31
Rahibe
Sandrine, Saint-Sulpice'deki odasında telefona, "Hepsi öldü!" diye kekeledi. O
sırada bir telesekretere mesaj bırakıyordu. "Lütfen açın! Hepsi öldü!"
Listedeki ilk üç telefon numarası korkunç sonuçlar doğurmuştu histerik bir dul, cinayet
davası üzerinde geç saatlere kadar çalışan bir dedektif ve matemli bir aileyi teselli eden ciddi
bir rahip. Her üç bağlantı da ölmüştü. Ve şimdi de dördüncü numarayı aradığında ilk üçüne
ulaşılamadığı müddetçe aranmayacak olan numara karşısına telesekreter çıkmıştı. Karşılama
mesajında
hiçbir isim verilmiyor, sadece arayan kişinin mesajını bırakması isteniyordu.
Mesajı bırakırken, "Yerdeki karo kırıldı!" diye yalvardı. "Diğer üçü öldü!"
Rahibe Sandrine, koruduğu dört adamın kimliklerini bilmiyordu, ama yatağının altına
tıkıştırdığı özel telefon numaralan tek bir koşulda aranabilirdi.
Yüzü olmayan haberci ona,
eğer bu yer karosu kırılırsa, demişti,
üst kademeye erişildi
demektir. İçimizden biri ölümle tehdit edilmiş ve ümitsiz bir yalan söylemek zorunda
kalmıştır. Numaraları ara. Diğerlerini uyar. Bizi bu konuda yüzüstü bırakma.
Bu sessiz bir alarmdı. Basit olduğu kadar sağlam ve güvenilirdi. İlk
plan onu hayrete
düşürmüştü. Kardeşlerden birinin kimliği tehlikeye girdiğinde, diğerlerini uyarmaya yarayan
mekanizmayı başlatacak bir yalan söyleyecekti. Ama bu gece, bir kişiden fazlasının kimliği
tehlikeye düşmüş gibiydi.
Korkuyla, "Lütfen cevap verin," diye fısıldadı. "Neredesiniz?"
Kapıdan gelen derin bir ses, "Telefonu kapat," dedi.
Dehşetle arkasını dönünce, dev cüsseli keşişi gördü. Ağır samda elinde tutuyordu. Rahibe,
titreyen elleriyle telefonu yerine koydu.
Keşiş, "Öldüler," dedi. "Dördü birden. Ve beni aptal yerine koydular Bana kilit taşının
yerini söyle."
Rahibe
Sandrine gerçeği söyleyerek, "Bilmiyorum!" dedi. "Sırrı diğerleri saklıyordu."
Ölmüş olan diğerleri!
Beyaz yumruğuyla demir şamdanı kavrayan adam, ona doğru ilerledi. "Sen bir kilise
rahibesisin, buna rağmen
onlara mı hizmet ediyorsun?"
Rahibe Sandrine meydan okuyan bir tavırla, "İsa'nın gerçek bir mesajı vardı," dedi. "Ben
bu mesajı Opus Dei'de göremedim."
Keşişin gözlerinde birden gazap fırtınaları koptu. Şamdanı sopa gibi sallayarak bir hamle
yaptı. Rahibe Sandrine yere düşerken, aklından son geçen düşünceler,
kötü bir şeylerin
olacağıydı.
Dördü birden öldü.
Kıymetli gerçek sonsuza dek kayboldu.
32
Denon Kanadı'nın batı ucundaki güvenlik alarmı, Langdon ile Sophie Paris akşamının
kucağına koşarken, yakındaki Tuileries Bahçeleri'ndeki güvercinleri ürkütüp kaçırmıştı.
Sophie'nin meydanın karşı tarafında duran arabasına koşarlarken, Langdon uzaklardan gelen
polis sirenlerini duyabiliyordu.
Meydanda park halinde duran iki kişilik kırmızı arabayı işaret eden Sophie, "İşte
şuradaki," dedi.
Şaka yapıyor öyle değil mi? Araç, Langdon'ın hayatında gördüğü en küçük arabaydı.
Sophie "SmartCar," dedi. "Yüz kilometrede bir litre yakıyor."
Sophie arabayı çalıştırıp, çakıl taşlarından kaldırıma çıkana kadar, Langdon kendini yan
koltuğa ancak atabilmişti. Araba kaldırımda ilerleyip, Carrousel de Louvre'daki adacığın
bulunduğu yere sıçrayarak inerken arabanın ön paneline tutundu.
Sophie bir an için merkezi çevreleyen taflanların arasından geçip adacıktan dümdüz
giderek kısa yolu kullanmayı ve böylelikle ortadaki geniş Çimenlik alana ulaşmayı düşündü.
Carrousel du Louvre'un etrafındaki taflanların
ortadaki tehlikeli çukuru -La Pyramide
Inversée- saklamaya yaradığını bilen Langdon, "Hayır!" diye bağırdı. Baş aşağı duran bu
gökdelen piramidi daha önce müzeni" içinden görmüştü. Tek bir lokmada SmartCar'ı
yutabilecek büyüklükteydi. Bereket versin ki, Sophie geleneksel yolu tercih edip direksiyonu
sağa kırmış ve dışarı çıkıncaya kadar daire çizmişti. Daha sonra sola dönü ve kuzey şeridini
takip ederek, Rue de Rivoli'ye doğru hızlandı.
Arkalarındaki iki tonlu polis sirenlerinin sesi artık daha yüksek gelmeye başlamıştı ve
Langdon yan aynadan baktığında farları görebiliyordu. Sophie, Louvre'dan daha hızlı
uzaklaşabilmek için gaza basınca SmartCar'ın motoru itiraz etti. Elli metre ileride, Rivoli'deki
ışık kırmızıya döndü. Sessizce küfreden Sophie hızını kesmeden devam etti.
Langdon
kaslarının gerildiğini hissediyordu.
"Sophie?"
Kavşağa geldiklerinde çok az yavaşlayan Sophie farlarını açtı ve yeniden gaza basıp, boş
kavşaktan sola keskin bir dönüş yapmadan önce her iki yöne de şöyle bir baktı. Batıya doğru
beş yüz metre kadar gittikten sonra Sophie geniş bir adanın etrafından sağa saptı. Kısa süre
içinde Champ-Elysées Bulvarı'nın karşı tarafında ilerlemeye başlamışlardı.
Düz yolda gitmeye başladıktan sonra Langdon yan pencereden boynunu uzatıp Louvre'a
doğru baktı. Arkalarından polis takip ediyormuş gibi görünmüyordu. Müzenin önünde bir
mavi ışıklar denizi toplanmaya başlamıştı.
Kalp atışı sonunda yavaşlayan Langdon önüne döndü. "Bu ilginçti," dedi.
Sophie, onu duymuşa benzemiyordu. Gözlerini, Paris'in Beşinci Cadde'si diye bilinen lüks
mağazaların yer aldığı üç kilometrelik Champ-Elysées Bulvarı'na dikmişti. Büyükelçilik
sadece bir buçuk kilometre uzaklıktaydı. Langdon koltuğuna yerleşti.
Kara riya aklı bilsek.
Sophie'nin aklını bu kadar hızlı çalıştırması gerçekten etkileyiciydi.
Kayalıklar Bakiresi.
Sophie, büyükbabasının onun için tablonun arkasına bir şey sakladığını söylemişti.
Son
bir mesaj mı? Langdon, Sauniére'in zekice düşünülmüş saklama yerine hayranlık duymaktan
kendini alamıyordu;
Kayalıklar Bakiresi o gecenin birbirine bağlı sembol
zincirine tam olarak
uyuyordu. Öyle görünüyordu ki Sauniére, her seferinde Leonardo Da Vinci'nin karanlık ve
muzip yönüne duyduğu hayranlığı dile getirmişti.
Kayalıklar Bakiresi teklifi Da Vinci'ye Lekesiz Doğum Kardeşler Birliği diye bilinen bir
kuruluştan gelmişti. Milano'daki San Francesco kiliselerindeki sunakta bulunan üçlemenin
ortası için bir tabloya ihtiyaç duyuyorlardı. Rahibeler, Leonardo'ya tablonun tam ebatlarını ve