66
daha yüksek derecede bir vasıta ile yeniden doğuşa uyanmıştır. Yaşam ancak basit formların terk
edilmesiyle daha karmaşık bir nitelik kazanabilir. Ancak, basit formların ait olduğu planların bilinçliliği,
daha yüksek bir yaşam biçimini idrak edemediği için, bu durumu bir trajedi olarak değerlendirir. Daha
ileri bir bilinçlilik ise, aynı olayda yeni bir tezahürün doğumunu, mevcut potansiyelin daha derin bir
ifadesini görür ve sevinir.
(Varlık aşaması)
Üçüncü Ölüm:
Her bireyselleşmiş bilinçlilik ölmek üzere yaşar ve yaşamak için ölür. Yaşamımızın ürünlerinin
toplanması ancak ölüm ile mümkün olur. Biz Dünyanın tarlalarında otlar, Cennetin tarlalarında ise geviş
getiririz. 'Bir saatlik çalışma için üç saat meditasyon yapın' derler. Ruhun meditasyonu ölümde, çalışması
ise yaşamda yatar.
Eğer sadece 'yaşam' olsaydı, tüm deneyimler bilinçlilikten gelip geçecek, ilk bir kaç enstane mevcut alanı
doldurduktan sonra geriye çok az izlenim kalacaktı.
Her şey somut, bağıntısız ve parça parça görülecekti.
Meditasyon anlamına gelen 'ölüm'de ise yaşamın soyut özü açığa çıkar; milyonlarca somut imaj yerine
soyut anlamlar yer eder. Ölüme güvenmeyi öğrenin. Ölümü sevmeyi öğrenin. Planlarınızda ölüme de yer
verin ve düzenli olarak, kendinizi ölmüş olarak hayalinizde canlandırma egzersizi yapın.
Ölümün nasıl bir şey olduğunu hissetmeye çalışın; çünkü böylece yaşam ile ölüm arasındaki köprüyü
kurmayı ve bu köprü üzerinde giderek artan
bir rahatlıkla yürümeyi öğrenebilirsiniz. Kendinizi ölmüş olarak ve kaderinizi belirlerken hayal edin.
Kendinizi ölmüş olarak ve ölüler planında çalışmalarınızı sürdürürken hayal edin. İşte bu şekilde 'Örtü'nün
ötesine köprü kurmanız mümkün olacaktır. Yaşam ve ölüm denilen iki olgu arasındaki uçuruma bir köprü
kurun ki artık hiç kimse ölümden korkmasın.
(Varlığın enkarne (bitki/hayvan/insan) aşamaları)
Dördüncü Ölüm:
'Dört', bağlayıcı bir rakamdır. Kişiliğin en yüksek aşaması olan dördüncü beden, Kişiliği
Kişiselliğe
bağlar. Bu nedenle Dördüncü Ölüm, 'bağlayan' veya 'öğreten' ölüm olarak adlandırılır. Ayrıca bu ölüm
'uyku' olarak da tanımlanır. Uyku minyatür bir ölümdür; tıpkı ölümün büyük bir uyku olması gibi.. Bu
nedenle uykunun doğasının anlaşılması ölümü anlamak açısından önemlidir. Uykunun doğası yeterince
bilinmemektedir. Uyanıklığın bilinç hali içinde uykuyla ilgili yer eden izlenimler yanıltıcıdır. Uyku
sırasında fiziksel plan diğer planlardan ayrılır ve özgür kalan ruh, duyumların beş kapısından giren
izlenimleri almamaya başlar. Bu dönemde Kişilik uyur ve pasif haldeyken,
Kişisellik
uyanık ve aktiftir.
Uyanık halde
Kişisellik
uykuda, uyku halinde ise
Kişisellik
uyanıktır. Bu çoğu kişi için geçerli bir
kuraldır. Ancak bazı kişiler için evrimsel süreç içinde öyle bir an gelir ki, bireyin Kişiliği,
Kişiselliği
aracılığıyla kendini ifade etmek imkânını bulur.
Ancak böyle bir durum oldukça gelişmiş bir Kişilik ve ileri evrim aşamasında bir
Kişisellik
gerektirir.
Kutsal metinlerde
Kişisellik
, 'İlelebet Tanrı'nın yüzüne bakan Melek' olarak tanımlanır.
Bedenin uyanık olduğu dönem içinde
Kişisellik
, aşağı ruh' un topladığı somut izlenimleri kendi soyut
terminolojisine tercüme etmekle meşguldür. Bu içe dönüş periyodundan sonra,
Kişisellik
kendi planı
üzerinde nesnellik kazanır ve Tanrı'nın Yüzü'ne bakmaya başlar. Kendisini İlahi standartlar içinde
değerlendirir ve gücü elverdiği ölçüde düzenlemelere girişir. Ancak ruhla ilgili ayarlamalar ölçüsüz
zamana yayılmıştır.
Uyku sırasında az gelişmiş bir ruh tamamen uykuya dalmayabilir. Bunun yerine, bedenin tatmin olmamış
arzularıyla aşırı derecede
meşgul olduğu için, bu arzuların doğurduğu düşünce formlarıyla bağıntılı bir
67
işlevsellik sürdürür. Rüyaları, doyurulmamış ihtiraslardan ve içgüdülerin dürtüsünden kaynaklanır.
Kişisellik
özgür değildir ve Cennetteki Baba' nın Yüzü'nü görmek yerine, insan formunun tersine
çevrilmiş imajına bakar ve onu örnek alır.
Kendi planında çalışamayan
Kişiselliğin
gelişmesi durur ve Kişilik kendisinin abartılı bir karikatürü haline
gelir. Bu durumdan kurtuluş 'Dördüncü Ölüm' vasıtasıyla olur ve böylece
Kişisellik
kendini ifade
imkânına kavuşur. Ancak eğer Dördüncü Ölüm tam olarak gerçekleşmezse, aşağı ruh astral planda rüya
görmeye devam eder. Bu ise bizi Beşinci Ölüm kavramına yönlendirir.
(Varlığın kendini fark etmesi
enel hak)
Beşinci Ölüm:
Kişiliğin ölümü... Kişilik, ölüm yoluyla bedenden ayrıldığında da yaşamaya ve Kişilik olarak fonksiyon
göstermeye devam eder. Kişi hiç de değişmemiştir; hala bedenliyken taşıdığı isme cevap verir. Tüm
arzular yanıp tükenene kadar Aşağı Cehennemlerde ihtirasla yanar. Bundan sonra arzu,
Kişiselliğin
bir
parçası olarak soyut bir kavram niteliği alır. Kişi aşağı arzular açısından ölmüştür; artık daha yüksek
arzular içinde yaşamaya devam eder.
Sonuçta kişi bu arzuların da sınırlı ve ölümlü olduğunu öğrenir. Arzuların kendisini yüzünü görmek
istediği Tanrı'dan ayırdığını fark eder ve onlardan kaçmak ister. Artık bir insanın sevdiği biçimde kişisel
sevgi duymaz; sevginin yüksek bir tezahürü olan saf 'Sevgi' ile sever. Bu sevgi, bir kişiye veya bir şeye
yöneltilen bir duygu değil, her şeyi kucaklayan bir bilinçlilik halidir. Bu noktada, fiziksel planda bilindiği
şekliyle sevgiden özgür olmak ister. İşte, iyi ve sınırsız olanı idrak etmek için, iyi ama sınırlı olanı terk
etmek arzusu Beşinci Ölüm'e yol açar. Böylece kişi,
Kişiselliğin
bilinçliliğine doğar ve Cennetteki
Baba'nın Yüzü'nü gördüğü
Kişisellik
planında yaşamaya başlar.
Ancak arzunun uyanmasıyla rüyalar geri gelir ve rüyalarla da maddenin çağrısı başlar. Parlaklığından
yorgun düşene kadar Tanrı'nın Yüzü'ne
bakan Ruh, gözlerini kapar ve uykuya dalar. Doyum bulmamış
arzular rüyalarında canlanır ve böylece tekrar doğar.
Çünkü arzular planında her bilinçlilik hali bir yerdir
ve arzu duyduğumuzda yeniden doğarız. Böylece herkes kendi karmasını yaratır.
O halde şu soruyu sormak mümkün: Neden insanlar kendilerine hiç de arzu edilmeyen acıları ve
kısıtlamaları yaratırlar? Çünkü insanlar hayalleri değil de, gerçekleri hasat ederler. 'Bir kişiye istedikleri
değil, isteklerinin sonuçları verilir.' Örnek verirsek, güç isteyen kişi kibir kazanacaktır. Oysa güç elde
etmek için, kişi gücü temin eden nitelikleri arzu etmelidir; irade, ileri görüşlülük, zekâ gibi. Güç peşinde
koşan insan kendine gururlu bir egoistin bilinçliliğini yaratır. Oysa irade, ileri görüşlülük ve zekâ isteyen
kimse, gücün bilinçliliğini kazanır.
(Varlığın insan bedeni ile kendisi arasındaki gitgelleri)
Altıncı Ölüm:
Altıncı Ölüm bedenin uyuduğu ama ruhun uyanık olduğu trans halidir. Trans hali, bedeni temel alan
içgüdülerin planında veya somut zihni ve duyguları baz alan yüksek niteliklerin planında ortaya çıkabilir.
Normal bir trans halinde fotoğrafsal bilinçlilik, odak ayarı duygusal değişimlere bağlı sihirli bir ayna gibi
iç dünyaların olaylarını yansıtır.
Oysa eğer spritüel bilinçlilik maddenin fon teşkil ettiği içgüdülere ve tutkulara odaklanırsa, bilinçlilik
eterik bedene transfer olur. Bu durumda ruha değil de maddeye bağlı bir bilinçlilik yaşandığı için, Kişiliğe
zarar verici, tehlikeli, hatta şeytani tezahürler ortaya çıkar.