76
kitabının
366
olmasının da ayrıca göz önünde bulundurulmasına dikkat çekmektedir
367
.
Yine Goldziher göre ekol sahibi bilginler arasında re’ye verdikleri değer bakımından
ş
u sıralamayı yapmaktadır: Ebû Hanîfe- Mâlik b. Enes- Şâfiî- Ahmed b. Hanbel-
Dâvud ez- Zâhirî
368
. Bu tesbite göre, adı geçen ekoller arasında re’ye mesafeli
davranma ve nassların lafzına bağlı kalma hususunda Şâfiî’nin ilk basamağı
oluşturduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla Goldziher’in bu tesbiti haklı bir
tespittir. Zira Ebû Hanîfe ve mam Malik’in Şâfiî’ye kıyasla daha fazla re’y ve
kıyasa dayandıkları, ilke olarak her halukarda nassların lafzına bağlı kalmak gibi bir
düşünce peşinde olmadıkları bilinen bir husustur.
Joseph Schacht
da (ö. 1969), Şâfiî’nin eski hukuk mekteplerinin birtakım
keyfî yorumlarla hadîsleri saf dışı etmelerine karşı, öncekilerin kullandığı yönteme
tamamen zıd olmak üzere, Kur’an ve hadîslere başvuran sabit bir yorumlama
yöntemi üzerinde ısrar ettiğini belirtmektedir. Ona göre de Şâfiî, aksine bir delil
bulunmadıkça, Kur’an ve hadîslerin zâhirî (görünen, dış) ve umûmî (genel) anlamına
göre yorumlanması yöntemini benimsemektedir. Hadisleri anlama ve yorumlamada
Ş
âfiî’nin temel yöntemi, Hz. Peygamberden ve alimlerin icmâ’ından aksine bir delil
bulunmadıkça zahirî ve umûmî anlamının esas alınmasıdır
369
. Ayrıca Schacht, bn
Hazm (ö. 456) ile Şâfiî’nin düşünceleri arasında bir benzerlik kurarak, zahirîliği Şâfiî
metodolojisinin bir devamı ve bir adım sonrası olarak nitelemektedir
370
. Her ne kadar
Ş
âfiî ile bn Hazm’ın zahirîliği tamamen aynı içeriğe sahip olmasa da literal
yaklaşımın ilk vurgusu Şâfiî’de görüldüğü için bu da yerinde bir tespittir.
Ahmed Hasan
da Şâfiî’ye göre, güvenirliliği tespit edilmesi durumunda
hadîslerin lafzî anlamıyla kabul edilmesi gerektiği değerlendirmesini yapmakta
371
ve
bu görüşünü Şâfiî’nin şu sözlerine dayandırmaktadır: “Hz. Peygamberden sahih
olarak geldiği tespit edilen şeye teslim olmaktan başka seçenek yoktur. Bu hususta
sizin ve diğerlerinin niçin ve nasıl diye konuşmaları anlamsızdır. Allah kendi
366
bn Nedîm, el-Fihrist, s. 261. Şâfiî’ye nisbet edilen bu eserin, Umm’un içinde yer alan “el- krâr
ve’l- ctihâd ve’l-Hukmu bi’z-Zâhir”
başlıklı kısmın olması muhtemeldir. Bkz. Şâfiî, Umm, VI.
279-288.
367
Goldziher, Zâhirîler, s. 21-22.
368
Goldziher, Zâhirîler, s. 4.
369
Schacht, The Origins, s. 56, 125.
370
Schacht, slam Hukukuna Giriş, s.74.
371
Hasan, slâm Hukukunun Doğuşu, s.210-211.
77
kitabında ve Hz. Peygamber vasıtasıyla, mahlukatı için kaderi kendi istediği şekilde
tayin etmiştir ve onun takdirini sorgulayacak olan yoktur. Bu sebeple kullar,
emredildikleri şeye itaat etmeli ve ona ancak teslim olmalıdırlar. Nasıl sorusu,
metbû’ olanın değil, yalnızca tabi’ olan kişilerin görüşleri hakkında sorulur. Şayet
akıl ve kıyas yoluyla ölçülüp tartılabilmesini mümkün kılmak için bağlayıcı emirler
hakkında da nasıl sorusunun sorulmasına izin verilirse, re’y kullanımı sınırsız hale
gelecektir. Re’y kullanımı sınırsız hale geldiğinde ise, kıyas dejenere olacaktır”
372
. Şu
halde Şâfiî, mümkün olduğu kadar sünnetin zahirine bağlı kalmak ve sadece sünnetin
zahiri tamamen kabul edilemez olduğunda kıyasa başvurmak istemektedir
373
.
Ahmed Hasan’a göre Şâfiî, Hz. Peygamberden gelen rivâyetleri genellikle
tenkit etmeksizin ve sorgulamaksızın kabul etme gayreti içersindedir. Meselâ
Iraklılar “musarrat hadîsi”ni akla uygun olmadığı gerekçesiyle lafzen kabul
etmemiştir. Ancak Şâfiî, bu rivâyeti lafzen kabul etmektedir. Buna gerekçe olarak ta
Hz. Peygambere itaatı göstermekte ve bu hususta kıyası reddetmektedir
374
. Ona göre
Ş
âfiî’nin bu hususta tutarlı davrandığını söylemek pek mümkün değildir. Zira o, aklî
temellere dayanarak muhaliflerince getirilen bazı rivâyetleri reddetmiştir. “Böylece,
Ş
âfiî’nin Hz. Peygamberden gelen rivâyetlere sorgulamaksızın harfiyyen bağlılık
iddiasının, çok temelli olmayıp şeklî olarak ve teorisinin bir gereği olarak ortaya
çıktığı görülmektedir”
375
.
M. Abdulmecid’e
göre de Şâfiî zahirî ekolüne yakın bir duruşa sahiptir.
Nitekim ona göre Zahiriler ile hadisçiler arasındaki yakın ilişki nedeniyle zahirîlere
en yakın ekoller hadisçiler ile Ahmed b. Hanbel’in mezhebidir. Sonra muhaddislere
olan sadakati ve yöntem yakınlığı nedeniyle Şâfiî’nin mezhebi gelmektedir. Hanefî
mezhebi ile Malikî mezhebi ise Zahiriye mezhebine en uzak tarafı temsil eder. Bu
nedenle bn Hazm en büyük tenkid ve şiddetini re’yin dairesini geniş tutmalarından
dolayı bu iki mezhebe yöneltmiştir. Şâfiîler de kıyası kabul etmelerinden dolayı bn
372
Şâfiî, htilâfu’l- Hadîs, IX. 633.
373
Hasan, slâm Hukukunun Doğuşu , s. 215, 219.
374
Şâfiî, Risâle, s.76-77; Hasan, slâm Hukukunun Doğuşu, s. 212.
375
Hasan, A.g.e.,s.212.
Dostları ilə paylaş: |