Memleket Hikâyeleri / Ayfer Tunç



Yüklə 7,9 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə55/66
tarix26.09.2018
ölçüsü7,9 Mb.
#70871
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   66

İçinde  bir  oh  olsun!  duygusu  kabarıyor  önce.  Hani  kuyum­
cunun  oğluyla  çıkıyordun?  N’oldu?  O  da  o  üniversiteli  danga­
lak gibi  hevesini  alıp bıraktı  mı seni?
Bu  çocukça  düşünceden  utanıyor,  yaşının  adamı  oluyor.  Bu 
kez  Belkıs  için  üzülüyor.  Vay vah  vah...  o  güzellik  kraliçesi  bu 
hale  geldi  ha!
Belkıs  Doğan’a  çocukluğunu  hatırlatıyor,  çocukluğunu  ha­
tırlamaktan hoşlanıyor.  O yazı  konuşmak, Belkıs’a duyduğu aş­
kı  itiraf etmek ve  bu karşılıksız aşka  beraberce  gülmek istiyor. 
Yaz boyunca  kalbini sızım  sızım sızlatan  o  aşk  şimdi  eğlenceli, 
gülünesi bir hikâye oldu  öyle  mi?  Ah zavallı aşk!  Belkıs onu  ta­
nıyacak mı diye merak  ediyor.
“Afiyet  olsun,”  diyor.
Kadın  dönüp  bakıyor,  “Size  de,”  diyor.  Tanımıyor.  Saatine 
bakıyor, arkadaşlarına dönüp  “Hadi kalkalım artık,”  diyor.
Hesabı  istiyorlar.  Doğan’ın  amcasına  göstere  göstere  ödeyip 
gidiyorlar.
“Beni  tanımadı,”  diyor Doğan.
“Kim?”  diyor amcası.
“Belkıs.”
“Belkıs  kim?”
“Şu  şişman  zabıta  kadın...  hani  sizde  kaldığım  yaz  âşık  ol­
muştum.”
“O  Belkıs değil  ki,”  diyor amcası.
“Belkıs,  amca,  o !” diye  ısrar ediyor Doğan.
“Oğlum  benden  iyi  mi  bileceksin?  Belkıs  kuyumcunun  oğ­
luyla  evlendi,  boyunca  çocukları  var.  Benim  de  müşterim.”
Çok  bozuluyor  Doğan.  Yanlış  kızı  Belkıs  sandığı  için  değil, 
Belkıs kuyumcunun oğluyla evlendiği  için yıkılıyor.
“Demek evlendi.  Mutlu  mu  peki?”
“Çok...  kocası  Belkıs  der  başka  demez,  öyle  sever  karısını. 
Belkıs  da  hak  ediyor ama...  çok  hanım,  hürmetkar  kadındır... 
Allah  herkese Belkıs  gibi  hayırlı gelin versin..”
Ha,  kuyumcunun  oğluyla evlenmekle kalmamış,  bir de  mut­
lu  öyle  mi?  Zengin,  mutlu,  seviyor,  seviliyor,  boyunca  çocuk­
ları  var,  oh!  Aşkın  adaleti  nerede  kaldı?  Halbuki  Doğan’ın  aş-
204


kına karşılık vermemesinin bedelini şimdi mutsuz, çirkin, yok­
sul olarak ödemeliydi.
“Peki  bu  kadın kimdi?”
“Bu  Zuhal.  Kahveci  Hurşit’in  kızı.  Karşımızdaki  çadırda  ka­
lıyorlardı.”
“Allah Allah...  Ben  niye  onu  Belkıs sandım  ki?”
“Nebileyim? Arada Belkıs’la beraber gezerlerdi, o yüzden ka­
rıştırdın herhalde.”
Doğan  Zühal’i  hayal  meyal  hatırlıyor.  Belkıs  kadar  değildi 
ama o da güzel kızdı.  Hatta Belkıs’tan umudunu kesince, Zuhal 
hakkında acaba  olur  mu  ki  diye  düşünmüştü  de,  kızı  biraz sa­
lak bulmuş,  kendine yakıştıramamıştı.
Kalkıyorlar.  Doğan  İstanbul’a  dönecek.
Amcası  “Gelmişken  kal bir gece,  yengen  de sevinir,”  diyor.
Doğan  kalmıyor,  oğlu  daha  bir  yaşında,  hasretine  dayana­
mıyor.  Arabasına  bindiğinde  Belkıs  hâlâ  aklını meşgul  ediyor. 
Vay  be!  Demek  kuyumcunun  oğluyla  evlendi.  Ama  canını  asıl 
sıkan  şey  bu  değil.  Zühal’in  onu  tanımaması.  Dodi  iken  o  ka­
dar  mı  gösterişsizdi,  o  kadar  mı  sıradandı  ki  gerzek  Zuhal  bi­
le  tanımadı?
205


Klozetin esrarı
Uyanık  bir  inşaatçı  Karasu’da  yaptığı  derme  çatma  yazlıkları 
İstanbul’da  pazarlamayı  akıl  etmiş.  Fiyatlar  Türkiye’nin  başka 
sayfiyelerine göre çok uygun. Uf ak bir peşinat veriyorsun, daha 
yapılmamış  “villalardan”  birini  alıyorsun,  senetlerini  ödemeye 
başlıyorsun.  Borcun  daha bitmeden  villan  bitiyor.  Sonra gelsin 
yaz boyunca tatil.
Aslında  bu  yaygın  bir dolandırıcılık  yöntemi.  Sadece  yazlık­
lar  değil,  konutlar  için  de  geçerli.  Kaç  ailenin  kenarda  köşede 
biriktirdiği  üç  kuruşu  böyle  heba  oldu;  ne  umutlar,  ne  ev  sa­
hibi  olma  hayalleri  hırsızları salıp  masumların burnundan ge­
tiren  hukuk sistemi sayesinde sömürüldü.  Hani adalet mülkün 
temeliydi?
Önce  itimat,  güven,  dost,  gibi  zihinlerde  güvenilir  bir imaj 
yaratan  ya  da  filancaoğlu  gibi  bir  köklülük  hissi  veren  isim­
ler konmuş inşaat şirketleri, daha doğrusu iki  oda bir sekreter­
den  ibaret of isine  inşaat şirketi süsü veren  “bir kısım”  müteah­
hitler gazetelerin  küçük ilanlar sayfasına, bu  fırsatı kaçırmayın, 
görülmemiş  kampanya,  şans  ayağınıza  geldi,  kendi  villanızda 
oturun  gibi  cazip cümlelerle doldurdukları büyükçe ilanlar ve­
riyorlar.  Aktif pazarlama  eğitimi  almış,  ağızları  iyi laf yapan sa­
tış elemanları potansiyel alıcıları  otobüslere  doldurup deniz ke­
206


narlarında ama kuş uçmaz  kervan geçmez yerlere götürüyorlar, 
örnek  olsun  diye  kaba inşaatı bitirilmiş bir binayı gösterip  işte 
sizin villanız  da aynı böyle  olacak diyerek alıcıların  aklını  çeli­
yorlar.  Sonra  müteahhit  sahneye  çıkıyor,  şerefi  üzerine  verdi­
ği  sözler,  güven  tesisi,  dostluk  kardeşlik  havası,  maksat  mille­
timize  hizmet,  vatana bir faydamız dokunsun, yoksa  para  nasıl 
olsa  kazanılır filan derken sıra geliyor satışa.  Şeref üzerine veri­
len sözleri artık yiyen olmadığı için sözleşmelere villanın zama­
nında  teslim  edileceğine,  edilmezse  tazminat  ödeneceğine  da­
ir  maddeler  konuyor,  eller  sıkılıyor,  hayırlı  olsunlar,  güle  gü­
le  oturunlar  arasında  imzalar  atılıyor.  Böylece  kendi  villasında 
oturma  hayali  kuran  alıcılar  peşinatı  denkleştirip  hayallerinin 
yazlığının  bitmesini  beklemeye  başlıyorlar,  bir  yandan  da  her 
ay  takır  takır senet ödüyorlar.
İnşaatlar hakikaten  de  başlıyor.  Temel  atılıyor,  ilk  katın  ko­
lonları  çıkılıyor.  Sonra  duraklama  dönemine  geçiliyor.  Sızlan­
malar,  inşaat  niye  durdular,  hani  ay  sonu  kabası  bitecektiler 
derken,  müteahhit  topladığı  peşinatlar  ve  tahsil  edebildiği  se­
netlerle  ortadan  kayboluyor.  Bazen  öyle  bir  şirket  olmadığı, 
gösterilen  villa  arazisinin  başkasına  ait  olduğu  ortaya  çıkıyor 
ki,  bu  tam  kapsamlı  bir  dolandırıcılık.  Ama  alıcıları  tapu  veya 
resmi bir belge göstermeden para  ödemeye  ikna  etmek  o  kadar 
da  kolay olmadığı için genellikle sitenin arsasının alındığı ama 
inşaat  yapmaya  niyet  olmadığı  anlaşılıyor.  Hiç  değilse  arsayı 
kurtardık  diyenlerin  karşısına  çıkan  sürpriz  de  arsa  diye  gös­
terilen  yerin aslında  tarla  olduğu,  inşaat izni  bulunmadığı veya 
iddia  edilenin  onda biri  kadar  bile  para etmediği.
Bu  dolandırıcıların  iyice  gaddar  ve  pervasız  olanları  binala­
rı  öylece  bıraktıkları  halde  topladıkları  senetleri  tahsile  vere­
cek  kadar yüzsüzler.  Çünkü  bu  milletin  hayatlarını  didinerek, 
ter döküp  çalışarak  kazanan  namuslu insanlarının  icradan,  ha­
cizden,  polisten  ve  mahkeme  kapısından  deli gibi  korktukları­
nı,  mahkemeye  adım atmaktansa  çocuklarının  rızkından  kesip 
imza  attıkları  senedin  parasını  ödeyeceklerini  biliyorlar.  O  ka­
dar da fütursuz olmayan bazıları Allah bereket versin  deyip pe­
şinatlarla,  o  tarihe  kadar ödenmiş senetlerle  yetiniyorlar.
207


Yüklə 7,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə