Microsoft Word Brown, Dan Da Vinci Sifresi doc



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə35/116
tarix10.11.2017
ölçüsü5,01 Kb.
#9412
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   116

özellikle bir sanat eserinin -bir başka Da Vinci- etrafındaki alanı iyice gözden geçirdi. Ama 
UV ışığı sıradışı bir ize rastlamamıştı. Ne yerde, ne duvarlarda, ne de tablonun üstünde. 
Burada bir şey olmalı! 
Sophie büyükbabasının şifrelerini doğru çözdüğüne kesinlikle emindi. 
Başka ne kastetmiş olabilir? 
İncelediği başyapıt bir buçuk metrelik bir tabloydu. Da Vinci'nin resmettiği tuhaf sahnede, 
tehlikeli çıkıntılı kayalıklar üzerinde kucağında Bebek İsa'yla oturan Bakire Meryem, Vaftizci 
Yahya ve Azrail Meleği görülüyordu. Sophie küçükken Mona Lisa'ya yaptığı her ziyarette 
büyükbabası onu kolundan sürükleyerek bu ikinci tablonun başına getirirdi. 
Grand-pére, ben buradayım! Ama göremiyorum! 
Sophie arkasında duran görevlinin telsizinden yardım istemeye çalıştığını duyabiliyordu. 
Düşün! 
Mona Lisa’nın koruyucu camına karalanan mesajı gözünde canlandırdı.  Kara riya aklı 
bilsek. Karşısındaki tablonun önünde, mesaj yazılacak koruyucu herhangi bir cam yoktu ve 
Sophie, büyükbabasının bir başyapıtın üstüne yazı yazarak asla zarar vermeyeceğini iyi 
biliyordu. Durdu. En azından önüne değil. Gözlerini yukarı, tabloyu taşımak için tavandan 
sarkan uzun kablolara dikti. 
Olabilir mi? Ahşap çerçeveyi sol tarafından kavrayarak kendine doğru çekti. Tablo 
oldukça büyüktü. Sophie, onu duvardan çekerken tablonun arka tarafı duvardan ayrılmıştı. 
Sophie başıyla omuzlarını tablonun arkasına sokup arka yüzeyi incelemek için siyah ışık tuttu. 
Sezilerinin yanlış olduğunu anlaması yalnızca birkaç saniyesini almıştı. Tablonun arkası 
boştu. Mor yazılar yoktu, sadece eskiyen tuvalin küflü kahverengi arka yüzeyi... 
Dur biraz. 
Sophie'nin gözleri, ahşap çerçevenin alt kenarına yerleştirilmiş parlak bir metalin ışıltısına 
takılmıştı. Bu küçük nesne, tuval ile çerçevenin buluştuğu kısımdaki açıklığın içine 
sıkıştırılmıştı. Arasından parlak altın bir zincir sarkıyordu. 
Sophie zincirin tanıdık altın bir anahtara bağlı olduğunu görünce hayrete düştü. Geniş ve 
oymalı baş kısım haç şeklindeydi ve üstüne Sophie’nin dokuz yaşından beri görmediği mühür 
basılmıştı. P.S. harfleriyle birlikte bir fleur-de-lis. Sophie o anda büyükbabasının hayaletinin 
kulağına fısıldadığını hissetti. Vakti geldiğinde anahtar senin olacak. Büyükbabasının öldüğü 
halde verdiği sözü tutması, boğazının düğümlenmesine neden oldu. Büyükbabasının sesi, bu 
anahtar bir kutuyu açıyor, diyordu, orada pek çok sırrımı saklıyorum. 
Sophie artık o geceki kelime oyununun sadece bu anahtar için oynandığını anladı. 
Büyükbabası öldüğünde yanında bu anahtar vardı. Polisin eline düşmesini istemediğinden, 
onu bu tablonun arkasına saklamıştı Sonra, sadece Sophie'nin bulması için dâhice bir hazine 
avı planlamıştı. 
Güvenlik görevlisinin sesi, "Au secours!"
*
 diye bağırdı. 
Sophie anahtarı tablonun arkasından aşırarak, UV feneriyle birlikte cebine attı. Tuvalin 
arkasından bakarken, görevlinin ümitsizce hâlâ telsizinden birilerine ulaşmaya çalıştığını 
görebiliyordu. Langdon'ı hedef alan silahım ondan ayırmadan kapı girişine doğru geriliyordu. 
Telsizine bir kez daha, "Au secours!" diye bağırdı. 
Parazit. 
Buraya gelen turistlerin Mona Lisa'yı gördüklerini övünerek anlatmak için evi aramaya 
çalıştıklarında, cep telefonlarının çalışmadığını hatırlayan Sophie, telsizi çalışmıyor, diye 
düşündü. Duvarlardaki yoğun izleme tertibatı yüzünden, koridora çıkmadıkça herhangi bir 
haberleşme sisteminin işlemesine imkân yoktu. Görevli hızla çıkışa doğru ilerliyordu ve 
Sophie çabuk davranması gerektiğini biliyordu. 
                                                 
*
 İmdat. 


Arkasında durduğu büyük tabloya başını kaldırıp baktığında, o gece Leonardo da 
Vinci'nin bir kez daha yardımına koştuğunu gördü. 
 
Silahını adama doğrultmuş olan Grouard kendi kendine, birkaç metre kaldı, diyordu. 
Odanın diğer tarafında duran kadının sesi, "Arrétez! Ou je la détruis!
*
 diye yankılandı. 
Grouard o tarafa bakıp durdu. "Mon dieu, non!"
**
 
Kırmızımsı sis bulutunun içinden, kadının büyük tabloyu kablolar çıkartıp yere indirdiğini 
görebiliyordu. Bir buçuk metre yüksekliğindeki tablo, kadının tüm vücudunu gizliyordu. 
Grouard ilk önce tablonun yerinden oynayan kablolarının neden alarmları çalıştırmadığını 
düşündü ama sonra, kablo vericilerinin alarm için yeniden çalıştırılması gerektiğini anladı. Ne 
yapıyor! 
Gördüğünde kanı dondu. 
Tablo ortasından bel vermeye, Bakire Meryem, Bebek İsa ve Vaftizci Yahya çarpılmaya 
başlamıştı. 
Paha biçilemez Da Vinci'nin büküldüğünü dehşetle seyreden Grouard, "Non!” diye çığlık 
attı. Kadın dizini arka taraftan tablonun ortasına bastırıyordu. "NON!” 
Grouard dönerek, tabancasını kadına doğrulttu ama hemen o anda bunun boş bir tehdit 
olduğunun farkına vardı. Tablo sadece bir bez parçasıydı ama kesinlikle delinemezdi üstüne 
altı milyon dolarlık bir zırh giyiyordu. 
Bir Da Vinci'ye kurşun sıkamam! 
Kadın soğukkanlı bir sesle Fransızca, "Silahınla telsizini yere bırak," dedi. "Yoksa dizimi 
bu tabloya geçiririm. Sanırım büyükbabamın bu konuda neler hissedeceğini iyi 
biliyorsundur." 
Grouard sersemlemişti. "Hayır... lütfen. Bu Kayalıklar Bakiresi!” Silahıyla telsizini yere 
bırakıp, ellerini başının üstüne kaldırdı. 
Kadın, "Teşekkürler," dedi. "Şimdi söylediklerimi tam olarak yap ki, her şey yolunda 
gitsin." 
 
Birkaç dakika sonra, Sophie ile birlikte yangın merdiveninden zemin kata koşarak inen 
Langdon'ın kalbi hâlâ gümbürdeyerek atıyordu. Yerde titreyerek yatan görevliyi Devlet 
Salonu'nda bıraktıklarından beri ikisi de tek kelime etmemişti. Şimdi görevlinin silahını sıkıca 
tutan Langdon, ondan kurtulmak için sabırsızlanıyordu. Silah ağırdı ve ona son derece 
yabancı geliyordu. 
Basamakları çifter çifter atlayan Langdon, neredeyse mahvetmek üzere olduğu tablonun 
ne kadar değerli olduğu konusunda Sophie'nin bir fikri olup olmadığını merak ediyordu. 
Yaptığı sanatsal seçim, bu geceki macerayla son derece örtüşüyordu. Eline aldığı Da Vinci, 
tıpkı  Mona Lisa gibi, sanat tarihçileri arasında gizli pagan sembolleri içerdiği düşüncesiyle 
oldukça ünlüydü. 
Koşarlarken, "Çok değerli bir rehine seçtin," dedi. 
"Kayalıklar Bakiresi," diye cevap verdi. "Ama onu ben değil, büyükbabam seçti. 
Tablonun arkasında benim için bir şey bırakmış." 
Langdon, ona şaşkın bir bakış fırlattı. "Ne! Ama hangi tablo olduğunu nereden anladın? 
Neden Kayalıklar Bakiresi?
"Kara riya aklı bilsek." Yüzüne zafer kazanmış bir gülümseme oturmuştu. "İlk iki 
anagramı göremedim Robert. Üçüncüyü kaçıramazdım," 
                                                 
*
 Dur! Yoksa buna zarar veririm! 
**
 "Aman Tanrım, hayır!" 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   116




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə