Moderniteden postmoderniteye uzanan bir köPRÜ: zygmunt bauman



Yüklə 2,44 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə54/164
tarix07.04.2022
ölçüsü2,44 Mb.
#85154
1   ...   50   51   52   53   54   55   56   57   ...   164
669ab9e9ff32c2ca0f9a3c70aa28a6a8(1)

Felsefe Tarihi
, s.1234–1235 
187
 Cevizci, 
Felsefe  Tarihi
,  s.1240;  Sevim  Kantarcıoğlu, 
Edebiyat  Akımları-Platon’dan  Derrida’ya

Paradigma Yayınları, İstanbul 2009, s.289 
188
 Derrida’dan  Akt.  Allen  Megill, 
Aşırılığın  Peygamberleri-Nietzsche,  Heidegger,  Foucault,  Derrida

(Çev.: Tuncay Birkan), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara 1998, s.419 


85 
 
erkek-kadın”  gibi  ikiliklerdir  ki  bu  ikiliklerdeki  ilk  kavramların  metafizik  sistemin 
merkezinde bulunduğunu belirtir.
189
 
Derrida,  bu  felsefe  ya  da  metafizik  geleneğin  nasıl  oluştuğunu  veya  onların 
yanlışlığını  göstermek  için  ‘dekonstrüksiyon’-yapısöküm/yapıbozum-  yöntemini 
geliştirir.  Yöntemin  sağlayacağı  şey,  bir  bütünün  nasıl  yapılandığını  anlamaya 
çalışmaktır.  Bir  metafizik  kavram  olan  bütün(ve  diğer  kapsayıcı  anlam  öncelikleri), 
Derrida için ‘bütün’ün tamamen bütünsel olması yani kapsayıcı olması imkânsızdır. Bu 
nedenle ‘bütün’den söz edilemez,  gerçekte sadece bir kesit/kesim söz konusudur hep.
190
 
Anlamsal statiklik/katılığın oluşturduğu bu ‘bütün’lüklü metafiziksel yapı, yapıbozuma 
uğratırken gündeme Derrida’nın önemli bir kavramı çıkar: differance/difference( “hem 
farklı olmak, hem de ertelemek anlamlarına gelen differer fiilinden Derrida’nın türettiği 
bir  söz  oyunu”  olarak  görülmektedir.”
191
 Differance(farklılık)  ile  dilsel  yapıda 
oluşturulan  anlamla  kesinlik  zinciri  bozulmaya  uğratılır.  Derrida,  differance  ile  dilde 
oluşan  anlamsal  farklılıkları,  belirsizlikleri  ve  anlam  vermenin  ertelenmesi  gerektiğini 
göstererek  mevcudiyet  metafiziğinin  hatalı  olduğunu,  dolayısıyla  Batı  düşüncesinin 
baştan beri bu hatayla oluştuğunu söylemektedir
192
 
Böylece  Derrida’nın  temel  savı  olan  “dünya  bir  metindir,  metnin  dışında  hiçbir 
şey yoktur ve bütün metinlerin birden fazla anlamı vardır. Bu yüzden bir metnin tam ve 
en son yorumunun yapılması imkansız”dır görüşü elde edilir.
193
  Yani sonsuz anlam ve 
yorum  imkânının  olduğu  sonucuna  ulaşabiliriz.  Derrida’nın  kuram  olmayan 
yapıbozumcu yöntemin, anlamı bulmak, yakalamak için tavrını Megill, “parodik olarak 
asla eve dönmeyecek olan Ullysses’i beklerken, sabah ördüğünü gece söken ya da hem 
ören  hem  söken  bir  Penelope’ye  benzetir.”
194
 Başka  bir  analoji  yaparsak  Derrida  bir 
elinde kalemle yazarken, diğer eliyle onu silmeye başlayan bir düşünür olarak anlamsal 
alanın  değişip  farklılaştığını  göstermeye  çalışır.  İşte  bu  aşamada  Derrida  ile 
postmodernizm  arasındaki  ilişki  de  açığa  çıkmaktadır.  Postmodernitenin  kültürel 
                                                           
189
 Cevizci, 
Felsefe Tarihi
, ss.1248-1250. 
190
 Ragıp Ege, “Jaques Derrida”, 
Felsefe Ansiklopedisi
 (Cilt 4), Ed: A.Cevizci, Ebabil Yayınları, Ankara 
2006, 
ss. 181-195.
 
191
 Mukadder  Erkan,  “Differance”, 
Felsefe  Ansiklopedisi
  (Cilt  4),  Ed:  A.Cevizci,  Ebabil  Yayınları, 
Ankara 2006, 
ss. 316-321.
 
192
 Sim, 
Postmodern Düşüncenin Eleştirel Sözlüğü
, s. 245. 
193
 Meliha Demet Ulusoy, “Post-Yapsalcılık: Michel Foucault ve Jacques Derrida”, ed. Görgün Baran, A.-
Suğur, S., 
Çağdaş Sosyoloji Kuramları
, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir 2011, ss.118-141. 
194
 Megill, s. 381. 


86 
 
farklılıklara  ya  da  kimliklere  vurgusu  ile  anlam  üretmedeki  farkları  göstermesi 
bakımından Derrida’nın yapıbozum tekniğinin, modernite veya üst anlatıları/kimlikleri 
yıkmada/dağıtmada bir benzerlik taşıdığını söyleyebiliriz. 
Sonuç  olarak,  yapısalcılık  ve  post-yapısalcılık  yukarıda  adı  geçenlerle  sınırlı 
değildir. En azından psikanalizde Lacan, politik anlamda Althusser gibi düşünürler ilk 
akla  gelenlerden  bazılarıdır.  Buna  karşın  konu  açısından  daha  çok  ön  plâna  çıkan 
düşünürlerden  bahsetmeyi  yeterli  bulduk.  Neticede  postyapısalcılığın,  postmodernizm 
ile yakın dönemde çıkan bir akım olarak, postmodern epistemolojik tavrını destekleyen 
bir  akım  olduğunu  söyleyebiliriz.  Bu,  kesinlikten  uzak,  değişebilen  bir  bilgidir.  Son 
olarak postyapısalcılığın temel tezleri vermek gerekirse bunlar:
 
1.
 
Tarih ve kültürün yapıları koşullandırdığından “yapıların”, yanlış yorumlara 
ve önyargılara maruz kaldığını ileri sürer. 
2.
 
Dolayısıyla  bir  nesneyi  anlamak  için  hem  nesnenin  kendisini  hem  de  bu 
nesneyi üreten bilgi sistemleri bir arada incelenmelidir. Bu bağlamda 
Post-
yapısalcılık,  bilginin  nasıl  üretildiğini  temel  araştırma  sorunsalı
  olarak 
kabul eder. 
3.
 
Post-yapısalcılık,  yapısalcılığın  aksine 
tarihseldir
;  kültürel  kavramların 
zaman  içinde  nasıl  değiştiğine  odaklanarak  aynı  kavramlardan  şimdi  ne 
anlaşıldığını  bulmaya  çalışır.  Örneğin  Foucault’nun  “Deliliğin  Tarihi”  adlı 
eseri, delilikle ilgili kültürel tutumların bir tarihidir. 
4.
 
Post yapısalcılar “benliğin” ayrı, tekil ve tutarlı bir varlık olduğu görüşüne 
katılmazlar.  Aksine  birey,  birbiriyle  çatışan  bilgi  hükümleri  (toplumsal 
cinsiyet,  ırk,  sınıf,  kariyer  vb.  gibi)  arasındaki  gerilimlere  sahiptir. 
Dolayısıyla 
bireyin  benlik 
algısı 
onun 
nesnelerin 
anlamlarını 
yorumlamasında kritik bir rol oynar. Her ne kadar farklı düşünürlerin benlik 
hakkındaki  görüşleri  farklılaşsa  da  post-yapısalcılar 
benliğin  söylemlerle 
inşa edildiği
 görüşünü sıklıkla paylaşılır. 
5.
 
Bir  metin  yazarının  amacı,  okuyucu  için  ikincilidir.  Post-yapısalcılar  bir 
metnin tek bir amacının, anlamının ve tekil bir var oluşa sahip olduğu fikrini 
reddederler.  Her  birey;  herhangi  bir  metinle  ilgili  olarak  yeni  ve  bireysel 
amaç, anlam ve var oluş yaratabilir. Anlam, yani gösterilen, birey tarafından; 
yani  gösteren  tarafından  inşa  edilir.  Böylelikle,  gösterilen  gösterenin 
önceliğine göre konuşur. “Yapısalcılık, doğruluğu metnin ‘arkasında’ ya da 
‘içinde’ görürken post-yapısalcılık okuyucu ile metnin karşılıklı etkileşimini 
üretkenlik  olarak  görmektedir.  Dolayısıyla  post-yapısalcılıkta  bir  kültür 
nesnesinin ne anlama geldiğini anlamada, onun belli değişkenlerle (örneğin 
kimlik bağlamında) olan ilişkisinin analizi büyük önem arz eder. 
6.
 
Post-yapısalcı  metin  analizlerinde  okuyucu,  yazarın  yerini  alır.  Bu  yer 
değiştirme 
yazarı  merkezden  alma  olarak
  değerlendirilir;  böylelikle  yazara 
sabitlenmeden  diğer  anlam  kaynakları  da  araştırılır  (farklı  okuyucular, 
kültürel normlar ya da diğer metinler bağlamında). Bu alternatif kaynakların 
birbirleriyle tutarlılık göstermeleri de gerekmez. 
7.
 
Post-yapısalcılar,  hiyerarşi  içinde  “baskın  olanın  temel  niteliği”  kavramını 
reddederler.  Daha  ziyade  amaçları,  bu  ilişkileri  analiz  ederken  baskın  olan 
ile  itaat  eden  arasındaki  bağımlılığı  açığa  çıkarmaktır.  Bu  ilişkileri 


87 
 
anlamanın  tek  yolu,  tekil  anlamlar  illüzyonunu  üreten  bilgi  sistemlerini  ve 
kabullerini “
yerinden çıkarmak
”tır.
195
 

Yüklə 2,44 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   50   51   52   53   54   55   56   57   ...   164




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə