Sonra dolandırılan alıcılar bir araya gelip avukatlar tutuyor
lar, dünyanın parasını bir de haklarını aramak için harcıyorlar,
duruşmalara girip çıkıyorlar, yıllar süren mahkemeden bir so
nuç alamayınca bu vicdansızları Allah’a havale ediyorlar.
Ama Karasu’da yazlık villa yapan inşaatçı dolandırıcı de
ğil. Kesinlikle. Namuslu bir adam. Ortada arsa var, inşaat iz
ni de var, üstelik villaları sözleşmede ne yazıyorsa aynen öyle
yapıyor. Onun kusuru adına villa dediği binaların iki katlı ol
maktan öte villaya benzer bir özellik taşımaması. Olabilecek en
ucuz malzemeleri kullandığı ancak taşınıldıktan sonra anlaşı
lıyor. Ama o da onun problemi değil, ucuz ucuz alırken iyiydi.
Bu paraya bu kalite, kusura bakma.
İstanbul Küçükyalı’da oturan Taş ailesi dişlerinden tırnakla
rından artırdıklarıyla bu villalardan birini alıyorlar, müteahhit
namuslu çıktı diye seviniyorlar, evi on beş gün geç teslim et
miş, ki bu kadarcık kusur kadı kızında da olur. Aile yazlıkları
na yerleşiyor.
Villanın önünde bir bahçe alanı var, müteahhit bahçe düzen
lemesi yapacağını da söylemiş. Siteyi duvarla çevirmiş, her vil
lanın önüne ufacık bir çam ağacı dikmiş, birkaç bankla aydın
latma kondurmuş. Hepsi bu. Artık çiçek çimen de oturanların
işi. Kısacası site sakinlerinin bir şikâyeti yok. Bu zamanda böy
le namuslu bir müteahhit bulmak mucize.
Toprak uygun olmadığı için bodur çamlar kuruyunca Taş ai
lesinin babası verandanın bittiği yere bir söğüt dikiyor. Kara
su’da arazi öyle sulak ki, toprağı iki metre kazsan su çıkıyor, bu
nedenle ağaç kısa sürede serpiliyor. Harika bir gölgelik haline
geliyor. Baba Taş ağacıyla gurur duyuyor. Yerlere sarkan dalla
rını bir boyda kesmek en büyük zevki.
Diğer site sakinleri gibi Taş ailesi için de ilk yaz gayet gü
zel geçiyor. İkinci yaz dolap kapakları ellerinde kalıyor, banyo
da bir duvarın fayanslarının yarısı düşüyor. Üçüncü yaz elek
trik sistemi ikide bir kısa devre yapıyor, kapılar şişiyor, alt kat
taki odaların zemininde su birikiyor. Taşındıklarından beri bi
nada öyle bir rutubet var ki kurutulur gibi değil. Gece gündüz
208
cam açık oturuyorlar, dış duvarlara rutubet önleyici astar çeki
yorlar ama nafile.
Taş ailesi gene de hayatlarından memnun. Bütün bunlar
ucuz villa almanın bedeli, farkındalar. Borçları bir bitsin, her
yaz villanın bir tarafını yenilemek niyetindeler.
Üç kış boyunca Küçükyalı’daki kapı komşularına caka sat
mışlar, villalarının fotoğraflarını göstermişler, havuzu öve öve
bitirememişler. Artık onları bir hafta sonu yazlığa davet etmek
farz oluyor.
Misafirler gelmeden önce yatak, yorgan ne varsa güneşe atıp
bir güzel kurutuyorlar. Her şey ıslak ıslak kokuyor çünkü, hep
bir küf kokusu burunlarında. Tavan köşelerinde her gün yeni
lenen örümcek ağlarını saplı süpürgelerle alıyorlar. Alt katta,
misafirlerin kalacağı odadaki karyolaların altına rutubeti çek
sin diye eski havlular koyuyorlar, saatlerce elektrik sobası ya
kıp odayı kurutuyorlar. Aslında misafirlerine üst kattaki yatak
odasını vermeyi tercih ederlerdi ama bu katın banyosunda dü
şen fayansları yerine koyamadılar, kırık klozet kapağını değişti
remediler, rezervuarı da yaptıramadılar, tuvaletten çıkınca klo
zete kovayla su dökmek gerekiyor. Bir gelen olursa rezil olma
yalım diye aşağıdaki banyoyu kullanmadıkları için, orası da
ha düzgün.
Villanın verandası yıkanıyor, sinek tutmasın diye söğüt ağa
cı ilaçlanıyor. Baba Taş kasaptan ızgara köfte, tavuk kanadı alı
yor. Nihayet misafirler geliyor. Gündüz denize iniliyor, uçsuz
bucaksız kumsalın güzelliği gösteriliyor, denizin temizliği övü
lüyor. Öğle yemeğini plajda pide yiyerek geçiştiriyorlar. Güneş
batarken baba Taş mangalı yakıyor.
Babalar rakı içerken çocuklar dışarı çıkıyorlar. Milenyum ge
ride kalalı bayağı oldu. Akşamları büyüklerin yanında mum gi
bi oturan çocuk devri çoktan geçti, onları evde tutmak imkân
sız. Taş ailesinin villa komşuları da geliyor, hep beraber sıcak
yaz akşamının tadını çıkarıyorlar. Fakat Taş ailesinde iki laf
tan biri villaları. Villamız şöyle, villamız böyle. Baba villanın
her şeyini ama en çok da söğüdün serinliğini, gölgesini övmek
ten helak oluyor.
209
Yazlık komşusu “Evin yakınına dikmeyeydin iyiydi, başına
iş açacak!” diyor.
Baba Taş sinirleniyor, bu herif de her boku bilir! “Erik dik
tin tutmadı, elma diktin çürüdü diye benim söğüdümü çekemi
yor musun?” diyor.
Komşu tık, sesini kesiyor, bu kadar böbürlenen bir adam
la tartışılmaz.
Taş ailesine bir kibir, bir gösteriş, bir misafirlerini küçük gör
me hali geliyor. Yazlık bir yana, nohut oda bakla sofa bir kışlık
ev sahibi olmayı bile hayal edemeyen misafir aile, Taşlara gide
rek sinir oluyor. Allahtan terbiyeli insanlar, baba Taş’ın kendi
ni villa sahibi olmaya kaptırıp gitmesini fazla kaçırdığı rakıya
yoruyorlar, yüzlemiyorlar. Anne Taş farkına varıyor, frene ba
sıyor. Kocasını “Canım yeter, aaa! İyi ki bir yazlık aldık yani!”
diyerek susturuyor. Gerçi sustururken bile hava atmış oluyor.
Geç oluyor, çocuklar eve dönüyor, misafirlere odaları göste
rilip yatılıyor.
Taş ailesinin bu gösteriş merakı nedeniyle aralarına bir so
ğukluk gireceği, artık eskisi gibi olamayacakları belli. Gece mi
safir karı koca fısır fısır konuşuyorlar, geldiklerine bin pişman
lar. Nihayet yastıklarda belli belirsiz bir küf kokusu alarak uy
kuya dalıyorlar.
Taş ailesi de mutlu değil, bekledikleri kadar övgü alamamış
oldukları kanısındalar. Misafirlerine nankör demeye dilleri var
mıyor ama insan bütün gün beş kuruş harcamadan denize gir
meyi, dünyanın sucuğunu, köftesini, tavuk kanadını pişirdik
leri mangalı takdir eder hiç olmazsa. Hararetle davet ettikle
ri misafirlerine birkaç gün daha kalın diye ısrar etmemeye ka
rar veriyorlar.
Gecenin bir yarısında misafir kadının çığlığıyla uyanıyorlar.
Bütün ev don gömlek yataktan fırlıyor. Misafir kadının bağırtı
sı dinmiyor, dili tutulmuş.
Klozeti gösterip “Bir şey var, içinde bir şey var!” diyor.
“Nasıl, ne var?” diye soruyorlar.
“Bir şey popomu elledi!” diyor kadın, çenesi zangırdıyor.
“Tuvalette bir şey var!”
210
Dostları ilə paylaş: |