Kızılkaya / Fıkıh Usulünde Sahabe Fetvasının Kaynaklık Değeri Cilt / Volume: • Sayı /Issue: • 2012



Yüklə 7,06 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə36/111
tarix16.08.2018
ölçüsü7,06 Mb.
#63317
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   111

77
Güder, Mercan / 2000 Sonrası Türk Dış Politikasının Temel Parametreleri ve Orta Doğu Politikası
alanda göstermiş olsa da karşılıklı ilişkilerin gelişmesinde ve diplomatik açılımda 
önemli bir işlev üstlenmiş durumdadır. Suriye, Ürdün, Lübnan, Katar ve Libya ile vizele-
rin kaldırılması ve bu devletler arasında iyi niyet dileklerinin aynı zamanda siyasi saha-
ya da yansıması Türkiye’nin, devlet düzeyinde bölgede önemli bir itibar kazanmasının 
yolunu açmıştır. 
Ülke çıkarlarını göz ardı etmeden ve dış politikanın genel felsefesine muhalif düşme-
den Arap ülkeleriyle ilişkiler geliştirmeye gayret edilen bu süreçte, çok çeşitli adımlar 
atıla gelmiştir. Sadece yakın Arap devletleriyle değil, aynı zamanda Körfez ülkeleri ve 
Kuzey Afrika ülkeleriyle de ilişkilerin maksimize edilmesine çalışılmıştır. 2003 yılında 
Irak’ın işgali esnasında, Türkiye’nin ABD’den yana tavrı olumsuz bir imaj sergilemiş 
olsa da özellikle Hükümetin Filistin mevzusunda izlemiş olduğu siyaset –çoğunlukla 
söylem düzeyinde kalmış olsa bile- Türkiye imajının bölgede kuvvetlenmesinin önemli 
saiklerinden birisi olmuştur. Hükümetin Filistin Sorunu’nu kendi meselesi olarak hisse-
den tavrı ve Filistin hususunda da ülkenin önde gelen hareketleri olan hem Fetih hem 
de Hamas taraflarıyla ilişkler kurması, bu konuda hassas dengeleri de gözetici bir tavra 
sahip olduğunu işaret etmektedir. 
Hükümetin son yıllardaki bölge politikasında hızla kat ettiği mesafenin en önemli 
dayanağı, şüphesiz Filistin meselesinde, başta Başbakan olmak üzere diğer yetkililerin 
açıklamaları olmuştur. Başbakan Erdoğan’ın “Davos Çıkışı” olarak adlandırılan meşhur 
tavrı, Arap ülkelerinde büyük teveccüh görmüştür. Arap dünyasının önemli düşünür-
lerinden Fehmi Hüveydi (2010) olayın akabinde kaleme aldığı yazısında, Erdoğan’ın 
bu çıkışının, sadece Türk halkının değil, aynı zamanda tüm Arap halklarının öfkesinin 
dışa vurumu olduğunu ifade etmiş, Türkiye’nin uzun zamandır ilgisiz kaldığı Arapların 
vicdanına yeniden dönmeye başladığını belirtmiş ve Erdoğan’ın tavrı üzerinden Arap 
liderlerini eleştirmiştir. Erdoğan’ın bu çıkışının tüm Arap dünyasında önemli bir yankı 
bulması ve Arapların Erdoğan’a yönelik sevgi ve muhabbetlerinin artmasına ek olarak 
bazı düşünürler, bu çıkışın arka planını da tartışmışlardır. Erdoğan’ın çıkışında samimi 
olduğu ve İsrail’e yönelik büyük bir karşılık olduğu yönündeki yaygın inanca ek olarak 
bazı kesimler de bu çıkışın bir yatıştırma olduğunu ileri sürerek Erdoğan’ın hem kendi 
halkını hem de tüm Arapları yatıştırmaya yönelik bir siyaset izlediğini belirtmişlerdir.
20
Davos çıkışı ile birlikte başlayan İsrail’e yönelik eleştiriler ve Filistin’e destek siyaseti
Gazze’ye yönelik konvoy hazırlığı ile daha fazla perçinlemiştir. Hükümetin Filistin’e 
yönelik destek üzerinden oluşturmaya çalıştığı bölge siyaseti, yardım konvoyları 
sayesinde etkisini artırmıştır. Özellikle Gazze’ye insani yardım taşıyan ve Akdeniz’de 
İsrail askerlerinin saldırısına uğrayan gemi konvoyu ile Türkiye’nin Araplar nezdindeki 
konumu daha da güçlenmiştir. Mavi Marmara gemisinde 9 Türk vatandaşının İsrail 
askerlerince öldürülmesinin ardından Hükümet yetkilerinin vermiş olduğu tepki ve 
20  Bu hususla ilgili örnek bir tartışma için, bkz. (Alarabiya, 2009).


78
İnsan ve Toplum
beyanatlar, Türk-Arap yakınlaşmasında önemli bir katkı sağlamıştır. Bununla birlikte, 
olayın ardından İsrail’e yönelik diplomatik ve siyasi yaptırımların uygulanmasında 
oldukça gecikilmesi, Türkiye’nin bölgedeki siyasi konumu ve gücü ile ilgili olgunlaş-
ma sürecinin tamamlanmadığının bir göstergesi olarak okunmuştur. Bu dönemde 
Türkiye’nin Arap devletleriyle yakınlaşması, vizelerin kaldırılması, çeşitli siyasi anlaşma-
ların imzalanması ve diplomatik girişimlerin başlatılması gibi adımlar olmasına rağmen 
Türkiye, henüz bölgede kurucu bir role sahip olduğunu gösterememiştir. 
Arap Baharı olarak nitelendiren ve Tunus’un ardından Mısır, Suriye, Bahreyn, Yemen 
ve Libya’da ortaya çıkan, bazı ülkelerde iktidarların görevi bırakmasıyla sonuçlanan 
halk ayaklanmaları sürecinde de Türkiye, önemli bir rol üstlenmiş gözükmekle beraber, 
bu süreçte dış politikada manevra imkânsızlıkları ve güçlü misyon yapılarına sahip 
olunmadığı için daha edilgen bir konumda kalmaktan öteye geçememiştir. Özellike 
Libya’ya askeri müdahalede izlenilen siyaset, Mısır ve Tunus olaylarında takip edilen 
yol ve daha da önemlisi Suriye’deki olaylarda tavır alma konsundaki kararsızlık ve 
çekinceler, Türkiye’nin bölgedeki öneminin geçmişe nazaran önemli ölçüde arttığını 
göstermekle beraber gerçek manada etkileyici ve yönlendirici bir role sahip olmak için 
daha fazla zamana ihtiyacı olduğunu da ortaya koymuştur. Mısır, Tunus ve Libya ve 
özellikle de bu devletlerin liderleri için rahatlıkla yapılan açıklamaların, Suriye için olay-
ların başladığı ilk aylarda kolay bir şekilde dile getirelemeyişi ve karar alma hususunda 
birçok gel-gitlerin yaşanması, Hükümetin ulusal çıkar bağlamında, denge gözetici has-
sas bir siyaset izlemek zorunda olduğunun itirafı olarak karşımıza çıkmaktadır. 
Arap Baharı sürecinin, sadece mevcut rejimlerin yıkılması anlamına gelmediği açık 
bir şekilde görülmektedir. Eski liderlerin ve yapıların gitmeye başladığı bu dönemde
sadece söz konusu ülkelerde değil, aynı şekilde tüm bölgede yeniden yapılanma süre-
cine girilmiş bulunulmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin izlemiş olduğu ve izleyeceği 
siyaset, hem ikili ilişkiler hem bölge politikası hem de genel olarak TDP’yi doğrudan 
etkileyecektir. Suriye’de derinleşen olaylara yaptırım kararlarının alınmasında oldukça 
zorlanılması ve Suriye tarafının izleyeceği bazı politikalardan çekince duyulması
21

Türkiye’nin elini daha da zorlaştırmaktadır. Tüm dünyanın yakından takip ettiği Orta 
Doğu’daki son gelişmelerde, özellikle AK Parti isminin ülkelerin yeniden şekillenme 
sürecinde çok fazla ön plana çıkarılması, bir taraftan bölge halklarının Türkiye’ye yöne-
lik beklentilerini artırırken bir taraftan da Hükümetin bu beklentileri karşılama gibi bir 
mecburiyet içine girmesine neden olmaktadır. Bununla birlikte olayların çok hızlı cere-
yan ettiği ve belirgin bir siyaset izleme hususunda zorlanıldığı bu dönemde Türkiye, 
kararsız tavırlar da sergilemekte ve aynı şekilde bölgedeki değişen dengeleri gözetme 
21  Türkiye ile Suriye arasında geçmiş yıllarda, Terör Örgütüne verilen destek, Su Sorunu ve Hatay Mese-
lesi nedeniyle gerilimli dönemler yaşanmıştır. 1998 yılında iki ülke arasında imzalanan Adana Pro-
tokolü ile sorunlar önemli ölçüde giderilmiş ve Suriye terör örgütüne verdiği desteği geri çekmiştir. 
Son zamanlarda Suriye tarafına duyulan en önemli çekincelerden bir tanesi, bu ülkenin, terör örgütü 
kozunu Türkiye’ye karşı yeniden kullanmasıdır.


Yüklə 7,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə