İstanbul üNİversitesi



Yüklə 14,12 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə24/63
tarix19.07.2018
ölçüsü14,12 Mb.
#56886
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   63

_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________ 
 
60 
 
kahvehaneye  gelen  kişi  sayısı  meddahın  şöhretine  göre  değişirdi.  Kapıda  alınan 
ücret de buna bağlıydı. Bazen çay ve lokum gibi atıştırmalıklar fiyatın içinde olurdu. 
Yani meddah bir meslek icra eden, bundan kazanan ve kazandıran, reklamı yapılan, 
çevresi tarafından saygı ve sevgi gören ve bu yüzden işinde dikkatli olması gereken, 
ünlenen  bir  oyuncu  gibiydi.  Bazı  kahvehanelerde  de  zaten  teatral  bir  düzen 
olduğuna  ve  amaca  hizmet  etmek  için  tanzim  edildiğine  değinilmişti.  Meddahın 
buralardaki sahne alanı, bir iskemle ya da taburedir ama yaz aylarında veya kahve 
çok dolu olduğunda kahve dışına sandalye konur ve dışarıdakiler de görebilsin diye 
meddah  açık  bir  pencerenin  yanındaki  bir  sedire  otururdu  (Evren,  1996:  101). 
Anlattığı  hikâyenin  mizansenine  göre  gerektiğinde  ayağa  kalkar  ufak  turlar  atar 
tekrar  otururdu.  Salih  Birsel’in,  Parmakkapı’da  Yolgeçen  Hanı  Kahvesi’nde  geçen 
‘hak dostum hak’ başlıklı anısı, klasik usul meddah gösterisinde sahne ve aksesuar 
kullanımı, meydan unsurları, seyirci ve meddah ilişkisinin zihinlerde canlanmasına 
yardımcı olur;  
“Bu kez de Parmakkapı'da Yolgeçen Hanı Kahvesi'ne dalalım. Biraz sonra 
Meddah  Şükrü  Efendi  menkıbesine  başlayacaktır.  İşte  kapı  açıldı:  Şükrü 
Efendi.  Üstünde  setre,  pantolon.  Püskülü  fesinden  iki  parmak  uzun. 
G ِ◌özleri  siyah  ve  minik.  Yüzüne  bakmaya  kalkmayın,  kendinizi  tutamaz 
gülersiniz. İşte şimdi kahvenin ortasındaki sete doğru ilerliyor. Kahveciye 
selam.  Sağa,  sola  selam.  Ortaya  selam.  Beylere,  ağalara  selam.  Muhtara, 
kapıdaki anahtara selam. Kara göze, kara kaşa, sırdaşa, adaşa, arkadaşa, 
yoldaşa,  demirbaşa  selam.  Küçük  bir  masayla  iskemle,  setin  üstünde 
kendisini  beklemektedir.  İskemleye  oturduktan  sonra  sağ  elindeki  sopayı 
masanın  üstüne,  sol  elindeki  zembili  de  iskemlenin  yanına,  yere 
bırakacaktır.  Zembilin  içinde  çeşitli  şapka  ve  başlıklar  var.  Arap  taklidi 
için  keyfe,  Karamanlı  taklidi  için,  kocaman  bir  fes,  Ermeni  için  takke, 
Arnavut  için  yağlı  beyaz\fes,  Çerkez  için  kalpak,  Kürt  taklidi  için  keçe 
külah  unutulmamıştır.  Zembilde  Şükrü  Efendinin  taklidini  yapacağı 
kişilere  özgü  giysiler  de  kıpırdamakta.Kahveci  çırağı  da  seyirtir,  Şükrü 
Efendinin kahvesini getirip önüne bırakır. Hüüüp! Şükrü Efendi bir yandan 
kahvesini  yudumluyor,  bir  yandan  da  parmağındaki  yüzüğü  -ki  onu 
Padişahın  armağan  ettiği  büyüklüğünden  anlaşılmaktadır-  dinleyici  ve 
seyircilerin  görmesi  için  hiç  gereği  olmayan  el,  kol  hareketleri  yapıyor. 
Etraf  kalabalık  mı  kalabalık.  Müşteriler  nerdeyse  masaların  üstüne 
çıkacak.  Tanzimat  sonrasında  kahvelere  masalar  girmeye  başlayınca, 
kahvelerin  içi  daralmıştır.  Eskiden  olsaydı  Şükrü  Efendi  köşede  bir  yerde 
oturur,  dinleyiciler  de  alçak  iskemleler  üzerinde  onu  yarım  daire 
biçiminde çevirirlerdi. Böylece kahve daha çok insan almış ve geç gelenler 
bugünkü  gibi  kendisini  kahvenin  önünden  dinlemek  zorunda  kalmamış 
olurlardı. Ama kapıdakiler yalnız geç gelenler değildir, içeri girecek parası 
olmayanlar  da  büyük  çoğunlukta.Mevsimin  kış  olmasına  karşın  kapının 
açık  kalması  o  kadar  önemli  değil.  Bir  kez  hu  kalabalığa  hava  gerek. 
Sonra  kahvenin  içindeki  soba  gürül  gürül  yanmakta.  Şükrü  Efendi'nin 


_______________________________________________________ART-SANAT 2014/1_______________________________________________________ 
 
 
61
 
 
gözü  bir  ara  sobadan  yana  kayar.  Kahveci  saygın  müşterilerini  oraya 
oturtmuş  ellerine  de  birer  nargile  tutuşturmuştur.Şükrü  Efendi  cebinden 
kocaman  basma  mendilini  çıkarıp  omuzuna  atıyor.  Zembildeki 
başlıklardan  başkasına  gerek  duyduğu  vakit  bunu  başlık  olarak 
kullanacaktır.  Bu,  başörtüsü  için  de  iyi  bir  yardımcıdır.  Şükrü  Efendi 
öyküsünü  anlatırken  onu  ağzını  kapamak  için  de  kullanır.  Böylece  rahat 
bîr  nefes  almış,  birkaç  saniye  olsun  dinlenmiş  olur.  Bu  süre  içinde 
sözlerinin,  dinleyenler  üzerindeki  etkisini  de  tartmak  fırsatını  elde  eder, 
onların  coşkusuna  birkaç  saniyelik  merak  da  katmış  olur.  Yani  her  şey 
hesaplıdır.  İşte  Şükrü  Efendi  sopasını  alarak  masanın  üstüne  de  üç  kez 
vurdu.  Sonra  da  sopayı  yine  masanın  üstüne  dikkatlice  bırakacak.  Ama 
onu,  öykü  arasında,’  süpürge,  ya  da  tüfek  olarak  da’  kullanacaktır.  Kapı 
çalınması,  ya  da  daha  başka  sesler  için  de  ondan  yararlanması  gerek. 
Şükrü Efendi sopadan sonra, avuçlarını da üç kez şaplatır. Kahvedekilerin 
tümü  öykünün  başlamak  üzere  olduğunu  anlamıştır.  Şükrü  Efendi  daha 
önce  Tanrı'ya  şükretmeyi  de  unutmaz.  Halk  da  âminlerle  buna  katılır. 
«Hak dostum hak!»” (Birsel, 1983: 139). 
Toplumun farklı kesimlerinde farklı kişi ve amaçlarla kurulan, çok farklı insan 
gruplarının  ayrıcalıklarını  ve  zaaflarını  eşitleyen  bu  mekânlarda  ortaya  çıkan; 
performatif,  teatral  ve  bedensel  pratiklerden  (Yaşar  2009:  56)  bir  diğeri  de 
Karagöz’dür. Beş yüzyılı aşkın ömründe Karagöz; siyasi ve sosyal taşlamalı ve bazen 
de  müstehcen  yetişkin  oyunları,  eğitim  ve  eğlence  amaçlı  çocuk  oyunları,  İslami 
unsurlar  taşıyan  tasavvufi  oyunlar  ve  sultanları  hoş  tutan  saray  oyunları  ile  farklı 
mekânlarda farklı seyircilere hitap edebilmiştir.  
Kahvehaneler  gibi  erkek  egemen  kamusal  mekânlarda  ise  elbette  karşımıza 
daha  çok  yetişkin  oyunlarla  çıkar.  Sadece  iyi  vakit  geçirilen  keyif  yerleri  olmakla 
kalmayan, halkın memnuniyetsizliklerini dile getirebildiği, fikir alışverişi yaptığı ve 
örgütlendiği  yer  olan  kahvehaneler  de  Karagöz’süz  düşünülemez  çünkü  Karagöz 
oyunları siyasi ve sosyal hicivlerle kişi ayırt etmeden, farklı bakış açıları sunmakta 
ve  bunu  korkmadan,  aksine  şarkılarla  ve  türkülerle  yapmaktadır.  Perde  ve  perde 
arkası oynatıcının yani hayalinin sahnesidir. Erkekli kadınlı otuza yakın tipi onlara 
has ses ve söyleyişlerle taklit eder. Sahnesinin yapısı gereği seyirciyi görmez ama o 
kadar iyi hisseder ki aldığı her tepkiye oyuna yansıtarak onu yeniden biçimlendirir. 
İhtiyacı  olan  her  şey  sahnesinin  içindedir.  Sahne  gerisi  Karagöz’ün  oyun  yeridir, 
kulisi  değil.  Kahvehanede  bir  Karagöz  gösterisini  mekânı  ele  alarak  anlatan 
Martinovich’e göre; 
 


Yüklə 14,12 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   63




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə