_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________
52
yuvarlak kimi zaman da dört köşeli, etrafındaki kazıklara dolaştırılan ip ile
seyirciden ayrılmış palangadır (Fig.6).
Böyle bir sahnede; oyuncuların girip çıktığı bir kapı, kostüm değiştirmek için
kullandıkları çadır ya da perdeyle kapatılmış yer olan sandık odası vardır. Zurna ve
çifte-naranın çalındığı yer çalgıcıların yeri’dir. Bunlara ek olarak, ana tiplerden olan
Kavuklu’nun iş yeri olarak kullandığı, yetmiş cm yüksekliğinde dükkân denilen bir
paravana, oyunun oynandığı yer olan meydan ve oyuncuların rahat görülebilmesi
için her tarafı açık, bir metreden yüksekçe başka bir paravana olan, oyunda ev ve
hamam gibi yerleri temsilen kullanılan yeni dünya (Fig.7) vardır (Kudret 2007: 55).
Seyirci meydanın etrafındadır. Kadınların oturduğu ayrı yere ise kafes
denir.Şenliklerde ilk buna benzer sahne düzenini Baron De Tott anlatır. 1758’de III.
Mustafa’nın kızı Hibetullah Sultan’ın doğumu vesilesi ile yapılan şenliklerde bir
konak da düzenlenen gösteri için sahne ve çadır düzenini şöyle aktarmaktadır:
“Kırk ayak aralıkla dikilmiş iki büyük direğe bir ip gerilmiş, bunu
aydınlatacak nesnelere göre uygun aralıklarla, iplerle kandiller asılmıştı.
Padişah tuğrası, gemisinin resmi ve bu vesileye uygun Kur’an’dan alınmış
sözler bu şenliğin sürdüğü üç gün süresince bu meydanı süsledi. […]
Gösteri kazıklar üzerine oturtulmuş oymalı maden kaplar içinde
katranlanmış paçavralar ve çam çıralarının yanarken çıkardığı kızıl
alevlerin aydınlığında daha da meraklı oldu. Bir daire biçiminde
sıralanmış bu kederli ışıklar ortada oynanan dansçıları aydınlatıyordu.
Murat Molla ve çağrılıları için kurulan çadırlarda bir bölüğünü halktan
kadınların
tamamladığı
seyirci
kalabalığı,
meydanı
çepeçevre
kuşatıyordu. Bu aydınlık en önemli kesimi komedya olan gösteriyi ortaya
çıkarmak içindi. Orta yerde dörtgen biçiminde ve üç ayak yüksekliğinde,
bezle kaplı kafesimsi bir yapı evi gösteriyordu” (And 1982: 197)
Klasik biçimini tam olarak on dokuzuncu yüzyılda alan ortaoyunu şenliklerde
daha çok meydanlarda ve çadırlarla sahnelenirdi. Her ne kadar müzik ve dans ile iç
içe olsa da söz komiğine dayanan bir gösterim olması, oyuncu kollarının diğer
gösterilerinden farklı olarak belirli bir yerde yapılmasını zorunlu kılardı ancak iki
paravanla oyun nerede ne zaman geçiyorsa geçsin başka dekora ihtiyaç duymadan
mizansenler canlandırılabilirdi. Bunun en büyük nedeni de özel dekora, kusursuz
ışıklandırmaya ve teferruatlı aksesuarlara ihtiyaç duyulmamasıdır. Seyircinin hayal
gücü sahne plastiğinden beklenenleri tamamlar. Şenliklerin düzenlendiği yerleri ve
içeriğini düşünürsek, Ortaoyunu ya da onun öncüsü olan gösterimlerin buralarda
yer alma ihtimalinin çok yüksek olduğu başka bazı kaynaklarca da
desteklenmektedir. Çeşitli maskeli oyuncuların da gösteriler yaptığı bu şenliklerden
1663 yılında, IV. Mehmet’in oğlunun sünnetinde gördüğü ve Commedie a la Turque
olarak adlandırdığı gösteri için Thevenot şöyle der;
_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________
53
“Bu temsili Yahudi oyuncular veriyordu. Avluyu tiyatro gibi kullanıyorlar,
iki çam ağacından meşale ortayı aydınlatıyor ve bunlar geniş olan avluya
ışık vermeye yetiyordu. Divanın olduğu yerden yirmi adım uzaklıkta yere
dört beş Yahudi oturmuş, ellerindeki çalgıları çalıp, beraberce şarkı
söylüyorlardı. Bu bale temsili, çalgıların eşliğinde türlü esnek eğilip,
bükülmeler gösteren bir Türk dansçının girmesiyle başladı.... bunun
arkasında iki genç Yahudi oğlan girdi; onlar birincininkine benzer tavırla
oynadılar, uzun bir süre döndüler. Bundan sonra birçok çeşitli ve değişik
sahneler oynandı; bunlar arasında bir Yahudi, Frenk biçimi giyinmişti.”
(And 1982: 196)
O zamanın komedi anlayışı seyyahın pek hoşuna gitmemiş gibi gözükse de
verdiği bilgiler Ortaoyununun içeriğinin kalıplaşmış hali ile hemen hemen aynı fakat
sahne açısından daha farklı olduğu anlaşılmaktadır
7
. Aradan geçen dört yüz yıllık
süre elbette bu seyirliğin değişikliğe uğraması için yeterlidir. Ortaoyunu gibi kukla
geleneği de, kötü olandan korunma, hastalık sağaltma, tapınma, mevsimlik törenler
ve ritüellerde değişip çeşitlenerek danslı ve dramatik gösterime, oradan da bir
eğlence kültürü parçası haline gelme serüveninde, şenliklerde
yerini almıştır. Boyut,
(küçük, dev) biçim, (bebek, hayvan, insan) kullanış (çadır kuklası, araba kuklası, ipli
kukla, el kuklası, vücuda giyilen kuklalar) olarak farklılık gösteren kuklalara on
altıncı yüzyıl şenliklerinde daha çok araba kuklası ve dev kuklalar şeklinde
çadırlarda, tekerlekli arabalarda ve geçitlerde rastlanmaktadır. 1528 şenliğinde
gördüğü bir kukla gösterisini Alman gezgin Nicholas von Haunolth şöyle
anlatmaktadır:
“Bunlar çoğu kez küçük bir kulübe içinde sanki canlılarmış gibi oynatılıyor
[...] Bir kez düğünü canlandırıyorlar, ellerinde çalpalarla dans ediyorlar,
biri de sanki bu kuklalar gerçek insanmışçasına onları eğlendirmek için
önlerinde oyunlar gösteriyorlar [...] Öyle ki biri dışarıdan kuklalarla
konuşmaya girişiyor” (And 1982: 96) (Fig.8).
Yine aynı kaynaktan, daha değişik bir kukla gösterisi ile ilgili şunlar
aktarılmıştır:
“Biri altı tekerlek üzerinde tahtadan bir küçük baraka veya sahneyi
ortadan ortaya getirdi. Bunun önünde keten bezinden bir perde, içinde ise
birkaç ışık vardı, birisi görüntüleri ışıklarla perdeye yansıtarak bunları
oynatıyordu. Örneğin bir kedi bir fareyi, bir leylek bir yılanı yiyordu.
Bunlardan başka, iki kişi parmaklarıyla dilsizler gibi işaretleşip
konuşuyorlar, buna yakın şeyler yapıyorlardı. Biri kovalıyor ve koşuyordu
vb. Bunların tümünü seyretmek, bu görüntüleri oraya buraya çeken ipler
gözükmese, çok hoşa gidecekti” (And 1982: 195) (Fig 9)
7
Orta Oyununda oyun musiki ile açılır, dramatik temsilden önce köçekler veya curcunabazlar eşliğinde
iki başkarakter Kavuklu ve Pişekâr olmak üzere tüm oyuncuların katıldığı bir dans gösterisi,
sonrasında asıl oyun başlar (Kudret 2007: 25).
Dostları ilə paylaş: |