100
İnsan ve Toplum
“İşte gidip bir sertifika programına katılıyorlar, işte bir NLP alıyorlar
vesaire
vesaire onu çok böyle süslü can conlu şeylerle sunup insanları kandırıyorlar.
İnsanlarımız da ne yazık ki bu konuda yetkin şeylere bakmıyor. Sertifikasyonu
var mı, hani o konuda esasında toplum bu konuda bilinçli değil. Eğer çok güzel
bir görüntü varsa hemen ona kanıp nereden mezun, yetkinliği var mı diye bak-
mıyor. Hani bu da çok içler acısı ve o grup da esasen psikologların adını kötü
çıkaran bir grup diye düşünüyorum ben”.[N.A., Psikolog]
Katılımcıların tamamına göre bu durumu ortaya çıkaran en önemli etken, ruh sağlığı
alanında bir yasal düzenlemenin olmayışıdır. Yasal düzenlemedeki bu eksikliğin de
bu alanda hizmet veren kişi ve kurumların denetlenmesini,
kontrol edilmesini engel-
lediği yönünde ortak bir görüş mevcuttur. Bazı katılımcıların ifadeleriyle ruh sağlığı
yasası ile “terapinin tanımının ve çerçevesinin çizilmesi, bu mesleği icra etmek için gereken
yetkinliklerin belirlenmesi”[F.Y., Psikiyatrist] ve “psikoterapistin Sağlık Bakanlığı’nda bir
karşılığının olması, tanınması, sisteme dahil edilmesi, terapi hizmetinin sigorta kapsamına
alınması” [M.D., Psikolog] gibi düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Katılımcılara göre yasal düzenlemenin olmayışı terapi eğitimi veren kurumların da
belirli standartlardan yoksun bir şekilde hizmet vermelerine neden olmaktadır. Aynı
zamanda “hep dışarıdan alınması gereken” [Y.A., Psikolog] bu eğitimlerin yoğun bir
şekilde talep edilmesi, çoğu katılımcıya göre alanın maddi çıkar
sağlamak için kulla-
nılmasına neden olmaktadır. Bu da “bilimsel hiçbir geçerliliği olmayan”[F.Y. psikiyatrist]
standardizasyonu olmayan terapi yöntemlerinin, ekollerinin kullanılmasına neden
olmaktadır. Dolayısıyla bu çerçevede değerlendirildiğinde, “insanlara sunulan terapi
hizmeti yaygınlaşsa da kalitenin aynı oranda artış göstermediği” [H.A.G., P. Danışman]
tespitinde bulunulmaktadır.
Hem görüşme yapılan hem de soru formlarını yanıtlayan bazı katılımcıların vurgula-
dığı başka bir nokta da Türkiye’de psikoloji alanında bu kültüre ait,
geçirilen değişim
dönüşümlere rağmen bu toplumun değişmeyen bazı özelliklerine özgü bir yaklaşımın
geliştirilmesindeki eksikliktir. Ancak, bu ihtiyacın son zamanlarda sıkça gündeme geti-
rilmesi, bir katılımcıya göre başka bir problemi de ortaya çıkarmıştır:
“Şimdi bu alandaki ihtiyaç bir şekilde gözüküyor. Bu ihtiyacın farkına varan bazı
uyanık tipler bu medeniyete uygun psikoloji, Mevlana’nın dediği psikoloji falan
filan diye inanılmaz şaklabanlıklar yapıyorlar ve bu bana açıkça ihanet gibi geli-
yor… Gerçekten istismar ediyor bir grup insan ve feci istismar ediyor ve bu istis-
marın en çok yapıldığı yerlerden bir tanesi, şu anda psikoloji.”[M.D., Psikolog].
Alanın bu şekilde “istismar edilmesi”, aslında bir ihtiyaç
olarak tespit edilen kültür
odaklı yaklaşımların geliştirilmesinin, bu alanda nitelikli çalışmalar yapılmasının da
önünü tıkadığı belirtilmiştir. Bunun dışında, alanda hizmet veren psikiyatrist, psikolog
ve psikolojik danışmanlar arasındaki irtibatsızlığın, hatta bazı katılımcıların vurgu-
ladığı gibi “rekabet ve çekişmenin” de özellikle danışanların nitelikli hizmet alması
101
Karagöz / Teori ya da Realite: Hâkim Terapi Kuram ve Uygulamaları Karşısında Konumlanış ve Arayışlar
noktasında önemli aksaklıklara sebebiyet verdiği ifade edilmiştir. Bununla birlikte bazı
katılımcılar terapi hizmeti veren kişi ve kurumlarda gördükleri bu eksiklikler nedeniy-
le, bu hizmetleri talep eden danışanların terapiden yeterince istifade edemediklerini
belirtmişlerdir. Hatta bir katılımcı, “Türkiye’de danışmalar hangi terapötik yaklaşıma
yakın durursa dursunlar, danışanların %70-80’inin en fazla 4
seans sonra terapiye gelme-
yi bıraktıklarını” ve “terapistlerin çoğunun danışanın pobleminini belirledikten sonraki
aşamada ne yapacakları konusunda kafalarının karışık olduğunu” [H.A.G., P. Danışman]
iddia etmiştir.
Görüşme yapılan katılımcıların çoğu, psikoloji alanında lisans ve lisansüstü düzeydeki
akademik eğitimin yetersiz olduğunu vurgulamışlardır. Psikoloji bölümlerine çok
yoğun bir talebin olduğu, çok fazla yeni psikoloji bölümünün açıldığı gerçeğine rağ-
men lisans
eğitimlerinin çok fazla teorik, kuramsal düzeyde kalması, çok kısıtlı şekilde
uygulama içermesi katılımcılar tarafından en önemli eksiklikler olarak görülmüştür.
Dolayısıyla bu şekilde, “üniversitelerde yapılandırılmış terapi eğitiminin olmayışı” [K.S.,
Psikiyatrist] “lisanstan mezun olurken terapist kimliğinden çok uzak bir şekilde mezun
olunması” [Y.A., Psikolog] gibi bir problemi ortaya çıkmaktadır. Başka bir katılımcı, çok
fazla yeni psikoloji bölümünün açılmasını özellikle özel üniversiteler için psikoloji bölü-
münün önemli ölçüde para getirisi sağlamasına dayandırmıştır.
Katılımcılar, lisansüstü eğitimin ihtiyacı karşılayacak düzeyde olmadığı noktasında ortak
görüş bildirmişlerdir. Bu durumu ortaya çıkaran en önemli etkenin de lisansüstü eğitim
verecek öğretim üyesi eksikliği olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte bazı katılımcılar,
lisansüstü
eğitimin, özellikle terapi becerisi anlamında öğrencileri ancak sınırlı bir yere
kadar getirebildiği için yeterli altyapıyı vermediğini belirtmişlerdir. Bu durumun da
kişileri yetersizlik duygusuna sevk ettiği ve “dışarıdan” terapi eğitimi almaya mecbur
bıraktığı vurgulanmıştır. Bu tespitler, katılımcıların önceki kısımlarda terapi eğitimi
veren kurumlara ve burada verilen eğitimlere yönelik değerlendirmeleri
ile birlikte ele
alındığında, genel olarak üniversitelerde ve özel merkezlerde gerekli yetkinliğe sahip
terapistlerin yetiştirilmesi noktasında ciddi bir problemin var olduğunu göstermektedir.
Katılımcılar arasında ve soru formlarında, Türkiye’de psikoloji alanındaki akademik
yayınların mevcut durumuna dair iki farklı görüş ortaya çıkmıştır. Bazı katılımcılar
Türkiye’de psikoloji literatüründeki akademik yayınların gerekli niteliğe sahip olmadık-
larını belirtmişlerdir. Bu düşüncelerini de “yapılan yayınların birbirlerini tekrarlaması”
ve “kültür odaklı çalışmaların olmayışı” üzerinden açıklamışlardır. Bu görüşe sahip
olanlar, psikolojideki akademik yayınların -özellikle kitapların- genelde “tercüme
üzerinden gittiğini” savunmuşlardır. Diğer bazı katılımcılar ise psikolojideki akademik
yayınların şu an yeterli düzeyde olmasa da geçmişe nazaran çok daha iyi bir seviyede
olduğunu belirtmişlerdir. Bu tespitlerini, daha fazla akademik yayın yapılması
ve ulus-
lararası dergilerde Türkiye’den daha fazla akademisyenin yayınlarının yer alması ile
desteklemişlerdir.