Microsoft Word YasayanSosyalizm



Yüklə 0,56 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə4/30
tarix06.02.2018
ölçüsü0,56 Mb.
#26410
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   30

9    Y

AŞAYAN 


S

OSYALİZM


 

 

Yeni özgür ülkelerin geri kalan gurubu da, Cezayir, Gine, İran, Hindistan, Irak, Mısır ve ta-



rafsız ülkelerden oluşuyor. Hindistan yeni özgür ülke! Kavramın tersliği nasıl sırıtıyor. Öyle bir 

“yeni özgür” gurup ki, içinde yeni özgürü de var, ilk özgürü de var, hep özgürü de var. Tabii, 

bunu da bağımsız devlet olma anlamında kullanıyoruz. Yoksa bu ikinci gurubun hepsi emper-

yalizmin ekseni içindedir. 

Bu bölümde değineceğimiz son konu Afganistan’dır ve bizce ele alınış biçimi son derece 

çirkindir. Önce söylenenleri okuyalım: 

“Emperyalizm Afgan devrimine karşı ilan edilmemiş gerçek bir savaş açtı. Bu 

aynı zamanda güney sınırlarımızın güvenliğine de doğrudan bir tehdit yarattı. 

Bu koşullar altında dost bir ülkenin istediği askersel yardımı vermek zorunday-

dık.” (abç)” 

Görüldüğü gibi, Kızıl Ordu’nun Afganistan’a girişi için aynı  ağırlıkta iki neden sayılıyor. 

Emperyalizmin açtığı ilan edilmemiş savaş ve Sovyet güney sınırının güvenliği. Birincisine 

katılırız. “Ülkelerin iç işlerine karışmama”, yaşamın kurtlar sofrasında ne denli çaresiz bir ilke. 

Genel olarak “uluslararası hukuk” denilen şey, yaptırım gücü olmayan, güç dengelerine göre 

değişen bir takım kurallar topluluğu. Bu ilke de onlardan biri. 

Ne var ki, ikinci nedene katılmak olanaksızdır. Bu nasıl bir mantık olur? Afganistan’da dev-

rimden önce kimler baştaydı? Öteki Sovyet sınırlarında kimler var? İsveç, Finlandiya, ABD, 

Japonya, Pakistan, İran, Türkiye. Bunlar Sovyet sınırlarına tehdit değil midir? Türkiye’deki fa-

şist diktatörlük, hem de çok daha can alıcı bir sınıra çok daha büyük bir tehdit değil midir? “Sı-

nır güvenliğine tehdit”in ölçüsü nedir? Böyle bir genellemeyle dünyanın en saldırgan ülkesi 

olmak da olanaklıdır. 

3. SBKP VE DÜNYA KOMÜNİST HAREKETİ 

Üçüncü alt bölümün adı, “SBKP ve Dünya Komünist Hareketi”. Bu bölümde değineceğimiz 

birinci fikir, tümüyle katıldığımız ve Sosyalizm Üstün Gelecektir’de ve Anti-Sovyetizm ve İşçi-



nin Sesi adlı yazıda işlediğimiz görüşlerle üst üste düşen bir fikirdir. Brejniyef yoldaşın okudu-

ğu raporda komünist partiler arası ilişkiler için şunlar söyleniyor: 

“Komünist partilerinin etkinliği arttıkça, karşı karşıya oldukları görevler de gi-

derek daha karmaşık ve çeşitli oluyor. Ve bu kimi zaman sınıf savaşının somut 

sorunlarında farklı değerlendirmelere ve yanaşım farklılıklarına, partiler arasın-

da tartışmalara yol açıyor. 

“Bize göre bu tamamen doğaldır. Geçmişte de kimi sorunlarda komünist parti-

leri benzeşmeyen görüşler taşımışlardır. Gerçekler inandırıcı biçimde kanıtla-

mıştır ki, görüş ayrılıkları olduğu zamanlarda bile, ortak sınıf düşmanına karşı 

savaşta siyasal işbirliği olanaklı ve zorunludur. Sorunların çözümünde en büyük 

hakem zaman ve pratiktir. Lenin, birçok ayrılık ‘yok olabilir ve kaçınılmaz ola-

rak yok olacaktır’. ‘Bu, gerçekten güçlü düşmana, burjuvaziye karşı ortak sava-

şımın mantığı sonucunda gerçekleşecektir’

1

 dediği zaman kesinlikle haklıydı.”  



Bu toparlayıcı, aforoz etmeyici bir tutumdur. Farklı görüşler olabilir, önemli olan ortak 

                                                 

1

 Lenin, Toplu Yapıtlar, c.30, s.89 




SBKP’

NİN 


U

LUSLARARASI 

S

İYASETİ


    10 

 

düşmana karşı savaşta cepheyi bölmemektir. Yürekten katılıyoruz, hatta bir adım da ilerletiyo-



ruz. Zaman ve pratik, hakemliğini zaten büyük ölçüde göstermiştir ve göstermesi giderek hız-

lanmaktadır. 

İkinci değineceğimiz yön SBKP’nin dünya komünist hareketi içinde kendine yöneltilen eleş-

tirilere karşı tutumudur. Önce raporu okuyalım: 

“Ülkemizin gelişmesinin  tekil somut yönlerine ilişkin eleştirel yargılar bazen 

bazı komünist partilerince dile getiriliyor. Bizdeki her şeyin ideal olduğunu dü-

şünmek bize yakışmaz. SSCB’de sosyalizm son derece güç koşullarda gerçek-

leştirildi. Parti bakir topraklarda yolunu açtı. Ve yolda ne güçlüklerle, eksiklerle 

karşılaşıldığını ve hangilerinin hâlâ üstesinden gelinmesi gerektiğini bizden iyi 

kimse bilemez. 

“Yoldaşça, yapıcı eleştiriye dikkatle kulak veriyoruz. Ama sosyalist gerçekliği 

çarpıtan  ve  bilerek ya da bilmeyerek emperyalist propagandaya, sınıf karşıtı-

mıza yarayan ‘eleştiri’lere kategorik olarak karşıyız.” (abç) 

Bu yaklaşıma Türkçede “sapıyla verip, kaşığıyla geri almak” denir. Eleştiri, yalnızca “ülke-

nin gelişmesinin bazı tekil somut yönlerine ilişkin” olabilecektir. Bu “tekil somut yönlerden” 

kalkarak yapılabilecek herhangi bir genelleme herhalde kabul edilebilir eleştiri içine girmiyor. 

Daha önemlisi ve uzlaşılmaz olanı, yukarıdaki alıntı kabul edilebilir eleştiriye şöyle bir ölçüt 

getiriyor: Sosyalist gerçekliği çarpıtmayacak ve emperyalist propagandaya gereç sağlamaya-

cak. 

Bir kez, herhangi bir eleştirinin sosyalist gerçekliği çarpıtıp çarpıtmadığının hakemi eleştiri-



nin yöneldiği kişi ya da kurum değil, bilim-uygulama ilişkisidir. Eleştiri yanlış ya da doğru ola-

bilir. Yanlışını gösterir, doğrusunu söylersin. Yanlış eleştiriye kategorik olarak izin vermemek 

gibi bir tutum ne sosyalist demokrasi, ne demokratik merkeziyetçilikle bağdaşmaz. “Doğru 

eleştiri yapacaksın”, olur mu böyle şey? 

“Emperyalist propagandaya gereç sağlamama” ölçütü de en az üstteki ölçüt kadar anlamsız-

dır. Haklı-haksız, yanlış-doğru, sosyalist ülkelere yönelen her eleştiri emperyalist propagandaya 

gereç sağlar. Emperyalizm orada o iş için duruyor. Öyleyse hiç eleştiri yapılmasın! Bizce, bu 

anlayışta en azından mantık hatası vardır. Doğru ya da yanlış, her eleştiri gereç sağlar ama yan-

lış eleştirinin bırakacağı iz o kadar olur. Hatta doğrusunu gösterince tersine döner. Olmayan bir 

şeyin eleştirisini emperyalizm uzun süre kullanamaz. Emperyalist propagandaya asıl kalıcı ge-

reç sağlayan, eleştiri ya da o eleştiriyi yapan değil, yaşayan sosyalizmin kendisindeki eksiklik-

ler, aksaklıklardır. 

Üçüncü alıntıyı okuyalım: 

“ADC’yi, ya da Polonya’yı, Macaristan’ı ya da Küba’yı, Moğolistan’ı, ya da 

Yugoslavya’yı ele alın. Aslında tüm sosyalist ülkeler devrimi kendi yollarından, 

her ülkede sınıf güçlerinin karşılıklı yer alımının, ulusal farklılıkların ve dış or-

tamın dayattığı biçimleri kullanarak gerçekleştirdiler. 

“Yeni sosyal sisteme silahlı savaşımla da, barışçıl biçimlerle de geçiş oldu” 

(abç).” 

Gördüğümüz gibi, alıntıda ciddi bir çarpıtma vardır. Ama tırnak içinde bir cümle ile gösteri-

lemiyor. Alt alta yazılı iki paragrafın dikkatli okunmasıyla ulaşılıyor. Sosyalist ülkelerdeki dev-

rimleri tartışıyor, farklı yollardan gerçekleşmiştir diyor. Hemen ardından, yeni toplumsal siste-



Yüklə 0,56 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə