Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öztürk
57
bir yere bağlamak istediği, ancak bu kararından -her nedense- vazgeçtiği, bir cinin
meşaleyle Hz. Peygamber’in yüzünü dağlamak istediği, Nusaybin cinlerinin Hz.
Peygamber’e bir heyet gönderdikleri, evlerdeki çöplerin cinlerin toplantı salonu
mesabesinde olduğu, cinlerin de evlenip çoluk çocuğa karıştıkları gibi bilgiler,
41
kısmen de olsa İslâm öncesi Arap kültüründeki cin telakkisini yansıtmaktadır.
Diğer taraftan özellikle İblis’in kimliğiyle ilgili tefsir rivayetlerindeki bilgiler
de büyük ölçüde Yahudi ve Hıristiyan kültüründen tedarik edilmiştir. Mesela
İblis’in asıl adının Azâzîl olduğuna ilişkin bilgi aslında Yahudi geleneğine aittir.
Zira Kur’an’da ve muteber hadis kitaplarında zikredilmeyen Azâzil (Azâzil) keli-
mesi İbranca’da “Tanrının kuvvet verdiği” anlamına gelmekte ve bu konuyla ilgili
en eski rivayet, mevsuk sayılmayan Enoch (Hanok veya İdris) kitabında yer
almaktadır. Bu rivayette Azâzil ismi, insan türünden olan kızların güzelliğine
kapılarak yeryüzüne inmiş iki yüz meleğin reisleri arasında zikredilmektedir. Muh-
temelen bu hikaye, Tekvin’in altıncı babındaki “Allah’ın Oğulları” kıssasıyla ilgi-
lidir. Bu kıssaya göre insan türünden olan kızlar ile birleşmelerinden peyda olan
devlerin (Nefilim) yeryüzüne saçtıkları kötülükler yüzünden tufan suları dünyayı
kaplamadan önce Allah bu melekleri cezalandırmış, bu arada Azâzil’in ellerini ve
ayaklarını büyük meleklerden Rafael’e bağlatarak Dudael’deki bir çukura attır-
mıştır.Yahudiler arasında mevcut olup İsrâiliyyât edebiyatı vasıtasıyla câhiliye dö-
nemi Arapları arasında da yayılan, karanlık gecelerde yolculara türlü eziyetler eden
sayısız çöl cinlerinden birinin Azâzil olduğuna dair inanış da muhtemelen yine bu
kıssaya dayanmaktadır.
42
Özetle İblis, Azâzil ya da Mastema, Yahudi kültüründe Bene-ha-elohimden
(Tanrı’nın oğulları) biridir ve dolaylı da olsa Tanrı’nın bir tezahürüdür. Bene-ha-
41
Bkz. Ateş, Cinler ve Büyü, s. 41 vd.
42
G. Vajda, “Azazil”, The Encyclopaedia of Islam (EI
2
), new edition, E.J. Brill, Leiden
1979, I. 811; Russel, Şeytan, s. 221-224; A. Cami Baykurt, “Azâzîl”, İA, İstanbul 1993, II.
90; Salih Tuğ, “Azâzel”, DİA, İstanbul 1991, IV. 312.
İblis’in Trajik Hikayesi -Allah, Şeytan, İnsan ve Kötülüğe Dair
58
elohim Tanrı’nın panteonunu oluşturur. Ancak bu panteondaki meleklerden bazıları
cismânî arzu ve gurur nedeniyle günah işlemişler ve bu yüzden cennetten sürül-
müşlerdir. Daha sonra günahlarının cezasını çekmek üzere derin çukurlara atıl-
mışlar ve böylece ya yeryüzünde (toprağın altında) ya da göklerin karanlıklarında
tutsak edilmişlerdir. Bu günahkar melekler yalnızca günah işlemekle kalmazlar, in-
sanlığı da günah işlemeye kışkırtırlar. Kimi zaman bütün günahlar sürgündeki me-
leklerin lideri olan Azâzil’e atfedilir. Tanrı Yehova ona dünya üzerindeki kötülük-
lerini sürdürme hakkı tanımıştır. Buna göre Azâzil ilâhî rızadan ne denli uzak görü-
nürse görünsün, son kertede Tanrı’nın hizmetkarı ve silahı olup O’nun bir yönünü
temsil etmektedir.
43
İblis’in Azma Sebebi veya Azdırma Fiilinin Gerçek Faili
İblis’in hikayesiyle ilgili ayetler literal düzeyde yorumlandığında karşımıza
çıkan problemlerden biri, 7/A‘râf 16 (fe-bimâ ağveytenî) ve 15/Hicr 39. (rabbi bi-
mâ ağveytenî) ayetlerde geçen “iğvâ” (azdırma, saptırma) fiilinin gerçekte kime ait
olduğu meselesidir. İblis’in sözüne bakılırsa azdırma-saptırma fiilinin fâili Allah’tır.
Öyleyse İblis’in azmama gibi bir şansı hiç olmamıştır. Sünnî ve bilhassa Eş‘arî
müfessirler, ilgili ayetleri zâhirî manâsına hamlettiklerinden İblis’in Allah tarafın-
dan bir piyon olarak kullanıldığı fikrini teyit eden yorumlar üretmekte hiçbir sakın-
ca görmemişlerdir. Mesela Fahreddîn er-Râzî İblis’in, “[Rabbim,] beni azdırmana
karşılık” sözünü tefsir ederken şunları söylemiştir:
Bilmelisin ki, biz bu ayette geçen iğvâ kelimesiyle “saptırmak” anla-
mının kastedildiğini söylemekle mübalağa etmiş olmuyoruz. Çünkü bi-
zim sözümüzün özü İblis’in hüccet mesabesindeki sözüne râcidir. Biz,
İblis’i saptıran öznenin Allah Teâlâ olduğu hususunda birtakım aklî
deliller de sunabiliriz. Şöyle ki, hareket eden varlığın bir muharriki,
sakin olan varlığın bir durdurucusu ve hidayete ermiş olanın bir hidayet
edicisi bulunduğuna göre, doğru yoldan sapan bir varlığın da mutlaka
bir saptırıcısının mevcut olması gerekir. İblis azıp saptığına göre onu
43
Russel, Şeytan, s. 229.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öztürk
59
saptıran birinin bulunması gerekir. Onu saptıran ya bizzat kendisi, ya
başka bir mahluk ya da Allah’tır. Birinci şık yanlıştır. Çünkü aklıselim
sahibi bir varlık, bile bile azgınlık ve sapkınlığı tercih etmez. İkinci
seçenek de yanlıştır. Aksi halde teselsül ve/veya fasit döngü kaçınılmaz
olur. Doğru seçenek üçüncüsüdür. [Yani İblis’i azdırıp saptıran Al-
lah’tır]. Vallâhu a‘lem.
44
Kurtubî de (ö. 671/1273) buna benzer şekilde şunları dile getirmiştir: “Ehl-i
Sünnet’in görüşü şudur: Allah onu [İblis’i] saptırmış ve onda küfrü yaratmıştır. Bu
yüzden iğvâ (azdırma-saptırma) fiili Allah’a nisbet edilmiştir ki, doğrusu da budur.
Çünkü varlık âleminde Allah’ın mahlûku olmayan ve O’nun iradesinden sudûr
etmeyen hiçbir şey yoktur. İmâmiyye, Kaderiye (Mutezile) ve diğer bazı mezhepler
bu görüşe karşı çıktılar. Ne ki onlar, akıl hocaları İblis’in kendilerine tezyin ettiği
her hususta ona itaat ettikleri halde bu meselede itaatten çark ederek şöyle dediler:
İblis yanlış yapmıştır. Her ne kadar ‘azdırma’ fiilini rabbine nisbet etmiş olsa da -ki
Allah bundan münezzehtir- o bilerek-isteyerek hata yapmıştır. Söz konusu mez-
heplerin bu iddiasına şöyle cevap verilir: Diyelim ki İblis bilerek ve isteyerek hata
yaptı; peki mükerrem ve masum bir peygamber olan Nûh’un (a.s.) kavmine söy-
lemiş olduğu şu söz hakkında ne buyurursunuz: “Eğer Allah sizi azdırmak (iğvâ)
istiyorsa ben size öğüt vermek istesem de, öğüdümden sizin için hiçbir fayda hâsıl
olmaz. O sizin rabbinizdir ve nihayet O’na döndürüleceksiniz.” (11/Hûd 34). Bir
rivayete göre Mescid-i Haram’da Tâvus’un yanına kaderi reddetmekle itham edilen
ve büyük fıkıhçılar arasında gösterilen bir adam gelir. Adam meclise gelip oturunca
Tâvus ona, ‘Ayağa kalkıyor musun yoksa kaldırılıyor musun? [Sen, yapıp ettik-
lerinde gerçek özne misin yoksa nesne misin?]’ diye sorar [ve bu söz üzerine adam
ayağa kalkar.] O sırada Tâvus’a, ‘Sen bu soruyu fakih bir adama mı soruyorsun?’
denir ve bunun üzerine Tâvus, ‘İblis bu adamdan daha fakih olduğu halde, ‘Rabbim
44
Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, XIV. 40.
İblis’in Trajik Hikayesi -Allah, Şeytan, İnsan ve Kötülüğe Dair
60
beni azdırmana karşılık’ dedi. Bu adam ise, ‘Kendi kendimi azdıran-saptıran benim’
diyor.”
45
Görüldüğü gibi, kıssayı zâhirî anlamına hamleden Sünnî müfessirlere göre
İblis’i azdıran özne bizzat Allah’tır. Nasıl olmasın ki, Allah mutlak güç ve kudretle
özdeş bir varlıktır. Bu anlayış, Allah’ı bağlayan hiçbir ahlâkî ilkenin bulunmadığını
ve dolayısıyla O’nun -İblis örneğinde olduğu gibi- dilediği her şeyi yapmakta
serbest olduğunu varsayar. Bu konuda ahlâkîliği ön planda tutan Mutezilî gelenek
ise Allah’ı her türlü çirkin fiilden tenzih etmek gerektiği prensibinden hareketle
yukarıdaki yoruma şiddetle karşı çıkar. Nitekim Zemahşerî (ö. 538/1143), Tâvus’a
isnat edilen rivayetin bir düzmece olduğuna dikkat çektikten sonra Mücebbira ola-
rak tavsif ettiği Ehl-i Sünnet’in (Eş‘arîyye) “azdırmak” ve “hakikatten saptırmak”
gibi son derece çirkin fiilleri Allah’a izafe edecek ve Hz. Peygamber, sahabe ve
tâbiîn uleması adına birçok iftira (uydurma hadis) üretecek kadar gözü dönmüş
olduğunu söyler.
46
Mutezilî alimlere göre “Rabbim beni azdırmana karşılık” ifadesi Allah’ın
değil, İblis’in sözüdür. İblis inkar ve cehaletin Allah tarafından yaratıldığına
inandığı için böyle söylemiş olabilir ama onun bu sözü kesinlikle hüccet değildir.
Bir başka tenzihçi yoruma göre İblis’teki azgınlık ve sapkınlık, Allah’ın Âdem’e
secde edilmesi emriyle birlikte zuhur etmiştir. Dolayısıyla, iğvâ fiili, azgınlığın
ortaya çıkması manâsında Allah’a izafe edilmiştir. Nitekim “Seni dövmemi gerek-
tiren bir hareket yapma” anlamında, “Beni sana dayak atmaya zorlama” demek de
tıpkı bunun gibidir. Bir diğer yoruma göre ise buradaki iğvâ, helak etmek manâsın-
dadır. 11/Hûd 34. ayetteki, “Eğer Allah sizi azdırmak (iğvâ) istiyorsa” ifadesinde
geçen iğvâ da yine aynı anlamdadır.
47
Netice itibariyle, bütün bu Mutezilî yorumlar
da İblis’in hikayesini lafzî manâya hamleden bir anlayışın ürünüdür; ama en azın-
dan Sünnî yorumdan çok daha tutarlı ve makuldür.
45
Kurtubî, el-Câmi‘, VII. 113.
46
Ebü’l-Kâsım ez-Zemahşerî, el-Keşşâf ‘an Hakâiki’t-Tenzîl, Beyrut 1977, II. 70.
47
Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, XIV. 40.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öztürk
61
İblis, Kötülük ve Teodise Sorunu
Kötülük sorunu, Yahudilik ve Hıristiyanlıkta olduğu gibi İslam’da da içkin
ve yaygın bir sorun olmakla birlikte her üç dinî gelenekte de kötülüğün tanımı ve
buna bağlı olarak kaynağı ve gerçek mahiyeti gibi temel konularda farklı yak-
laşımlar mevcuttur. Bu farklılık aslında kötülüğün algılanışından kaynaklanmakta
ve bu yüzden tatmin edici bir biçimde tanımlanamamaktadır. Haddizatında kötülük
insan tarafından nasıl algılanıyorsa öyledir. Yine kötülük hiçbir zaman soyut değil-
dir ve bu yüzden insanın çektiği acı temelinde kavranması gerekir. Bu bakımdan,
“kötülük aslında iyiliğin yokluğu ya da hiçliktir” gibi sükseli mülahazaların dikkate
alınacak bir tarafı yoktur. Çünkü kötülük, Russel’in deyişiyle, gerçek ve dolaysız
olup,
48
esas itibariyle, hissedebilen ya da acı duyan bir varlığın incitilmesidir.
Burada önemli olan, acının kendisidir. Kötülük dolaysız bir biçimde zihin tara-
fından kavranır ve yine dolaysız bir biçimde duyusal olarak yaşanır. Kötülüğün
varlığı bunun dışında bir kanıt gerektirmez.
49
Kötülük, çoğu toplumda amaçlı bir güç olarak algılanmasına koşut olarak
kişileştirilir. Muhtemelen bu tür bir kişileştirme olan İblis ya da Şeytan,
Kur’an’daki hikayenin zâhirine göre kutsalın bir tezahürü ve/veya tanrısalın bir par-
çası olarak karşımıza çıkar. Bu noktada çözümü zor birkaç sorun tebarüz eder.
Birinci soru/sorun, insanlığın ilk günahından büyük ölçüde Şeytan mı sorumludur,
yoksa onun zorunlu olmayan dolaylı bir rolü mü vardır? Bundan daha çetin bir
başka sorun ise İblis ya da Şeytan’ın temsil ettiği kötülüğün ne ölçüde ilâhî planın
bir parçası olduğudur. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dini için kötülük sorununun
en yakıcı tarafı Tanrı’nın gücünü ve iyiliğini kötülüğün varlığıyla bağdaştırmaktır.
Bu, felsefi açıdan da çok anlamlı bir dilemma olup ateizmin en temel gerekçesini
oluşturur. Şöyle ki, 1) Tanrı mutlak kudret sahibidir. Dolayısıyla, içinde kötülük
bulunmayan bir kozmos yaratma kudretine de sahiptir. 2) Tanrı hep iyidir ve bu
48
Russel, Lucifer, s. 13.
49
Russel, Şeytan, s. 11.
İblis’in Trajik Hikayesi -Allah, Şeytan, İnsan ve Kötülüğe Dair
62
yüzden kötülüğün mevcut olmadığı bir kozmos yaratmak ister. 3) Bu nedenle
kötülük var olmaz. 4) Oysa kozmos kötülük içinde yüzmektedir. 5) Şu halde tanrı
yoktur.
50
Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam, her şeye kâdir ve her şeyi bilen bir tek
Tanrı’da ısrar eder. Özellikle İslam inancına göre Allah’ın mutlak kudreti her şeyi
kapsayıcıdır; O’nun iradesi dışında hiçbir şey gerçekleşmez. Öyleyse, hayrın yanı
sıra şer, acı ve ıstırap da Allah’tandır. İşte tam bu noktada, ceza ve belâ (sınama-
imtihan) Kur’an’ın acı ve ıstırabı Allah’ın merhametiyle uzlaştırmasının iki yolu
olarak karşımıza çıkar. Istırap günahlarımızın bir cezasıdır. Allah rahmândır,
rahîmdir ama aynı zamanda adildir. Günahkarın acı çekmesi adl-i ilâhînin gereğidir.
Hayatlarını Tanrı’ya adayanlar bile bir imtihan olarak dünyevî ıstıraba katlanmak
zorundadır. Istıraba en uygun yanıt İslam’dır, yani tam bir teslimiyet, boyun eğme
ve sabırdır.
51
Çünkü Allah, insanlara bu dünyada cennet sözü vermemekte, tam
tersine imtihanın çok çetin olduğuna dikkat çekmektedir. Yani, “Biz sizi ölümle,
açlıkla, dünya malının, canın ve alınteri ürünlerin/kazanımların kaybı ile imtihan
edeceğiz” (2/Bakara 155) demekte ve bu ayetin sonunda, zorluklara sabredenlerin
müjdelenmesini salık vermektedir.
52
Diğer taraftan Allah, kötülüğe razı olmasa da göz yummaktadır. Niçin?
İmtihanın tam anlamıyla bir imtihan olması için. İşte bu imtihan esprisi, İblis ve
Şeytan’la kişileştirilen kötülüğün aslında ilâhî planın bir parçası olduğunu ima eder.
Bununla birlikte, Kur’an’a göre hiç kimse İblis’in/Şeytan’ın yaptırdığını ileri
sürerek kendi suçuna mazeret üretemez. Çünkü Şeytan’ın yalnızca ayartma gücü
vardır, mecbur etme gücü yoktur. Bütün bunlara rağmen sınırsız kudret ve mer-
hamet sahibi bir tanrının yenildiği bir dünyada merkezî kötülüğün doğası sorunu
yine de tam olarak çözülebilmiş değildir. Bu noktada müslümanların eğilimi ya
Tanrı’nın mutlak kudretini vurgulamak için iyiliğini sınırlamak (Sünnîlik-Eş’arîlik)
50
Russel, Lucifer, s. 413.
51
Russel, Lucifer, s. 57-58.
52
Geniş bilgi için bkz. Lütfullah Cebeci, Kur’an’da Şer Problemi, Ankara 1985, s. 67 vd.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öztürk
63
veya iyilik ve adaletine toz kondurmamak için kâdir-i mutlaklığını sınırlamak
(Mutezile) şeklinde olmuştur. Eş’arîliğin mutlak kudreti ön planda tutan bakış açısı
esas alındığında, Allah doğrudan ya da dolaylı olarak kötülüğün varlık nedenidir.
Mâtüridîlik ise bütün fiillerin Allah tarafından istendiğini ama bazı fiillerin O’nun
iyiyi istemesine uygun olarak gerçekleşmediğini ileri sürer. Fakat bu izah, Allah’ın
niçin buna izin verdiği sorusuna tam bir cevap teşkil etmez.
53
Hülasa, ilâhî adaleti merhametle, iyiliği mutlak kudretle bağdaştırmaya
çalışmanın güçlükleri, meşhur “üç kardeş” (ihve-i selâse) hikayesinde de kendini
gösterir. Bu kurgusal hikayede sözü edilen üç kardeşten ilki mümin, ikincisi kâfir,
üçüncüsü de çocuk olarak ölmüştür. Mümin olan epeyce yaşamış ve cennetle ödül-
lendirilmiştir. Kafir de yetişkin bir çağda ölmüş ama küfrü yüzünden cehennemlik
olmuştur. Çocuk ise azaptan kurtulmakla birlikte cennete de girememiştir. Bu
yüzden, “Ey Rabbim! Bana ömür verseydin de sana itaat ederek yaşayıp cennete
girseydim” demiş. Allah ona, “Seni yaşatsaydım günah işleyip cehennemlik olacak-
tın. Bunu bildiğim için [sana merhamet edip] çocuk yaşta canını aldım” diye cevap
vermiş. Bu cevap üzerine üçüncü kardeş cehennemden şöyle haykırmış: “Ey
Rabbim! Peki beni niçin masum bir çocuk iken öldürmedin?”
54
İblis-Şeytan ve Kozmosta İyilik-Kötülük Dualitesi
İblis’in Kur’an’daki hikayesi lafzî olarak anlaşıldığında, kozmostaki iyilik-
kötülük dualitesinin mahiyeti de bir başka problem olarak karşımıza çıkar. Esasen,
Tanrı’nın mutlak iyiliğini muhafaza edebilmek için onun gücünün bir parçasını alan
dualizm, Zerdüştîlikten başlayıp Maniciliğe, oradan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İs-
lam’a kadar uzanan bir yelpazede çeşitli tonlarıyla mevcuttur. Kuşkusuz İslam
53
Geniş bilgi için bkz. Özdemir, İslam Düşüncesinde Kötülük Sorunu, s. 53 vd.
54
İslam kelamındaki salah-aslah tartışmasına mevzu teşkil eden bu hikayeye dair
mülahazalar için bkz. Abdurrahmân Bedevî, Mezâhibü’l-İslâmiyyîn, Beyrut 1979, I. 492-
502; Özdemir, Kötülük Problemi, s. 55-78.
İblis’in Trajik Hikayesi -Allah, Şeytan, İnsan ve Kötülüğe Dair
64
tevhid dinidir; ancak her ne kadar Allah tarafından yaratılmış olsa da kötülük,
Şeytan adı altında hâlen iş başındadır ve çoğu zaman da iyiliğe galebe çalmaktadır.
Kur’an’daki anlatıya göre Şeytan’ın iş başında olması Allah’ın iznine bağlıdır ve bu
iznin süresi kıyamete kadar uzanmaktadır. Bu demektir ki, kötülük ya da Şeytan,
Tanrı’nın iyilikle kötülüğün mücadelesi üzerine kurulu kozmos planının bir parça-
sıdır ve bu planda Şeytan kötülük ordusunun komutanıdır. Yine bu planda iyilerin
en iyisi Allah, kötülerin en kötüsü de İblis ya da Şeytan’dır. Aslında bu, apaçık bir
dualizmdir. Lakin, İblis’in/Şeytan’ın Allah tarafından yaratılmış olması, bu
dualizmin ancak ontolojik düzeyde mevcut olduğu anlamına gelir.
Diğer taraftan, kıyamete kadar insanoğlunu ayartmaya mezun kılınan İblis’in
ilâhî irade ve emirle varlık kazanmış olması, Tanrı’nın birbirinden farklı iki ayrı
yüzünün bulunduğu ve zâtında zıtların çatışkısını barındırdığı düşüncesini doğurur.
Nitekim Sünnî gelenekteki hakim anlayışa göre de her şey Allah’ın yaratmasıyla
vardır ve dolayısıyla kainatta O’nun mahluku olmayan hiçbir şey yoktur. Öyleyse
kozmostaki tüm varlıklar Tanrı’nın bir uzantısı ya da görünümüdür. Tabiri caizse,
her şey O’nun kumaşından yapılmıştır. Açlıktan ölenin, işkence görenin acısı ger-
çek acıdır ve bütünüyle tanrısal kumaştan dokunmuş kozmosun bir cüz’üdür. An-
cak, kötülüğe karşı koyma arzusu da (iyilik) aynı kumaşın diğer yüzüdür. Bu
yüzden Tanrı’nın bütünselliği kötülükle birlikte iyiliği de kapsar.
55
Kısaca, Allah’ın kozmos planı gereği kötülük mevcut olmak zorundadır.
Kötülüğün mevcudiyeti O’nun adaletine halel getirmez. Çünkü insan bir imtihan
varlığıdır ve onun imtihanında iyiliğin yanında kötülük de mevcut olmalıdır.
Öyleyse dünya, teodise konusunda çok optimist düşünen Gazâlî’nin (ö. 505/1111)
belirttiği gibi, “mümkün dünyaların en iyisi” (leyse fi’l-imkân ebda‘ mimmâ kân)
değil, -belki- imtihan salonu olarak düzenlenen dünyaların en iyisidir. Gazâlî’nin,
“âlemdeki her şey gayet güzeldir ve her ne varsa yerli yerindedir” demekle aynı
55
Russel, Lucifer, s. 416-418.
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Öztürk
65
kapıya çıkan bu sözü ise, Voltaire’nin çok haklı bir biçimde ifade ettiği gibi, haya-
tımızdaki derin acıları aşağılamaktan başka bir şey değildir.
56
Değerlendirme ve Sonuç
Kur’an’a göre dünya imtihan dünyasıdır. İmtihandaki temel espri ise dünyada
iyiliğin yanında kötülüğün de mevcut olmasıdır. Diğer bir deyişle, her şey zıddıyla
kâim olsun ki imtihan anlam kazansın. Allah’ın niçin insan denen ve fıtratında zıt-
ların çatışkısını barındıran bir imtihan (ibadet) varlığı yaratma ihtiyacı duyduğunu
bilmiyoruz ve bunu bilme imkanına da maalesef sahip değiliz. Bununla birlikte,
iyilikle kötülüğün, tabiri caizse, tek yumurta ikizi olarak fıtratımıza kodlandığından
da eminiz.
Kainattaki her şey Allah tarafından yaratıldığına göre kötülük de O’nun
mahlukudur. Daha açıkçası, kötülük Allah’ın kozmos planının zorunlu bir parçası
olarak yaratılmış ve Kur’an’da da İblis ve Şeytan diye adlandırılmıştır. İblis’in cin-
lerden olduğunu ve cinlerin de ateşten yaratıldığını bildiren ayetler dikkate alın-
dığında, bu ismin soyut ama nesnel gerçekliği bulunan bir varlığa delalet ettiğini
kabullenmek zorundayız. Bununla birlikte, kimi zaman İblis’in diğer ismi veya sıfa-
tı olarak kullanılan “Şeytan”a ait özellikler hesaba katıldığında, bunun kötülüğe iliş-
kin bir kişileştirme olduğunu, dolayısıyla Kur’an’daki kıssanın âfak ve enfüsteki
iyilik-kötülük çatışmasına dikkat çeken bir temsil olduğunu söylemek
durumundayız.
56
Eric Lee Ormsby, İslam Düşüncesinde ‘İlahi Adalet Sorunu (Teodise), çev. Metin
Özdemir, Ankara 2001, s. 19.
Dostları ilə paylaş: |