Anne Taş bayılacak gibi oluyor, fare girdi., kesin fare girdi,
diye düşünüyor.
Baba Taş “Ne olacak canım, size öyle gelmiştir,” diyerek ban
yoya koşuyor, ışığı yakıp klozete eğiliyor.
Bir çığlık da baba Taş’tan geliyor. İmkânsız ama klozetin
içinde bir el var! Banyonun ışığı yetersiz, çekine çekine fener
tutup bakıyorlar. Olamaz, klozette beş parmaklı bir el yüzüyor,
hatta kol! Taş ailesinin büyük oğlu cesur.
“Olur mu ya öyle şey!” diyor. “Akıl var izan var!”
Annesinin “Ölümü gör, dokunma!” demesine rağmen, klo
zetin içindeki eli tutup çekiyor. Ama el gelmiyor, vıcık vıcık
olup kayıyor avucunda. Bir kere daha asılıyor. Öyle şiddetli çe
kiyor ki, küçücük bir parçanın kopmasıyla arka üstü yere dü
şüyor. Hepsi birden eğilip çocuğun elinde kalan parçaya bakı
yorlar. Parmak değil tabii ki. Ağaç kökü. Ama nasıl olabilir ki
böyle bir şey?
Biraz inceleyince durum anlaşılıyor. Baba Taş’ın üstüne titre
diği söğüt büyümek için su yolunu takip etmiş, kökleri alt ka
tın klozetine kadar uzamış. Ertesi gün gelen tesisatçı kötü ha
beri veriyor. Kökler binanın altındaki tüm su yollarını sarmış.
Ağacı kesmek yetmez, köküyle çekilmesi lazım. Çekilebildiği
kadar. Sonra kanalizasyon borularının geçtiği yerler kırılacak,
kalan kökler tek tek temizlenecek.
Çekilmezse ne olur peki? Söğüt bu, arsızdır, su buldu mu
büyür. Kökler kanalizasyonu, su borularını kaplar, yerleri pat
latır, evi bile yıkar valla. Hemen bugün işe girişmek gerekiyor.
Baba Taş’ın havası, morali yerle bir oluyor. Dokunsan ağla
yacak.
Şom ağızlı komşu, “Ama dedim di mi! Başına iş açacak de
dim!” diyor.
Bununla da kalmıyor, baba Taş’a kol gibi bir fatura çıkartma
ya hazırlanan tesisatçıya akıl veriyor.
“Yok traktör olmaz, greyder lazım!”
Duyanlar duymayanlara söğüdün kökü Taşların misafirinin
kıçını tırmalamış diye anlatıyorlar. Plaj kahkahadan kırılıyor.
Akın akın bakmaya gelenler, arsızlığı tavana vurdurup kloze-
211
ti inceleyenler var. Anne utanç içinde. Misafir kadın çekip gi
decek ama o bunca insanın onlarla dalga geçmesine katlanmak
zorunda kalacak.
Tesisatçı bir traktör çağırıyor. Ağacı iplerle traktöre bağlayıp
çekiyorlar. Ağaç da bir güçlü, çek çek gelmiyor. Anne Taş’ın çi
menleri, çiçekleri traktörün tekerlekleri altında mahvoluyor.
Kökler hareket ettikçe verandanın karoları patır patır fırlıyor.
Misafir ailenin de hiç gidesi yok. Eller belde bıyıkaltından gü
lerek manzarayı seyrediyorlar. O kadar över misin villanı, böy
le olur işte.
Ağaç kökü bu, öyle çekmekle gelmiyor. Sonuçta traktör ağa
cı sökemiyor, parçalıyor. Rezillik bir yana, üstüne titrediği ağa
cın düştüğü durum baba Taş’m içini yakıyor. Oturup hüngür
hüngür ağlamaya başlıyor. Misafir baba üzülüyor bu kez, hare
ketleniyor, tesisatçıya akıl vermeye, çözüm aramaya kalkışıyor.
Ağacın kökünü çekerlerken su borusunu patlattıkları için va
nalar kapatılıyor. Tesisatçı kanalizasyon hattını belirlemek için
işaretleme yapıyor. Ev boyunca boruların olduğu yerlerde karo
lar sökülecek, beton kırılacak, toprak kazılacak. Canım villanın
mahvolması bir yana dünyanın da parası. Bu işler yapılırken içe
ride oturmaları da imkânsız. Anne Taş öfke, yenilgi, utanç için
de, karmakarışık. İstanbul’a dönmek için hazırlıklara başlıyor.
Tesisatçı kazmayı vurduğunda misafir aile de yola çıkıyor.
İşin bundan sonrası artık eğlenceli değil. Üzüntülerini belirti
yorlar, geçirdikleri güzel gün için teşekkür ediyorlar. Eşyaları
nı yüklenip minibüse gidiyorlar.
Misafirler gidince baba çıldırıyor, yer karolarının üstünde ter
ter tepiniyor.
“Ben böyle müteahhidin!” diye küfür etmeye başlıyor.
“Müteahhidin ne suçu var?” diyor anne. “Nazardan oldu.
Kıskançlıktan çatladılar, görmedin mi?”
Kadın İstanbul’dan büyük bir nazar boncuğu alıp kapının
üstüne asmayı planlayarak bavulları topluyor. Evi tesisatçıya
emanet edip İstanbul’a dönüyorlar.
212
Maymun çocuklar
Yetmişlerde Karasuda yaz geçiren
hemen herkesin bildiği “maymun çocuklar”a
Oğlan aşın yaramaz. Her tarafı yara bere içinde. Sürekli nasıl
bir haşarılık yapsam da milleti deli etsem diye düşünür gibi ba
kıyor çevresine. Altı yaşında, çok akıllı ve enerjisi bitmek tü
kenmek bilmiyor. Okula başlayıp okumayı bir öğrense bütün
sıkıntısı geçecek aslında. Alacak eline bir kitap, gölge bir yere
oturup okuyacak. Hayata dair doymak bilmez bir merakı, ola
ğanüstü bir öğrenme iştahı var. Bıktırıncaya kadar soruyor. Her
şeyi anlamak istiyor.
Oğlunun bu yoğun zihinsel faaliyetini yaramazlık olarak yo
rumlayan annesi komşuların şikâyetlerini dinlemekten usan
mış. Bugün olsa götürür bir çocuk psikiyatrına, o da çocu
ğun zekâsının normalin çok üstünde olduğunu söyler, ona gö
re davranırlar. Ama devir baş edilemeyen çocukları korkutma
devri. İğneci, polis, doktor, bekçi sanki çocukları korkutmak
için var olan figürler. Gerçi oğlana hiçbiri sökmüyor. Amcası
polis, yengesi hemşire çünkü. Ayrıca annesi de dediğini yapa
bilen biri değil. Çocuk, tamam çağır iğneciyi! dese, öylece ba
kakalır.
Bir öğleden sonra, oğlanı yarım saat yatakta tutabilmek için
“Uyumazsan maymun çocuklara veririm seni!” diyor sonunda.
“Maymun çocuk diye bir şey yok ki...” diyor oğlan.
213
Dostları ilə paylaş: |