_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________
50
olan ve çeşitli sebeplerle yapılan görkemli eğlencelerdir. Bu sebeplere örnek olarak;
sultanların tahta çıkması, saraydaki doğumlar, şehzadelerin öğrenime başlaması, bir
savaşın kazanılması yahut sefer öncesi, saraydaki kızların evliliği ve erkek
çocuklarının sünneti verilebilir. Elbette kutlama ve eğlence bu şenlikler aracılığı ile
elde edilmeye çalışılanların sadece bir kısmıdır. Hem halka güvenlik ve birlik
teminatı hem de komşu ülkelere birer güç gösterisi ve propaganda niteliği taşırdı
şenlikler. Özellikle ekonomik ve siyasi buhran dönemlerinde daha gösterişli
şenlikler yapılmış olması halkta ve komşu devletlerde yaratılmak istenen izlenimin
bir kanıtıdır (Terzioğlu 1995: 85).
Bu şenliklerden ilki 1298’de Orhan Gazi’nin evliliği için, sonuncusu da 1899’da
II.
Abdülhamid’in şehzadesinin sünnet düğünü (Korkmaz, 2004: 11) için yapılmıştır.
Demek oluyor ki şenlikler geride altı yüz yıllık bir gelenek bırakmışlardır. Kimi
zaman haftalar süren şenlikler Osmanlı dönemi-özellikle büyük kentlerin- eğlence
anlayışı ve biçimleri ile ilgili çok önemli kaynak görevi görürler. Bu kaynaklara ise
sur-nameler, onların yegâne görselleri olan minyatürler ile ulaşılabilir.
Şöhreti imparatorluk sınırlarını aşmış ve seyahatnamelere konu olmuş
Osmanlı şenlikleri farklı kültürel mirasların bileşimi ile çok kültürlü ve şekilli bir
eğlence biçimi ortaya koymuşlardır. Özdemir Nutku 1675 Edirne Şenliği için “Orta
Asya’daki törenlerden Roma mimus’una, İslam dünyasının ilk dönemlerindeki
mugaffallardan Orta Çağ Avrupası’nda görülen curcuna oyuncularına, Anadolu
ritüellerinden Avrupa’daki Rönesans gösterilerine” farklı (Nutku 1987: 1)
unsurların bileşimi tanımını yapmıştır.
Şenliklerdeki eğlenceler belirli bir merkez ya da merkezlerde olmak şartı ile
sabah akşam şehrin farklı yerlerine dağılmış olarak gerçekleşmişlerdir. Bu teatral
etkinliklerin ve seyirlik oyunların gerçekleştiği yerler yani sahnelerini incelemek
için önce bunların neler olduğuna ve şenliklerin meydan-ı surlarına (Fig. 1) bakmak
gerekir ki bunlar; saray ve çevresi, meydanlar, köşkler, bahçeler, su kenarları ve
sokaklardır. Örneğin At Meydanı en büyük ve önemli gösterilerin yapıldığı ve her
gösteri için teatral bir görev gören (Fig. 2-3) yerlerden biriydi. Roma döneminden
beri şenlikler olmadığı zamanlarda bile “Konstantiniye’nin seyrengâhı” (And 1982:
35) olan meydana çadırlar
5
, localar, çardaklar, gölgelikler amfi tiyatrolar kurulurdu.
Meydan başka amaçlarla da kullanıldığından kurulup kaldırılabilir yapılar
seçiliyordu (Stout 1966: 54).
Metin And, “tiyatro en eski çağlarından, hatta yer yer günümüze kadar bile bir
kutlama fikri içinde beslenip gelişmiştir” ifadesini kullanmaktadır (And 1959: 2). O
halde şenlikleri tiyatro unsurlarından bağımsız düşünmemek gerekir. Gösterimler
üzerine kurulu şenliklerde resim sanatları, dans, sözlü ve sözsüz dramatik oyunlar,
sirk sanatları ve esnaf loncaları geçitleri yer alırdı. Bunları daha çok ışık gösterileri,
5
Çadırları Metin And şu şekilde ayırır: “İki kemerli yapısı olan ‘çerge’, askeri çadır biçiminde ‘oba’ ve
daha çok törensel çadır olan ‘otağ’ (Kırk Gün… 18)”. Gösterişli sünnet düğünleri yabancılar arasında
Fetedes tentes yani çadırlar eğlencesi diye şöhret bulmuştur (İrtem 1999: 276).
_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________
51
canbazlar, hokkabazlar, curcunabazlar, tulumbacılar, nahıllar, şekerden heykeller,
maketler ve musiki ile süslenen geçitler, hanendeler, sazendeler, raks, çengiler,
köçekler, tulumbacılar oluştururdu. Bu yapılarıyla şenlikler, bugünkü sahne
sanatlarının- dekoru, sahne düzeni, kostümü, yönetmeni ile- temelini oluşturmakla
kalmaz (Faroqhi 1998: 189) genel Türk gösterim kültürünün kökenlerine de ışık
tutar. Bu nedenlerle Osmanlı şenlikleri çağdaş ve yarının tiyatrosunu anlamak
bakımından da bir önem taşır (And 1982: 249).
Her ne kadar şimdiki adı ile ilk defa on dokuzuncu yüzyılda anılmaya başlasa
da ilk örnekleri ile var oluşu çok daha öncesine dayanan Ortaoyunu da bu
şenliklerde yerini bulmuştur. Ortaoyununun, on altıncı yüzyıla kadar takip
edilebilen geçmişi içerisinde yeni dünya oyunu, kol oyunu, meydan oyunu ya da
zuhuri kolu gibi farklı tanımları olmuştur. En eski kaynaklarda daha çok kol oyunu
(Fig. 4) tanımı ile karşılaşılmaktadır. Kol, farklı gösteriler yapan insanların meydana
getirdikleri topluluklardır
6
ve bu göstericiler şöyle örneklendirilebilir: çalgıcı,
şarkıcı, dansçı (çengi, köçek, rakkas, tavşan, curcuna-baz... vb.), kuvvet ve denge
göstericileri, göz bağcılar (hokka-baz, sihir-baz... vb.) hayvan oynatıcılar, fişeklerle
gösteri yapanlar, kuklacılar (kukla-baz), karagözcüler (hayal-baz), mukallid, mudhik,
kışmer, maskara... vb. (Kudret 2007: 13). Kol oyunu da “bir kola mensup sanatçılar
tarafından takım halinde icra olunan çeşitli oyunlar” demektir. Bu oyunlar zengin bir
program teşkil ederler. Ahmet Kutsi Tecer’e göre bu programda
;
“musiki ve türkü ile
oynanan toplu oyunlar [...] taklitli oyunlar, nükteli konuşmalarla işlenmiş vakalı,
konulu oyunlar ki bu sonuncular çok sonra ‘ortaoyunu’ adını almıştır” (Alıntılayan
Kudret, 2007: 13). Bu oyuncu kolları ya geldikleri şehirlerin ya da kolbaşlarının adı
ile anılırlardı ve bunlarla ilgili detaylı bilgiyi seyahatnameler ve surnameler verir.
Örneğin, ortaoyunu bu adı ile ilk kez 1834 düğününü anlatan ‘Es’ad Surname’sinde,
daha sonra sırası ile Tahsin ve Hızır Surnamelerinde şöyle görülür:
Leb-i etrâf-nişîn-i meydân
Oldı orta oyunından handân
Bak Zuhûri kolınun curcunası
Hayli güldürdi çıkınca nâsı
Orta oyun çeşme oyunla diğer bâziçeler
Eylediler cümle etfâli ser-â-ser dil-resâ
(Arslan 2009: 293)
Meydan-ı sühan yani söz meydanı olarak da bilinen ortaoyunu, ona öncülük ve
eşlik eden gösteriler yaz aylarında halkın tercih ettiği mesire yerleri, kış aylarında
hanlar, Osmanlı şenliklerinde, şenlik alanında belirlenmiş uygun yerlerde seyirci
karşısına çıkardı (Fig.5). Oyun alanının tamamına merg-i temaşa çayırı denilirdi.
Oyun yeri ise ortalama otuz arşın genişliğinde, yirmi arşın derinliğinde, çoğu zaman
6
Sevengil bunları çeşitli beceri sahibi kişilerin, ustaların bir araya gelen, “ocak”lar halinde yaşayan
lu’biyyat yani eğlence toplulukları olarak tanımlar (Sevengil 1990: 63).
Dostları ilə paylaş: |