64
önemli)
Belli bir konuya ilişkin etki ve tepkiler bu kavramların temeli üzerinde gelişir.
1-Ancak, öncelikle
ilgilenilen konu, bilinçliliğin net bir tanımlamasıyla sınırlandırılmalıdır.
2-Bilinçliliğin ikinci reaksiyonu,
konuya yönelik arzularla,
üçüncü yönü ise gerekli gücü üretmede kullanılan ilkel kuvvetlerle ilgilidir.
Kavramın Kozmik yönü böylece belirlendikten sonra, form dünyasında, sınırlanmış bir küre
içinde
tezahür gerçekleşir
. Sınırlama olmadan, tezahür de söz konusu olamaz.
Merkez yönündeki ark üzerinde asal kanun Sınırlılık Kanunu
,
çeper yönündeki ark üzerinde asal kanun ise
Yedi Ölüm Kanunudur
.
Sınırlılık Kanunu baz olarak Etki-Tepki Kanununu alır. Etki-Tepki Kanunu ise
eğrilere ilişkin bir fenomeni baz olarak alır: Bir eğri yeterince uzatılırsa bir çembere dönüşür. Ark, eğrinin
bir parçasıdır. Sarkaç hareketi, etki-tepki bağıntısına bir örnek teşkil eder. Bir sarkacın çizdiği arkı uzatın,
sarkaç ipinin boyu yarıçap olmak üzere bir çember elde edersiniz. Bu olgu, kuvvetlerin bir plandan
diğerine transferi hakkında pek çok ipucu içerir.
Enkarnasyon Sınırlılık Kanununu, Karma ise Etki-Tepki Kanununu temel alır. Eşit, zıt yönde etki-tepki
olgusu sadece sınırlı bir küre içinde geçerli olduğundan, bir kuvvetin etkisinin yarattığı sonuçların
başlangıç küresine dönebilmesi için, o kuvvetin 'form' olarak tezahür etmesi gerekir.
Enkarnasyon için elverişli vasatın seçimi önceden belirlenmiş koşullara göre olur. Bu nedenle, enkarne
olmadan önce maddenin uygun bir biçimde sınırlanması söz konusudur.
Her ruh kendi maddesini kendi
tayin eder
. 'Üstün Ruh' her biri için 'Karma Lordu' niteliği taşır. Kaderinizle ilgili her konuda yardıma
çağırdığınız işte bu Üstün Ruh'tur. Aslında çağırdığınız sizin kendi Öz Ben'inizdir.
Sınırlılık Kanunu ile yüzeylerin ölçümüne ilişkin iki planlı matematiksel kavram arasında bir paralellik
kurabiliriz. Üçüncü bir planın eklenmesiyle birlikte Sınırlılık Kanununu yenmek mümkün olur. İnsan üç
planlı bir bilinçlilik taşıdığı için Sınırlılık Kanununa üstün gelerek onu kullanır. Hangi plan olursa olsun,
bilinçliliğe yeni bir plan ekleyerek o planın Sınırlılık Kanununu aşmak mümkündür. İşte Sınırlılık
Kanununun kontrolüne ilişkin sır burada yatar.
Sınırlılık Kanunu, bir girişimin gerçekleşmesi için gerekli koşulların saptanmasına ilişkin yöntemi sunar.
Eğer bu koşulları siz tayin etmeye çalışırsanız, koşullar sizi kontrol altına alacaktır. Bunun yerine, eğer
bilinçliliğinizi bunların sentezini algılayabileceğiniz bir plana yükseltirseniz, içerdikleri soyutlamayı ayırt
eder, sınırlar ve koşulları Kozmos' la parça/bütün bağıntısı içinde idrak edebilirseniz, o zaman bilinçliliği
bir fikrin belli bir niteliği üzerine odaklamanız ve o fikre daha yüksek bir plandan yaklaşmanız mümkün
olur. Bu arada Sınırlılık Kanununu kullanarak, söz konusu fikri sınırlamaya ve böylece kısıtlamaları
aşmaya çalışmalısınız.
Bu yöntem sadece belli konular veya olaylarla uğraşırken değil, enkarne olacak bedenlerin yaratılması,
enkarnasyon süreci içinde karmanın değerlendirilmesi için de uygulanabilir. Çünkü eğer önceden
kararlaştırılmış olan kaderimizi bir defa olsun Kozmik nizamla bağıntılı olarak görebilirsek, kaderimize
hakim olduk demektir.
Öz Ben'imiz bu tür bir 'görüş' yetisine sahiptir;
çünkü O, İlahi Kıvılcımların
taşıdığı Logos tesirleri aracılığıyla Kozmos'la bağlantı içindedir. Alt Ben'imiz ise her şeyi, doğum/ölüm
veya başlangıç/bitiş bağlamında değerlendirir.
Bilinçlilik duygulara odaklandığı sürece her şeyi duygular bazında, Kozmik olgularla bağıntı kurabileceği
bir noktaya
yükseltildiğinde ise, her şeyi evrimsel açıdan değerlendirir. İkinci durumda kişi, olayların,
sonluluğun bir parçası niteliğinde doğrusal bir hat üzerinde değil de, başladığı noktaya dönecek şekilde bir
çember üzerinde geliştiğini görür.
Kişilik, Sınırlılık Kanununa,
Kişisellik
ise Kozmos'un Doğa Kanununa dayanır. Kişilikten
Kişiselliğe
uzanan merdivenin yedi basamağı vardır ki bunlar 'Yedi Ölümler' olarak bilinirler.
Doğumu sağlayan,
65
Sınırlılık Kanunu, yaşamı sağlayan ise Ölüm Kanunudur;
çünkü doğum ölüm,
ölüm ise doğum demektir.
Herkes 'kör' doğar; böylece 'ölü' olduklarını fark etmezler.
Bilmezsiniz ki, sizin planınız ölümün
,
bizim
planımız ise yaşamın planıdır
. Madde formunda olanlar ölmüş ve gömülmüş gibidirler. Ölüm ve
inisiyasyon aynı sonuçları doğurur. Bu nedenledir ki tüm inisiyasyonlar ölümün ve gömülmenin
sembollerini içerirler.
Daima hatırlayın ki madde planı üzerinde ölüm ve yok oluş, özgürlük ve kurtuluş demektir.
Kişinin sahip
olduğu mal, mülk, cenazenin üstüne örtülen toprak gibidir. Ölü bedenlerinize yukarıdan bakmayı öğrenin
ve onları yaşamınızla kaplayın. Ancak ölü bedenleriniz içinde yaşama hatasına düşmeyin.
Bilinçliliği dünya küresi üzerine göndermek çok yararlıdır, o kürenin koşullarıyla prangalanmamak
şartıyla
. Sizi o küreye sıkı sıkıya bağlayan iki şey vardır:
korkularınız
ve arzularınız.
İnisiyasyon, sizin bizim planımızda yaşamanızı sağlayabilir
; ancak beyin bilinçliliğine bağlılığınız sürer.
Bu nedenle 'Dereceler'
(Yönlendirilmiş gelişimin aşamaları. 'Yedi basamaklı merdiveni' tırmanmayla ilgili
geleneksel yöntemlerde kullanılan bir terimdir.)
öğretisi gereklidir:
Önce arzuları, ikinci olarak korkuları,
üçüncü olarak da ölümü yenmenin ve kurtuluşa ermenin öğretisi.
Sınırlılık Kanununu kullanmanız, onu iyi anlamak ve aşmak şeklinde olur. İlgilendiğiniz konuyu gerektiği
şekilde sınırladıktan sonra, onu Kozmos'la bağıntılı olarak idrak etmeye çalışın. Bu yaklaşımla gerekli
kuvvetleri çağırmanız ve tezahür etmesini istediğiniz sınırları belirlenmiş formu tasarlayarak bu kuvvetleri
odaklamanız mümkün olur.
26. YEDİ ÖLÜM KANUNU
Birinci Ölüm:
Daha önce açıklandığı üzere, iki hareket hattı kesiştiğinde bir girdap oluşur. Sonra bu iki hat birbirini
nötralize eder ve artık hareket olarak var olmaktan çıkıp, bir denge merkezi haline gelirler. Bu, Birinci
Ölüm'dür.
(İlk atom)
İkinci Ölüm:
Etki ve tepki, oluştukları plan içinde eşit ve zıt yöndedirler. Periyodik bir biçimde beraberce tezahür
ederler. Ancak bir başka plana transfer olduklarında ilk plandaki mevcudiyetleri sona
erer ve yeni planda
farklı bir nitelikte ortaya çıkarlar. Bu transfer, ilk plan açısından bir 'ölüm', bu kuvvetleri kabul eden ikinci
plan için ise bir 'doğum'dur.
Genelde evrimsel bir değişim, ilkel bir bakış açısıyla ölüm olarak tanımlanırken, daha gelişmiş bir
yaklaşımla doğum olarak değerlendirilir. İşte bu doğum, İkinci Ölüm'dür.
Bunu bir örnekle açıklayalım: Mütevazı formların kapasitesinin ötesinde evrimleşen bir yaşam biçimi,
kendisine daha gelişmiş formlar yaratır.
Bu tür terk edilmiş formların fosillerine yaşamsal kalıntılar arasında sık sık rastlanır. Onlar ölümü
deneyimlemişlerdir; ırkları yok olmuştur; artık mevcut değillerdir. Oysa aslında bu varlıklar için yaşam,