Memleket Hikâyeleri / Ayfer Tunç



Yüklə 7,9 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə21/66
tarix26.09.2018
ölçüsü7,9 Mb.
#70871
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   66

di  bir  minibüs  hattında şoförlük  yapıyor.  Hepsinin  durumu  iyi 
sayılır,  ailelerini  geçindiriyorlar  ama  hiçbiri  kendi  kendisinin 
efendisi değil.
89


Hür doğdum  hür yaşarım
Beşi  kadın, biri  erkek  altı  üyeden oluşan  okul  aile  birliği  bod­
rum  kattaki  müzik  odasında  toplanmış.  Kırık  dökük  sıraları 
birleştirmişler, ortada bir teksir kâğıdı destesi, ellerinde kalem, 
okula  gelir  sağlamak  için  tertip  edilecek  müzikli  geceyi  konu­
şuyorlar.
Böyle  bir  gece  tertip  etme  fikri  akıllarına  müzik  odasında 
toplandılar  diye  gelmedi.  Bulundukları  yere  müzik odası  de-
90


mek  doğru  olmaz  çünkü.  Toz  içindeki  büyük  camlı  dolapta 
okulun  bando  takımının  her  yıl  değişik  öğrenciler  tarafından 
giyile  giyile  kararmış,  altın  sırmalı,  kırmızı  üniformaları,  pas­
lanmasına ramak kalmış trampetleri, zilleri,  tempo  majörle da­
vul  var.  Karatahtaya  beyaz  yağlıboyayla,  sol  anahtarı  ve  porte 
çizilmiş,  duvara  bir  Mozart  resmiyle  Gençlik  Marşının  notala­
rını  gösteren  bir  poster  asılmış.  Ama  bütün  bunlar odanın  bir 
zamanlar müzik eğitimi  için  kullanılmış olduğunu  göstermek­
ten  öteye gitmiyor.  Zaten o  yıllarda Milli Eğitim’in eğitim  anla­
yışı, seçilen bazı  okullara  dostlar  alışverişte  görsün  diye müzik 
odası,  kütüphane,  laboratuvar  filan  yapmak,  sonra  da  kapısını 
kilitleyip çocukları içeri  sokmamak.
Yapıldıktan  kısa  süre  sonra  müzik  odası  olmaktan  çıkan  bu 
oda  da  okul  aile  birliğine  tahsis  edilinceye  kadar  depo  olarak 
kullanıyordu.  Tamir  bekleyen  eski  sıralar,  temizlik  kovaları, 
paspaslar,  aylardır yaptırılmayan  bozuk teksir makinesi,  sarar­
mış  resmi  evrakla  tepeleme  dolu  arşiv  dolapları,  vakti  geçmiş 
öğretmen  defterleri,  eski  resim  yarışmalarının  resimleri,  kaz­
ma,  kürek, bahçe tırmığı ve daha bir sürü  döküntü hep bu  oda­
daydı.  Şehrin  önde  gelen  tüccarlarından,  kırtasiye  toptancısı 
Emrullah Bey’in  karısı Şeref Hanım  başkanlığa  seçilince Müdür 
Bey’den  toplantılar için  bir  yer  istedi.  Kadının  kocası  kalın  bi­
ri olmasa Müdüroralı olmazdı aslında. Ama Emrullah Bey mü­
dür,  muavin  ve  öğretmen  odalarını  boyatmayı,  perdelerini  de­
ğiştirip  yerlere  halıfleks  kaplatmayı,  kalorifer  ikide  bir  bozul­
duğu  için  bu  odalara  birer elektrik sobası  almayı  taahhüt edin­
ce,  Müdür Bey de ancak ıvır zıvır koymak ve resmi bayramlarda 
bando  takımının  alet  edevatını  çıkarmak  için  kapısı açılan  mü­
zik  odasını  onlara  verdi.
Birdenbire  faaliyete  geçen  okul  aile  birliği  yeni  kurulmadı, 
senelerdir vardı.  Ama  yılda  bir  kimsenin  itibar  etmediği  uyuz 
bir kermes düzenlemek, mezuniyet törenlerinde dereceye giren 
çocuklara  karanfil  vermek  dışında  bir şey  yaptığı  yoktu.  Şeref 
Hanım başkanlığa  seçilince  durum değişti.
Kadın  çok  faal.  Aynı  zamanda  ağırbaşlı,  saygıdeğer bir hanı­
mefendi.  Başkan  olur  olmaz,  kuvvetli  hitabeti  ve  ikna  kabili­
91


yetiyle  herkese  vazife  ve  mesuliyet  duygusu  aşıladı,  vakitlerini 
sızlanarak  geçiren  üyelerin  üstündeki  ölü  toprağını  silkeledi. 
Öğretmenlerden memurelere, bekçiden başmuavine kadar her­
kes kendini bir hizmet yarışının içinde  buldu.
Otuz  dokuz  yaşındaki  Şeref  Hanım  Istanbul-Pendikli.  Yir­
mi yıl önce Emrullah Bey’le evlenip bu şehre gelin gelmiş,  o za­
mandan beri kendini buralı görüyor.  Lider ruhlu bir kadın, gü­
zel  de ayrıca.  Olgunlaşma enstitüsü mezunu,  çok şık giyiniyor. 
Elinden  her  şey  geliyor.  Pedagoji  de  biliyor,  siyaset  de.  Hesap­
tan  da  anlıyor,  sanattan da.  Her sabah  evine giren biri yerel  iki 
gazeteyi  satır  satır  okumadan  güne  başlamıyor.  Cumhuriyet 
değerlerine, Türk aile yapısı, örf ve âdetlerine son derece bağlı. 
Milli  takım  hezimete  uğradığında  üzüntüden  yatağa  düşüyor. 
Sosyal  hayatta  faal  olduğu  gibi,  mükemmel  bir  ev  kadını  aynı 
zamanda.  Perde pilavının ve ajurlu motiflerinin üstüne yok.  En 
sevdiği şiir  Cahit Külebi’den Hikâye şiiri, bilhassa,  Sen  Türkiye 
gibi  aydınlık
  ve  güzelsin  dizesi;  en  sevdiği  şarkı  da  Mediha  Şen 
Sancakoğlu’nun  sesinden  Aydın  bir  Türk  kadınıyım.  Yazmak 
elinden gelse yerel gazetenin teklifini değerlendirip  köşe de ya­
zacaktı, ama yazamadı,  bir onu  beceremiyor.
Şeref Hanım’ın  başkanlık  ettiği  toplantıda  okula  gelir  sağla­
manın yolları  konuşuluyor.  Bakanlığın  tahsisatı  öyle sınırlı  ki, 
kayıt  sırasında  velilerden  para  alınmasa  okul  elektrik  faturası­
nı  bile ödeyemez.
Daha  toplantının  başında  üyelerden  bir  kadın  kermes  yap­
mayı  teklif ediyor.  Orijinal  bir  fikir  olmadığını  kendi  de  bili­
yor ama söylüyor işte,  kırk yıl düşünse aklına başka bir şey gel­
mez.  İyi  niyetli  olsa  da  pek  çokları  gibi  o  da  bilineni  tekrar  et­
mekten öteye  geçemiyor.  Bir  başka  üye  olan dahiliyecinin karı­
sı  gülmeye  başlıyor.  Kermes  teklif eden  gücenik  gözlerle  bakı­
yor.  O  kadar komik  bir şey  mi  teklif etti?  Yok değil,  aklına  ko­
mik bir şey gelmiş  kermes  deyince,  ona gülüyor.  Anlatsın diye 
ısrar ediyorlar.  Anlatıyor.
Görümcesinin  öğretmenlik yaptığı  ilkokulda  geçen  sene  bir 
çaylı  kermes  yapmışlar.  Velilerden  biri,  kermeste  bir tepsi bak­
92


lavayı dilim dilim satmayı  teklif etmiş.  Her bir dilim  çok pahalı 
olacak ama birinin içine  bir  cumhuriyet  altını koyacaklar.  Fik­
ri  beğenmişler,  dediğini yapmışlar.  Kermes günü  bir veli  bana 
çıkmaz  nasıl  olsa diye içinde  altın  olan dilimi bakmadan etme­
den  ağzına  atmış,  çiğnemesiyle birlikte üst  çenesinin  sol  taraf­
taki  dişleri  olduğu  gibi  kırılmış.  Takma  diş  yaptırmak  için  ver­
diği  para  cumhuriyet altınından  daha  fazla  tutmuş.
Kahkahadan  kırılıyorlar.  Teklif eden  kadın  çok  bozuluyor, 
gene  de ısrar ediyor.  Bir  talihsizlik  olmuş,  diye niye vazgeçsin­
ler  canım?  Kermes güzel  bir  gelenek,  onlar  da  çaylı bir kermes 
yaparlar,  herkes  elinden  geldiğince  satılacak  bir  şey getirir,  iyi 
kötü  bir gelir sağlanır.
Şeref  Hanım  teklifi  küçümsüyor.  Kermeslere  kimse  gelmi­
yor artık.  Eski okul aile  birliği yaptı da ne oldu?  Orlondan ban­
yo  lifleri,  el  örgüsü  bebek  patikleri,  kenarları  el  oyalı  yazma­
lar,  boncuklu  tablolar elde  kalınca  herkes verdiğini  geri götür­
dü, satılmayan börekleri de  oturup  afiyetle yediler.  Hem o  ker­
mesten  daha  büyük  bir  şey  yapmak  istiyor,  ses  getirecek,  ay­
larca  konuşulacak,  fotoğraflarıyla  her  velinin  albümlerine  gi­
recek bir şey.
“Mesela ne?”
“Mesela yemekli,  müzikli  bir  gece.”
Kermes  teklifi  reddedilen  kadın  itiraz  ediyor.  Böyle  bir  gece 
için  İstanbul’dan  sanatçı  getirtmek  lazım.  Öyle  yerli  türkücü­
lerle  olmaz  o iş.  Nerden bulacaklar sanatçıyı?
Şeref Hanım’ın  İstanbul’da  bir  eniştesi  var.  Adam  organiza­
tör,  bütün  sanatçıları  tanıyor.  Anadolu’da  konser  düzenliyor, 
tiyatrolara  turne  ayarlıyor.  Onunla  konuşmuş,  dört kişilik bir 
sanatçı  grubunu  parası  gecenin  sonunda  ödenmek  üzere  geti­
recek.
itirazcı  kadın  dudak  büküyor:  “Sanatçılar  meşhur  olmazsa 
bir işe yaramaz!”
Eniştesi Taner Şener’i getirecek.
Kim  kim  kim?  İtirazcı kadının dışındaki üyelerde bir sevinç, 
bir  heyecan.  Bu  meşhur  şarkıcıyı  yakından  görebileceklerine 
inanamıyorlar.  Büyük oğlu askerde olan bir üye Taner Şener’in
93


Yüklə 7,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə