Mu’cem’l-Kebâil, I-V, Beyrut 1994, I, 46; I, 52.
127 Ömer Rıza Kehhâle,
Mu’cem, II, 700.
128 İbn Saib el-Kelbî (ö: 204/944),
Nesebu Ma’d ve’l-Yemen el-Kebir, (tahk: Naci Hasan), Me-
ktebetu Nehdetu’l-Arabiyye, I-II, yy 1998, II, 556.
129 İbn Saib el-Kelbî,
Nesebu Ma’d, II, 647.
130 İbn Dureyd, el-İştikak, (tahk: Abdusselam Muhammed Harun), Beyrut 1991, 538.
131 Bkz.
Bedrettin el-Ayni,
Umdetu’l-Kari, XXIII, 226.
132 Süleyman b. Sâlim es-Suheymî,
el-A’yâd ve eseruha ale’l-Müslimîn, 2003 Medine, I, 461.
133 Bkz. Feyyumî, 507.
48
Y
akın
D
oğu
Ü
nİversİtesİ
İ
lahİYat
F
akÜltesİ
D
ergİsİ
disini uyarmışlardır.
134
Bu örnekten de anlaşılabileceği gibi Cahiliye
dönemi Arapları, tanrıların lanetinin, bulaşıcı hastalıklar ile deliliğe
sebebiyet vereceğine inanmaktaydılar. Zaten Kur’an’ın da ifade ettiği
bahis mevzuu dönemde insanlar sahip oldukları mal ve evladı Allah
ile birlikte tanrıların kendilerinden razı olduklarının bir alameti olarak
düşünürler, hatta dile getirirlerdi. Bu nedenle de Hz. Peygamber’in on-
ları azaptan sakındırmasına cevaben, Allah bu dünyada bize ikramda
bulunduğuna göre öte dünyada da ikramda bulunacaktır demektey-
diler.
Kısaca eş-Şamî’nin de ifade ettiği gibi Cahiliye döneminde Araplar,
Kabe’ye yaptıkları ibadetlerin neredeyse tamamına yakınını aynı za-
manda Lât için de icra etmişlerdir.
135
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi onu
Ka’be kadar değerli ve bir o kadar da saygın olarak görmüşlerdir.
d. Lat Putu ve Mabedinin Sonu
Baştan beri Hz. Peygamber (sav), Yüce Allah’ın yegâne güç ve iz-
zet sahibi olduğunu, O’nun dışında hayatın merkezine yerleştirilen
ilahların tamamının terkedilmesi gerektiğini anlatmış ve savunmuş-
tur. Kuşkusuz İslam’ı kabul edenlerin sayısı artıkça Mekke müşrikleri
Hz. Peygamber’in bu çağrısından rahatsız oldular. Bu çağrıdan rahat-
sızlığın iki temel nedeni vardı. Bunlardan ilki dini değerlerinin zede-
lenmesi, ikincisi ise ticari hayatlarını düzenleyen ilaf sisteminin zarar
görmesi korkusuydu. Çünkü Kureyş kabilesi sadece Arap yarımadası
içinde değil, dışında da faaliyet gösteren bir ticaret ağı kurmuştu. Bu
ağı oluştururken dini sistemden de istifade etmiş ve güzergâh üzerinde
bulunan kabilelerin desteğini alabilmek için onların putlarını da geti-
rerek Ka’be’ye yerleştirmiş ve burayı bir panteona dönüştürmüşlerdi.
İşte Hz. Peygamber’in “
la ilahe illallah” diyerek ortaya çıkması elde edi-
len bütün bu dinî ve iktisadî kazanımlarının yok olması anlamına geli-
yordu. Bu nedenle Cahiliye Arapları öncelikle Hz. Peygamber’in çağrı-
sını, çıkarlarına zarar vermeyecek şekilde sessiz sedasız mecrasından
çıkarmaya çalıştılar. Ebu Talip aracılığıyla Hz. Peygamber ile görüşme
kararı aldılar ve ona bir de teklifte bulundular. Bu teklifleri geliştir-
dikleri sistemin de ruhuna son derece uygundu. Zira oluşturdukları
bu panteonun içerisindeki yüzlerce ilah ve onlarca dinin temsilcisinin
yanına Hz. Peygamber ve onun yeni dinini yerleştirme hususunda bir
sakınca görmediler. Hz. Peygamber’e gelerek “
Ey Muhammed bir yıl
sen bizim Lât ve Uzzâmıza ibadet et, bir yıl da biz senin ilahına ibadet
edelim, hangisi daha güçlü ise biz ondan faydalanmış oluruz. Böylelik-
le aramızdaki bu düşmanlık da yok olmuş olur
” demişlerdir.
136
Ancak
134 Bkz. Ebubekir Ahmed b. Am el-Bezzâz (ö: 292/904),
Musnedu el-Bezzâz, (tahk: Mahfu-
zurrahman Zeynullah vd.), I-XVIII, Medine 2009, XI, 385.
135 Bkz. Eş-Şamî, VI, 196.
136 Bkz. İbn Hişam, I, 388; Kurtubî, XX, 227.