242
olduğunu belirterek ‘evliliğin ancak ‘nikâh’ve ‘tezvîc’ lafızları ile caiz olacağını ve
evlilik niyeti olsa dahi
bu iki lafız dışında başka bir lafızla nikâhın
gerçekleşmeyeceği yorumunu yapmaktadır. Ona göre, bu durum ‘boşama’ da
farklıdır. Boşama niyetiyle söylenmiş her söz ve lafızla boşama gerçekleşir. Zira
sünnette boşama niyetiyle söylenmiş her sözle boşamanın gerçekleşeceğine delâlet
vardır. Ancak ne Kur’an’da ne de sünnette ‘nikâh’ ve ‘tezvîc’ kelimeleri dışında
nikâhın caiz olduğuna delâlet eden bir lafız yoktur. Sonra Şâfiî, evlilik anlamına
gelen lafız ve ifadelere örnekler vermekte ve bunların hiçbiri ile nikâhın caiz
olmadığını ve ancak ‘nikâh’ ve ‘tezvîc’ lafızlarıyla yapılan nikâhın geçerli olduğunu
vurgulamaktadır
1098
.
Ş
u halde Şâfiî, sırf nasslarda evlilik akdi için nikâh ve tezvîc lafızlarının
kullanılmasından hareketle, evlilik akdinin ancak bu lafızlarla kurulması durumunda
sahih olacağını, bunların dışında evlenme niyetine delâlet eden herhangi bir lafızla
kurulan nikâh akdinin caiz olmayacağı yorumunu yapmaktadır.
Oysa Hanefîlere göre evlilik akdine delâlet eden ‘bey’, ‘temlîk’ ve ‘hîbe’
gibi lafızlarla da nikâh akdinin icrâsı caizdir
1099
. Şâfiîler ise hem nasslarda nikâh akdi
için mezkûr lafızların kullanılmasını nazar-ı itibara alarak, hem de bey’ temlîk ve
hibe gibi kelimelerde nikâh anlamı olmadığını ileri sürerek, nikâh ve tezvîc
kelimeleri dışındaki lafızlarla kurulan evlilik akdini câiz görmemektedirler
1100
.
Halbukî, Hanefî ve Malikîler meselâ mehrin belirlenmesi, insanların hazır
olması ve şâhitlerin kastedileni anlaması gbi evliliğe delâlet eden bir ‘karîne’ veya
‘niyet’
in bulunması durumunda diğer lafızlarla da nikâh akdinin yapılmasını câiz
görmüşlerdir. Dolayısıyla burada amaç, akdi yapanların isteğinin bilinmesidir, lafza
itibar edilmez. Ayrıca dinde evliliğin ‘hibe’ ve ‘temlîk etme’ sözleriyle yapıldığına
1097
“Ey Peygamber! Biz sana şunları helâl kıldık;.. bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe
ederse..” 33. Ahzâb, 50.
1098
Şâfiî, Umm, V. 60-61.
1099
Kâsânî, Bedâiu’s- Sanâi‘, II. 229; Zencânî, Tahrîcu’l- Furû‘, s. 106-107, 194.
1100
Şîrâzî, el-Muhezzeb, II. 41; Zencânî, A.g.e., s. 106-107, 194; Nevevî, Şerhu’n-Nevevî ala
Sahîh-i Muslim, IX. 212; es-San’ânî, Muhammed b. smâil el-Emîr, Subulu’s-Selâm, thk.
Abdulazîz el-Hûlî, Dâru hyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrût, 1379, III. 16;. bn Cevzî, bn Ömer’den
nikâhın ancak Kur’an’da geçen bu lafızlarla caiz olacağına dair bir rivâyette bulunmakta ancak
rivâyetin değeri hakkında bir açıklamada bulunmamaktadır. bn Cevzî, et-Tahkîk, II. 271.
Ş
âfiî’nin nikâh ve tezvîc kelimelerini kullanmayı şart görmesi hususunda bilgi ve
değerlendirmeler için bkz. Suvâr, eş-Şekl fi’l-Fıkhı’l- slâmî, s. 38-47.
243
dair deliller de vardır
1101
. Nitekim Ö. Nasûhî Bilmen de (ö. 1971) benzer mahiyette
ş
u değerlendirmeyi yapmaktadır: “Binâenaleyh bir kadın, şahitlerin huzurunda bir
erkeğe hitaben meselâ: “Ben nefsimi sana şu kadar mehr ile hibe ettim” veya “temlîk
ettim”
deyip o erkek de kabul etse, aralarında nikâh niçin mün’akid olmasın? Çünkü
mehrin zikredilmesi, şahitlerin huzuru, meclisin bir meclis-i nikâh olması, bununla
nikâh kastedildiğine pek mükemmel delâlet eder. Akidlerde itibar ise manalara,
maksatlaradır, lafızlara, mebaniye değildir. Artık bu gibi lafızların bu misillû
karineler iktiranı halinde nikâhtan maksud olan maslahatlara delâlette kasır
olmayacağı âşikârdır”
1102
.
Ş
âfiî’den sonraki dönemde literalist ve zâhirî tutumlarıyla bilinen Zahirîler
ve Hanbelîler de bu hususta Şâfiî ile aynı görüşü paylaşmışlardır. Hatta Hanbelîlere
göre bu iki lafzın Arapçasını söylemeye muktedir olan kimsenin Arapça’nın dışında
bir dille bunları söyleyerek evlilik akdini yapması da caiz değildir
1103
.
Kısacası, bu hususta biri Şâfiî’nin savunduğu ve sırf nasslardaki kullanımı
dikkate alarak daraltıcı bir fıkıh anlayışını, diğeri de nasslardaki kullanılan lafızlara
takılı kalmayıp, mana ve maksada itibar ederek daha geniş ve esnek bir fıkıh
anlayışını temsil eden, farklı iki yaklaşımın mevcudiyeti somut olarak görülmektedir.
2. Tenasül Uzvuna Dokunmaktan Dolayı Abdestin Bozulması
Tenasül organına dokunmakla abdestin bozulup bozulmaması meselesi de
farklı yorum ve değerlendirmelerin yapıldığı hususlardan birini oluşturmaktadır.
Sahabe ve tâbiûndan itibaren bu durumun hem abdesti bozacağı hem de bozmayacağı
yönünde görüşler ileri sürülmüştür. Aslında her iki tarafın da delil olarak
dayandıkları ve tercih ettikleri rivâyetler vardır. Ancak re’y ve fıkıh yönleri ağır
basan Hz. Ali, bn Mes’ûd, Hasan-ı Basrî, Rabîatu’r-Re’y, Ebû Hanîfe ve onun
talebeleri meseleye aklî yönden de yaklaşarak tenasül organına dokunmakla abdestin
bozulmayacağı görüşüne varmışlardır
1104
.
1101
Bkz. Zuhaylî, slâm Fıkhı, IX. 34.
1102
Bilmen, Ömer Nasuhî, Hukûk-ı slâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhıyye Kâmusu, stanbul, ty., II. 19.
1103
bn Kudâme, el-Muğnî, VII. 60-61; Zuhaylî, slâm Fıkhı, IX. 37.
1104
Sahabeden Sa’d b. Ebî Vakkas ve Abdullah b. Ömer tenasül organına dokunmakla abdestin
gerekeceği görüşünde iken; Hz. Ali, Ammar, bn Mes’ûd, bn Abbas, Huzeyfe, mran b. Husayn
Dostları ilə paylaş: |