Girit mi? Sinirleniyor kadın. “Ne Girit’i b e!” diyor. “Bizim
Laz böreği işte!”
Tekrar telefon zincirleri kuruluyor, bu kez sesler öfkeli.
“Kendimizi iyi tanıtamadığımız için oluyor,” diyorlar. “Yu
nanlılar cacığımızı çaldıkları gibi Laz böreğimizi de çaldılar!”
78
Bu memlekette köken meselesi
her zaman karışıktır
Eser’i istemeye gelecekler. Aileler birbirlerini tanıyor aslında,
ama oğlanın babaannesi kız tarafıyla tanışmak istedi. Her iki ai
le de “Madem öyle, bu ilişkiye bir resmiyet kazandıralım o za
man,” dediler. Çocuklar üniversiteden arkadaşlar, iki senedir
çıkıyorlar, az buz bir zaman değil.
Alışıldık bir kız isteme töreni olmayacak. Nasıl olması gerek
tiğini aile içinde epeyce tartışıyorlar. Eser’in babasına kalsa gü
zel bir restoranda yer ayırtır, sohbet, muhabbet derken yüzük
leri takarlar. Eser’in de gönlünden geçen bu, törenlerin başro
lünde olmaktan hoşlanmaz. Ama annesi kıyameti koparıyor.
Restoranda misafir ağırlamak gibi bir Türk âdeti var mı? Böy
le bir terbiyesizliği gelecekteki dünürlerine nasıl yaparlar? Ba
ba ağzından çıktığı anda pişman olmuş zaten, şaka maka diye
rek savuşturmaya çalışıyor.
Sonuçta Eserlerin evinde samimi bir akşam yemeğine karar
veriliyor. Kız isteme ile söz-nişan bir arada gibi bir şey, babaan
neyi idare edecek kadar bir tören. Eski kadın ne de olsa, ancak
âdetlere uygun adımlar atılırsa hayatın yeni bir evresinin başla
dığına ikna oluyor.
Sarp’ın ailesinin de görüşü alınarak yemekte içki de olsun
deniliyor. Önce güzelce yiyip içerler, sonra herhalde oğlan ta
79
rafından birileri Allah’ın emri, peygamberin kavli diye başlar,
Eser’in babasıyla amcası verdik gitti derler, yüzükleri takarlar,
olur biter.
Çok üstünde durmuyor gibi görünüyorlar ama tarih bel
li olunca Eser’in annesini bir telaş alıyor. Evi komple boyata
rak başlıyor işe, mendilden çarşafa her şey yıkanıyor, camlar si
liniyor, parkeler ovuluyor, temizlik işi bitmek bilmiyor. Engel
olmasalar kadın Kadıköy Belediyesi’ne telefon edip oturdukla
rı sokağı yıkatacak, apartmanın girişine kırmızı halılar serecek.
Annesinin telaşı artmakla kalmayıp çığırından çıktıkça Eser’in
de sinirleri bozuluyor, her dakika kavga ediyorlar.
Yemek işini Eser’in amcasının karısı Ayten Yenge üstüne alı
yor. Hem güzel yemek yapar, hem sofra adabını çok iyi bilir.
Emekli matematik öğretmeni, ilk yıl boş oturmaktan sıkılın
ca Erenköy’de, evlerine yakın bir yerde öğle yemeği veren kü
çük bir kafe-restoran açmak istedi. Ama kocası kesinlikle kabul
etmedi. “Ben Fethi Bey ailesini geçindirememiş, karısı aşçılık
yapmaya başlamış dedirtmem!” dedi. Ayten Yenge öyle koca
sına pabuç bırakacak kadınlardan değil. Ama ara sıra ahbapla
rıyla gidip ilginç yemekler yediği lokantayı işleten kadınla ko
nuştu. Kadın bunun pek de öyle zevk için yapılacak bir iş ol
madığını söyleyince kendi vazgeçti, yoksa kocasına karşı çıka
cak kadar gücü var.
Yemek listesinin konuşulması ailenin bütün bir gecesini alı
yor. Klasik bir mönü mü yapalım? diye başlıyorlar. Türkiye’nin
hemen hemen bütün şehirli orta sınıf evlerinin yemekli davet
lerinde olduğu gibi önce bir çorba, birkaç çeşit salata, biri yap
rak sarma olmak üzere üç çeşit zeytinyağlı, emek isteyen bir et
yemeği, yanında alengirli bir pilav ve iyi bir tatlı.
Eser’in babası itiraz ediyor. “Rakı içeceğiz yahu, ne çorba
sı!” diyor. Şiddetle tepki görüyor. Kız isteme törenini meyhane
muhabbetine çevirmeye kalkmakla itham ediliyor, sofrada rakı
içmeyenlerin de bulunacağı hatırlatılıyor, o da sesini kesiyor.
Mönünün orta sınıf klasiği ile modern zamanlar arası bir şey
olmasına karar veriliyor. Çorba tamam ama kremalı brokoli
çorbası olacak. Zeytinyağlı da tamam ama aynı zamanda me
80
ze niteliği taşımalı, mesela yaprak sarması, çalıfasulyesi ve en
ginar. Birkaç çeşitten fazla salata olacak elbette, bol sarımsaklı
patlıcan salatası başta olmak üzere, rakının pezevengi ne de ol
sa. Haydari meze mi, salata mı tartışması yapılıyor bir süre. Me
ze olduğuna karar veriliyor. Bu meretin adı Amerikan salatası
mı, Rus salatası mı? Tabii ki Rus salatası deniyor. Yumurtalı fa
sulye piyazını Eser’in annesi ucuz, sarımsaklı soğuk işkembeyi
Eser’in kız kardeşi iğrenç buluyor. Ayten Yenge ara sıcak olarak
sigara böreği gibi bir klişeyi yapmayı reddediyor.
Öyle çok tartışıyorlar ki Ayten Yenge’yi delirtiyorlar sonunda.
“Yeter! Herkes kendi işine baksın!” diye kestirip atıyor kadın.
Halbuki ne kadar zevk almışlardı bütün bir gece yemek ko
nuşmaktan. Türkler karınları tokken bile yemek hakkında ko
nuşmaya bayılır, malum.
Davet akşamı saat yedide, peçete bileziklerinden keten örtü
lere, mezelerden tatlı büfesine kadar her şey eksiksiz hazırla
nıyor. Aile üyeleri tam teşkilat, giyinmiş, kuşanmış, bekliyor
lar. Ayaklarında ev ayakkabıları var. Eser ile kız kardeşininkiler
yüksek topuklu. Misafirler için terlikler hazır, antreye dizilmiş.
Kapı çalınıyor. Sarp, annesi, babası, babaannesi, halası ve
eniştesi geliyorlar. Oğlanın bir de abisi var ama hamile karısı
iyice ağırlaşmış, selamlarını göndermişler. Ellerinde uzun saplı
kırmızı güllerden şahane bir buket ve daha uzaktan bile paha
lı olduğu besbelli olan, sade bir çikolata kutusu. Eser, gondol
mondol gibi bir “kitsch”lik yapmadıkları için seviniyor.
Eser’in annesi isterlerse ayakkabıyla girebileceklerini söy
lüyor ama misafirler usul gereği yapıldığını bildikleri bu tek
lifi yine usul gereği geri çeviriyorlar. Eser’in ve kız kardeşinin
uzattıkları terlikleri giyiyorlar ve salona geçiliyor.
Eser’in babası dahil herkese elini öptüren babaanne tahmin
ettiklerinden daha yaşlı, çok zayıf, ama cin gibi bir kadın. Bo-
lu’da, çarşının ortasındaki müstakil evinde kırk yıllık emekta
rıyla yaşıyor. Küçük kahverengi gözleri altın çerçeveli gözlük
lerinin ardından bıçak gibi keskin bakıyor. Ayaklarının zarafe
tine bakan hiç kimse seksen küsur yaşında olduğunu tahmin
edemez. Üstünde yününe hafif sim karıştırılmış ince siyah bir
81
Dostları ilə paylaş: |