72
böyle bir durumda ‘gerçek olan nedir?’ sorusuna Platon'un cevabı mükemmellikten
yoksun durumda bulunan tikel varlıklar değil, idealar olmaktadır.
493
Ancak bu noktada Platon'un içinde bulunduğumuz dünyayı tamamen yok
saydığı söylenemez. Zira onun “varlık” ve “yokluk” kavramlarını kullanım
biçimlerine baktığımızda “yokluk” ile ‘varlığın karşıtı olanı’ değil, ‘varlığın
dışındakileri’ kastettiği görülecektir. Buradan çıkan sonuç, Platon için gerçek
varlıklar idealar iken, tikel varlıklar “yokluk”ta değil, “varlık ile yokluk arasında bir
konumda” bulunmaktadır.
494
Gerçeklik konusunda Whitehead'e döndüğümüzde durumun, Platon'un tam
aksine olduğu görülür. Whitehead'in ezeli objelerinin Platon’un ideaları karşısındaki
bu durumunu ‘ezeli objelerin aktüel dünyaya girişine kadarki durumu’ ve ‘ezeli
objelerin aktüel dünyaya girişinden sonraki durumu’ olmak üzere iki aşamalı olarak
inceleyebiliriz. lk aşamada ezeli objeler aktüel dünyaya girişine kadar ‘kendi
içerisinde’, başka bir ifadeyle ‘aktüel dünyadan soyutlanarak’ düşünüldüğünde
“varlık olmayan” ile ya da “hiçlik” ile eşdeğer kabul edilirler.
495
Ezeli objeler ikinci
aşamada, yani aktüel dünyaya girişinden sonra anlaşılmaya çalışıldığında, bu objeler
sahip oldukları potansiyel durumları kaybetmelerine rağmen, tam olarak “var
oldukları” kabul edilmemektedir.
496
Bu noktada ‘gerçek olan nedir?’ sorusuna Whitehead'in cevabı, Tanrı'nın ve
evrenin de içinde bulunduğu bir kavram olarak “aktüel varlık”tır. Ona göre nihai
gerçeklik aktüel varlıklardır ve onların ötesinde daha gerçek bir şey yoktur.
497
Gelinen noktada Platon ideaları gerçek şey’ler olarak kabul ederken,
temellendirmesini ideaların diğer varlıklar karşısındaki durumlarıyla kıyaslayarak bir
sonuca ulaşmıştır. Ancak Whitehead'e baktığımızda, “aktüel varlıkların en gerçek
ş
ey’ler”, buna karşın “ezeli objelerin gerçek dışı şey’ler” olarak ortaya
konulmasından önce gerçeğin tanımı konusunda net bir fikir ortaya koymadığı
görülmektedir. Bu nedenle Whitehead'in, ezeli objeleri gerçek dışı şey’ler olarak
ortaya koyması Platon'a nazaran daha az ikna edici görünmektedir. Ezeli objelerin
daha az gerçek şey’ler olarak değil de tamamen gerçek dışı şey’ler olarak kabul
493
Devlet 596d-e;
Lysis 219d;
Phaidros 251a;
Sofist 236b.
494
Devlet 598a;
Phaidon 74e-75a;
Sofist 240b, 257b, 259a, 260b.
495
PR, ss. 68–73.
496
SMW, s. 105.
497
PR, s. 27, 32.
73
edilmesi, bu varlıkların ‘gerçek’ olarak kabul edilen aktüel varlıklar ile olan ilişkisini
de bulanıklaştırmaktadır. Bu anlamda gerçek olmayan ezeli objelerin gerçek olan
ş
ey’lerle ilişkisi de beraberinde sorunları getirmektedir. Whitehead'in içinde
bulunduğu bu durum bizde O’nun Hıristiyanlığın bazı sorunlarıyla boğuştuğu
izlenimini uyandırmaktadır.
74
SONUÇ
Grek düşüncesinin doruk noktasına ulaştığı bir dönemde idealar teorisini
ortaya atan Platon, bu noktadan sonra kendinden sonra gelecek bütün felsefi
düşüncelerde öncü ve baskın bir rol oynadı. Onun düşünce tarihinde etkin olduğu
konulardan birisi de ideaların doğası, durumu ve onların aktüaliteyle olan ilişkisidir.
Onun düşünce tarihinde etkilediği isimlerden birisi de şüphesiz Alfred North
Whitehead'tir.
Onun
önemi ise platonizmi yeniden canlandırmasından
kaynaklanmaktadır.
Platon'un ideaları ile Whitehead'in ezeli objelerini karşılaştırdığımız bu
çalışmamızda biz, Platon felsefesindeki idealara karşılık gelen ezeli objeleri
inceledik. Gelinen noktada Platon'un idea kavramı ile Whitehead'in ezeli obje
kavramının kavramsal ve işlevsel çerçevede benzer olsa da araştırmamızdaki
bulgulardan yola çıkarak her iki kavramın da özdeş anlamda kullanılmadığını ifade
etmemiz gerekmektedir. Bununla birlikte Platon'un ideaları ile Whitehead'in ezeli
objeleri arasındaki pek çok benzerlik ise onun bir Platon yorumcusu olduğunu
kanıtlar niteliktedir.
Ancak bu noktada Platon'un eserlerinden yola çıkarak Whitehead'in Platon’la
ilgili bazı yanlış anlamalarına değinmek yerinde olacaktır. Whitehead'in idealar
kuramına yönelik en büyük eleştirisi, idealar ile içinde yaşadığımız dünyanın
birbirlerinden uzlaşmaz bir biçimde soyutlanmış olması yönündedir. Ona göre ezeli
objelerin aktüel varlıklarla ilişkileri, Platon'un idealarında olduğu gibi bu dünyadan
soyutlanmamıştır. Ancak Whitehead'in bu tespiti yerinde görünmemektedir. Zira
Platon'un çabası, içinde bulunduğumuz dünyayı yok sayarak idealar dünyasını bu
dünyadan soyutlamak değil, aksine ideaları temel alıp bu dünyaya daha gerçekçi bir
zemin hazırlayarak ona mevcudiyet vermektir. Onun tikel varlıları “varlık” ile
“yokluk” arasında bir yere koyduğunu söylerken kastettiği şey ise bu varlıkların
mükemmel olmamalarının yanında geçici bir mevcudiyete sahip olmalarıydı. Bu
nedenle idealar Platon tarafından gerçek varlıklar olarak kabul edilmesine rağmen,
ideaların dışındaki şey’ler gerçek anlamda “yok” kabul edilmemektedir. Bu
doğrultuda Platon'un ideaları, özleri itibariyle birbirlerinden farklı ve bu dünyaya